Çekilme...
- GİRİŞ11.02.2022 10:01
- GÜNCELLEME12.02.2022 10:34
2…
(Hatırlıyorsunuz, birinci bölümün sonunda Elmo’yu evin önünde, Lia’yı da pencerenin arkasında bırakmıştık. Bu hafta iki bölüm yayınlamaya karar verdim. Onlar için iyi bir gece olacak, endişelenmeyin. Bana gelirsek…Rahatsızlığım devam ediyor. Biraz kilo verdim, iştah sorunum var, sıvı şeyler tüketmek hem yazmak hem de düşünmek için zaman kazandırıyor. Karnım ağrıyor, sağ alt tarafı ağrıyor, bazen geçiyor ama derin ve düzenli bir ağrının oraya saplandığını söylemeliyim. Bu hafta kuruyan bir çiçeğe su verdim, poşete konulmuş birkaç kitabı rafa dizdim, bakırdan sigara tablasını masanın sol köşesine yerleştirdim. Siz bu satırları okurken değirmenci Jantis’in su değirmenini görmek, bozulmamış sesler duymak, hem de kuruyan çiçeğin fidesini almak için bir günlüğüne gündüz anneme gece izbama sığınacağım.)
Pencerenin önünde duran Lia biraz daha kaldı orada. Elmo’nun içeriye girdiğini duydu fakat dönüp ona doğru bakmadı. Elmo ayakkabılığın üstünde bıraktığı patatesler ve elmalar için ocağın yanındaki terekten ahşap salatalık tabağını aldı kapıya yöneldi. Böyle bayağı büyük bir tabaktı o. Taze marul salatası yapmak istediklerinde o büyük ahşap tabağı kullanıyorlardı. Elmo marulları kalın kalın keserdi, Lia biraz daha inceltmesini söyler, Elmo da tabağa koyduğu ama henüz yağlayıp tuzlamadığı marulları Lia için tekrar tezgahın üstüne alır, kıyma satırlar gibi marulları satırlardı. Elmo öyle yapınca Lia son derece keyifli bir suçluluk hissederdi. İşte o tabağı aldı Elmo, kapıyı açtı, ayakkabılığın üstündeki patatesleri, sonra da elmaları koydu ve mutfak tezgahının üstüne bıraktı. Sonra Lia’ya doğru döndü, yarım adımda karısına sarıldı. Lia perdeyi bırakmıştı ama camın önünde perdenin arkasında öylece duruyordu. Elmo, onun dışarıya bakıp bakmadığından bile emin değildi. Lia’yı sardı. Lia’yı mı sardı yoksa Lia’nın karnındaki bebeğini mi, Lia bunu anlayamadı, emin olmak için başını geriye doğru çevirdi. Elmo gülümsedi, sendeyim, dedi ama eliyle karısının karnındaki bebeğini de kavradı. Lia her şeyden emin oldu, döndü ve Elmo’ya sarıldı.
Sonbahar bitmek üzereydi. Aşağıdaki ormanın boyaları dökülmeye başlamıştı bile. Bir keresinde izbanın önünde Elmo’nun henüz kesip parçalamadığı kütüklerin üstünde otururlarken ormana doğru bakıp, ormanın en uzun boylu ağacı üzerine epey ciddi bir tartışma yapmışlardı. Uzun boylu geniş göğüslü o ağacın gürgen olduğuna karar vermişlerdi. Sonra diğer ağaçlardan bahsetmişler, özellikle yaban meşesi üzerine epey konuşmuşlardı. Yaban meşesinin yaprakları yeşilden sarıya, sarıdan kızıla, kızıldan kahverengine, en sonunda da çürümeye yeminli küflü bir renge dönüşüyordu. Meşe yapraklarının nasıl olduğunu ikisi de biliyordu. Ama gürgen nasıl olacak, onun yaprakları hangi renkten hangi renge girecek, onu iki senedir tam olarak gözlemleyememişlerdi. Belki yaza, bahara sessiz bir vedaydı gürgeninki, belki ondan fark edememişlerdi, belki de gürgen yaprakları, seyredilecek kadar havada kalmayı başaramıyordu, bunu bilemediler. Çürümeye yeminli küflü renk nedir diye sormuştu Elmo, Lia’ya. O tabiri Lia kullanmıştı. Çürümeyen renk var mıdır, mesela kırmızı çürümez mi Lia, mesela mavi kokmaz mı, mesela beyaz üşümez mi, nasıl olur bunlar? Bunlar çürümez de bunların dışında çürümeye yeminli, benim bilmediğim bir renk mi var, diye sormuştu Elmo. Lia, Elmo’nun felsefe yapmaya başladığını anladığında ona istediği kadar yalan söylemesi için zaman verirdi. Hep böyle yapardı. O kadar uzun konuşurdu ki Elmo, efsanevi bir krala dönüştüğünü hissedene