Trump’ın barış gösterisinin anatomisi
- GİRİŞ15.10.2025 08:55
- GÜNCELLEME16.10.2025 09:41
ABD Başkanı Donald Trump, Gazze’de ateşkesin uygulamaya girmesinin ardından İsrail ve Mısır’a yaptığı ziyaretlerde kendine özgü diplomasi gösterisiyle sahnedeki yerini aldı.
Gazze’de çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan yaklaşık 70 bin kaybolan hayatın, 170 bin yaralının ve enkaza dönen şehrin gölgesinde Trump, önce bu ağır soykırımı uygulayan İsrail’i ziyaret etti.
Tel Aviv sahiline, kumların üzerine mavi boyayla yazılan üç futbol sahası büyüklüğündeki “Teşekkür ederiz” dev yazısı ve havaalanındaki gösterişli karşılamanın ardından İsrail Parlamentosuna (Knesset) gelen Trump, dakikalarca ayakta alkışlandı.
SİLAHA ÖVGÜ SOYKIRIMA DESTEK
Trump’ın Knesset konuşması, sözde barış mimarından çok bir silah üreticisinin en mutlu rüyası gibiydi:
“Dünyanın en iyi silahlarını üretiyoruz, İsrail’e çok verdik, siz de onları iyi kullandınız.” dedi. Bu ifade, soykırım iddialarıyla dolu bir katliamın ortasında, sivillerin kanına karışmış silahları adeta bir başarı hikayesi olarak sunmakla eşdeğerdi.
Soykırıma cephane sağlayarak en güçlü desteği veren Trump, İsrail’in katliamlarını överken Filistinlilerin acılarına gözlerini kapatmayı tercih etti.
Övgülere boğduğu B-2 bombardıman uçaklarından 28 tane daha sipariş verdiklerini açıklayan Trump, konuşmasında yalnızca silahları değil, kendi ailesini de sahneye sürdü.
İbrahim Anlaşmaları ve Kudüs’ün başkent ilan edilmesi gibi tartışmalı adımların mimarı olan ve Yahudi kimliğiyle öne çıkan damadı Jared Kushner’e, İsrail Parlamentosu huzurunda da teşekkür etti.
Kushner’in Washington’dan Tel Aviv’e uzanan o tanıdık kirli hattı, Trump’ın diplomatik oyununda yeniden etkinleştirildi.
Ve Trump, bunu yaparken kızı Ivanka’nın “Yahudiliğe geçişini” kullanmayı da ihmal etmedi.
İsrail’e olan bağlılığını yalnızca siyasi değil, kutsal bir aidiyet zırhına büründürerek takdim etmeye çalıştı.

TRUMP’IN GÖZDELERİNİN AĞLAMA DUVARI MESAİSİ
ABD heyetinin İsrail ziyaretinin en sembolik sahnelerinden biri, damadı Jared Kushner, kızı Ivanka Trump ve Ortadoğu Temsilcisi Steve Witkoff’un Ağlama Duvarı mesaisiydi.
Yahudi olan bu üç ismin, Trump Kudüs’e gelmeden önce Ağlama Duvarı’na yaptıkları ziyaret yalnızca sembolik bir dua değil; İsrail’le kurulan güç, sermaye ve inanç bağının üç sacayağını temsil ediyordu.
Netanyahu’ya yakınlığı gençlik yıllarına dayanan Kushner, Trump’la İsrail arasındaki en güçlü bağ; Ivanka, iki ülke arasındaki siyasetin duygusal ve dini yüzü; Witkoff ise diplomatik ve finansal köprü konumundaydı.
Bu ziyaret, bir ibadet sahnesinden çok Trump ile Netanyahu arasındaki ittifakın yeniden teyidi gibiydi.

Trump ailesi, İsrail’e yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ideolojik ve ekonomik bağlılığını da “duvarın gölgesinde” ilan etti.
Ziyaretin devamında Knesset kürsüsünde duyulan “silah övgüleri”, işte o duvarın önünde edilen sessiz yeminlerin yankısıydı.
NETANYAHU’NUN ALTIN GÜVERCİNİ: BARIŞIN DEĞİL SOYKIRIMIN ÖDÜLÜ
Trump, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a seslenerek, Gazze’deki soykırımın baş sorumlusu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu iç politikada sıkıştıran yolsuzluk davalarından affedilmesini istedi.
Aslında Gazze’deki soykırımdan dolayı uluslararası adalet önüne çıkması gereken Netanyahu’yu, içerideki kirli davalardan kurtarmaya çalıştı.
Bu talep, adaletin açıkça siyasete ve çıkarlara kurban edilmesinin göstergesi oldu.
Netanyahu da zaten Trump’ın İsrail’e verdiği sınırsız desteği “Hiçbir Amerikan başkanı İsrail için daha fazlasını yapmadı” şeklindeki övgü dolu sözleriyle karşılık verdi.
Ayrıca Gazze soykırımının faili Netanyahu’nun, kendisine katliamlarında sponsorluk yapan Trump’a altın güvercin hediye etmesi de ironik bir sahne oluşturdu.
Ama vicdanın sınır tanımadığını gösteren iki İsrail milletvekili bu övgü tiyatrosunu protesto etti.
Milletvekilleri Ayman Odeh ve Ofer Cassif, açtıkları “Filistin’i Tanı” pankartıyla Gazze’deki soykırıma tepkilerini ve Filistin’in özgür olması gerektiğini haykırdı.
TRUMP’IN OLDU BİTTİ HAMLESİ ERDOĞAN’DAN DÖNDÜ
En dikkat çekici hamlelerden biri ise Netanyahu’yu Şarm el-Şeyh’teki zirveye davet etme girişimiydi.
Trump, adeta oldu bittiyle Netanyahu’yu böylesi geniş katılımlı zirveye getirmek istedi; ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü resti bu kirli planı bozdu.
Türkiye’nin “Netanyahu gelirse biz gelmeyiz.” mesajı, zirveye katılım protokolünü doğrudan etkiledi.
Bu dik duruş, Türkiye’nin hem masadaki hem de sahadaki gücünü Filistin için aktif olarak nasıl kullandığını bir kez daha gösterdi.
İsrail Parlamentosu’ndaki silah övgüleriyle dolu cümlelerden, Netanyahu’yu zirveye getirme çabasına ve Şarm el-Şeyh zirvesine 3 saat geç varışına kadar Trump’ın her adımı, kendine özgü diplomasi tiyatrosunun sahneleri gibiydi.
Zirve başlamış, liderler yerini almışken İsrail’den ayrılamayan Trump, henüz salonda yoktu.Bu gecikme, katılımcı liderlere ve temsil ettikleri halklara gösterilmiş bir saygısızlık olarak değerlendirildi.
Zirve boyunca da Trump, alışılmış “reality şovu” tarzını sürdürdü.
Liderler ayakta dikilmek zorunda kalırken onun performansı hafif bir gösteri halini aldı.
İngiltere Başbakanı’nı kürsüye çağırdığında konuşma yapacağını sanan Starmer mikrofona yöneldi; ancak tam o sırada Trump yeniden öne geçip konuşmasına devam ederek sahnedeki “şov ustası” rolünü pekiştirdi.
Kendine has tarzını sürdüren Trump, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’ye, “ABD’de bir kadına ‘güzelsin’ dersen bu siyasi kariyerinin sonu olur ama ben risk alacağım. Senin güzel olduğunu söylememe alınmazsın değil mi? Çünkü güzelsin.” diye takıldı.
Trump, fotoğraf çekimi esnasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la adeta bilek güreşi yaptı.
KARANLIK PLANLARA KARŞI TÜRKİYE’NİN KARARLI DURUŞU
Zirve sonunda imzalar atıldı, ateşkesin sağlandığı ilan edildi.
Trump, parlamento konuşmasında ve zirvede “Bu savaş bitmiştir.” söylemiyle zafer gösterisini yaptı.