kadar bunu sürdürürdü. En sonunda kısa bir suskunluk olur, Lia, Elmo’nun elini tutar ve saygıyla başparmağını öperdi. O anda Elmo, bir kral mı yoksa bir çocuk mu olduğunu hiç anlayamazdı. Lia da bir şey söylemezdi. Gri çürümeye söz vermiş, yemin etmiş renktir, demişti bir gün Lia. Bunu ansızın söylemişti. Böyle konu yoktu ortada, Lia birdenbire diyeceğini demişti. Çürümeye söz vermiş renk gridir, kül de öyle mesela, diye devam etmişti. Kül de kuru çürümüşlüktür, nedir ki başka. Onun rengi de gri, evet kül de gri. Fakat grinin ötesi yok, başka şey olmuyor gri, çürümeye söz vermiş olan renk gri olunca, gri de artık başka şeye dönüşemiyor. Gürgen gri olmaz umarım, diye geçirmişti içinden Lia. Elmo, renklerin izdüşümü üzerine başlayan ve aslında Lia’ya derinlik katmak için sorularla çoğalttığı konuşmayı, Lia’nın alttan almayacağını, anlattıklarına şaşırmayacağını anladığı için bir şey demeden sessizce noktalamıştı. Lia da o gün Elmo’nun o konu hakkında ne düşünüp düşünmediğini merak etmediği için kendini suçlu hissetmişti.
(Burayı, bu güzel izbayı, Elmo’nun neredeyse iki yılda yaptığı, Lia’nın da dört yılda hayal ettiği, bu güzel izabayı anlatacağım ama önce pencerenin önünden şöminenin başına dönen Lia’nın, kendinden bir saat ayrı kalan Elmo’dan dinlemek istediklerini dinleyelim, derim.)
Dışarı çıkarken kapıyı bir kere kilitledim, dedi Elmo. Lia gülümsedi, Elmo devam etti. Sonra ağıla uğradım, yemlikleri, sulukları tamamladım. Sanırım tuzu biraz fazla koydum. Gece uyanıp suluklara tekrar bakarım, diye düşündüm. O sırada Reks geldi, her zamanki gibi yaptı Lia. Ayaklarımı ısırmaya çalıştı, dizlerime atladı. Ona dokunmadım, en son sacını tuttuğum elimi öptüm, demedi Elmo. Sonra tarlanın altına kadar indim. Martta mısır ekmeye karar verdiğimiz yere baktım, toprak fena görünmüyor, tavını almış, sanırım işimiz kolay olacak. Birkaç yaprak lahana kopardım, kartlaşmışlar, onları tarlanın ortasında bıraktım, getirdiğim patatesler ve elmalar şurada. Sonra kargalar geldi Lia, bir sürü karga, sanırım kar geliyor. Tarlanın her yerine kondular, gecen bıldırı hatırlıyorsun, böyle tek tük geliyorlardı ya, bu sene bir şeye kızmışlar sanırım, bağıra çağıra geldiler. Ne zamandan kaldı bilmiyorum ama bir patates agosu çıktı ortaya. Kargalar eşelediler diye düşünüyorum. Ben de eşelemeye devam ettim, hepsini çıkardım, getirdim. Lia sükûnetle dinliyordu Elmo’yu. Elmo bir anda sustu. Lia, biraz bekledi, Elmo da… Lia, peki sonra ne oldu, diye sordu. Elmo, nasıl ne oldu, işte buradayız, başka ne oldu ki dedi. Lia, başıyla pencereyi işaret edip, orada, dışarıda ne oldu Elmo, yola baktın, ben de sana baktım, arkandaydım, tam arkanda. Sonra döndün bana baktın ve bana gülümsemedin. Ben arkanda olduğumda gülümseyecektin, öyle söylemiştin, gülümsemedin, neden gülümsemedin Elmo, dedi. Elmo Lia’a baktı, ona doğru yaklaşmak için biraz ileri ve aşağıya doğru kaykıldı. Lia, dedi, önce kargalar geldi, binlerce karga geldi ve tarlamıza kondu. Sonra tanklar, onlarca tank. Yola doğru bakarken tankları gördüm. Toprak yolda sıraya dizilmiş ilerliyorlardı. Homurtularını duydun sandım, bayırın altından buraya kadar, evden duyulacak kadar ses çıkarmamışlar demek ki. Carl-Thedor Köprüsü’ne doğru gittiler Lia, tarlamızın altından geçtiler. Yaban meşesi yapraklarını ezerek, kargaların gıdıkladığı meşe palamutlarını kırarak, elma ağaçlarının altındaki toprağı titreterek geçti tanklar. Tanklar geçti ve sana gülümsemeyi unuttum Lia…
3…
Şöminenin başında Elmo’yu dinleyen Lia yavaşça kalktı, lavaboya gitti. Hamileliğinin ağır hallerini henüz hissetmiyordu ama bir şey olmasın, bir aksilik yaşanmasın diye sanki kendine hız sabitleyici bir aygıt takmış da o aygıtın uyarısıyla hızlı hareket etmiyormuş gibi bir davranış geliştirmişti. Aslında her şeye Elmo ile beraber karar vermişlerdi. Ani bir şey olursa ne yapacaklardı, nasıl davranacaklardı, bir olay üzerine konuşurken, ya da ne bileyim, bitmeyen, uzayan bir iş için zaman belirleyecekler mi, o işi bitirmek için hızlanacaklar mı, akışına mı bırakacaklardı, uzun bir sessizliği kim bozacak, herhangi bir konuda tartışma yaşanırsa kim alttan alacaktı, bunun gibi bütün ihtimalleri aralarında konuşuyorlardı. Mesela az önce Lia, oturduğu ahşap bordo sandalyeden kalktıktan sonra Elmo, Lia’nın arkasındaki kırlenti alıp ocağın yanındaki yatağın üstüne koyup battaniyeyi üstüne çekecek miydi, yoksa Lia’nın lavabodan dönmesini bekleyip Lia döndükten sonra kırlentin sandalyeden alınıp alınmayacağını konuştuktan sonra mı buna karar vereceklerdi? İşte bunlar bu dünyada Lia ve Elmo dışında hiç kimsenin alakadar olmayacağı son derece hayati konular olarak uzun saatlerini alıyordu.
(Şimdi Elmo, diğer sandalyede Lia’yı, bekleyedursun, biz de onu beklerken Lia’nın dört yılda hayal ettiği, Elmo’nun da iki yılda inşa ettiği izbayı size anlatalım. En azından bir kısmını, görebildiğimiz kadarını anlatalım. Belki zamanla bize lazım olacak, hikayemizde önemli olduğunu düşündüğümüz eşyaları da tanıtırız. O halde vakit geçirmeden küçük evimize, sıcak yuvamıza girelim ve etrafa göz gezdirmeye başlayalım.)
Dört köşede dört ahşap direk var, böyle basit bir ana yapıdan oluşuyor izba. Etrafı dış ve iç taraftan farklı malzemelerle kapatılmış. İçerisi direklere yaslanan yan çalmalara vidalanan tahtalarla, dışarısı da siyah dere taşıyla örülmüş. Özellikle yapının ahşap kısmının inşası kısa sürmüş fakat dışarıdaki duvarların taşının taşınması, örülmesi, iki cephedeki pencere boşlukları, içeriye konulan bir şömine ve bir ocağın iki duvara yaslanmasıyla ortadaki boşluğun daralmaması için yapılan uzun hesaplar ve hatta ocağın dar olan alt kısmının sonradan fark edilip yukarıya doğru yarım metreye yakın genişletilmesi gibi başta hesaplanmayan sonradan ortaya çıkan sebeplerden ötürü işin uzadığını da söylemeliyim. Ocağın üst kısmı sonradan genişletildiği için yanındaki karyolanın da çapraz şekilde biraz üzerine doğru kaykılmasına sebep olmuş. Şömineyi biliyorsunuz, Lia’nın sık sık önünde oturduğu şömine. O şöminenin yanındaki pencerenin önünde iki kişilik bir masa var, küçük bir masa, zaten o kadarlık bir yer var orda. Şöminenin önüne koydukları bordo ahşap sandalyeleri Elmo yemek yerken masanın iki tarafına taşıyor, yemekten sonra sandalyeleri tekrar şöminenin başına koyuyor, orayı da öyle kullanıyorlar. İlk zamanlar tavan kısmını ne yapacaklarını çok düşündüler, sonradan kiremitlerin ve alt kısımdaki kalın plastik malzemenin oluşturduğu dayanıklı örtü endişelerini ortadan kaldırdı. Ocağı yaktıklarında, özellikle ilk başta meşe kütükleri tutuşmadan, etrafa yayılan duman zamanla tavan kısmında epey siyah bir is’e sebep oldu fakat onun kokusuna da alıştılar. Hatta o koku, o is kokusu dışarıdan gelince onları bekleyen canlı bir hisse dönüştü. Öyle sevdiler is kokusunu, tavan için de başka bir şey düşünmemeye karar verdiler. Kapının iç tarafında en alt kısmında fazla kalın olmayan mavi şerit şeklinde boyalı bir kısım var. Kalın, ağır, üç çam kerestesinden yapılma bir kapı bu. Siyah metal kolunun altında kilit deliğinin üstünde duran uzun bir anahtar var. Siyah, uzun, ağır olanlarından. Anahtarın sapına kendir ipliği bağlamışlar, epey uzun, anahtar kapıya takılı