Saldırıların durmasını ve esir takasını sağlayan ateşkes, insani yardımların Gazze’ye girişinin önünü açarak açlık, kıtlık ve ölümlerle boğuşan Filistinliler için yaşamsal bir nefes oldu.
Asıl mesele, Gazze’nin yeniden ayağa kaldırılması; tarihin en ağır acılarını çeken Filistinlilerin kendi topraklarında özgürce ve refah içinde yaşayabilecekleri bir yapının oluşturulmasıdır.
Ancak Trump’ın sunduğu 20 maddelik planın ikinci aşaması bu özlemin çok uzağında, adeta “manda yönetimi” şeklinde bir modeli yansıtıyor.
Daha önce açıklanan Riviera ve Great Trust planlarının karanlık ruhu, Trump’ın anlaşma metninde saklı.
Trump, müteahhit yaklaşımıyla Gazze’deki yıkımı yeni bir ticari fırsatın fragmanına dönüştürdü.
Her fırsatta bölge ülkelerinin zenginliklerine ve sermaye birikimlerine dikkat çekiyor.
Cümlelerinin arasına sinsice yerleştirdiği mesaj açıktı: “Biz yıktık, siz ödeyin.”
Netanyahu ile birlikte aynı sahnede durup, “Bu kadar hayatın kaybolmasına neden olduk, şimdi siz bu şehri ayağa kaldırın.” diyor üstü kapalı biçimde.
Enkazın faturasını ödetmeye çalıştıkları ise Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkeleri; parası olan ama sesi çıkmayan devletler.
Bu sermayenin başına da, Irak Savaşı’nda kirli siciliyle hafızalara kazınan, Ortadoğu’da adı utançla anılan bir figür yerleştiriliyor: Tony Blair.
Trump’ın yeniden sahneye sürdüğü bu isim, tıpkı eski günlerde olduğu gibi, yıkımın ardından “yeniden inşa” adı altında yeni bir sömürü düzeninin mimarlığına soyunuyor.
Masalarında “Riviera” ve “Great Trust” başlıklı planlar var. Adı rüya, özü kabus olan karanlık planlar.
Gazze’yi insanlığın en ağır yarasını almış yeri olarak değil, karlı bir gayrimenkul projesi olarak görüyorlar.
Sokaklarında ölümün kol gezdiği, çocukların acı çığlıklarının yükseldiği Gazze, onlar için yeni bir yatırım adası.
İşte bu yüzden Türkiye’nin masada olması hayati önemdedir.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan uçakta yaptığı açıklamada,
“Bize göre Filistin davasının yegâne çözümü, 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin kurulmasıdır. Türkiye olarak bunun için çalışmaya kararlılıkla devam edeceğiz.” diyerek kararlılığını vurguladı.
Filistinliler aleyhine oluşabilecek oldu bittilere izin verilmemesi adına Türkiye’nin süreçteki varlığı kritik bir önem taşımaktadır.
Yalnızca insani yardım ya da diplomasi açısından değil; bu karanlık rant planlarının hayata geçirilmemesi adına da gereklidir.
Çünkü bölgede birçok ülke, Trump’ın desteğini kazanmak ve bu “yeni yatırımlardan” pay almak için sıraya girmiş durumda.
Kimisi sessiz, kimisi riyakâr; ama çoğu, Gazze’nin yıkımını bir “ekonomik fırsat” olarak görme gafletinde.
Trump’ın diplomatik şovu aslında bir yeniden inşa tiyatrosudur.
Kulislerde ticaret, sahnede barış; fonda ise sessizce ağlayan Gazze halkı.
Ve tüm bu yalan sahnesinin ortasında tek gerçek cümle şudur:
Gazze yeniden doğacaksa, bu kirli rant hesaplarıyla değil, adaletin omuzlarına kurulmalıdır.
Netanyahu ve soykırımın ortakları, işledikleri insanlık suçunun hesabını uluslararası adalet önünde vermeli; İsrail, Gazze’deki yıkımın faturasını ödemelidir.
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol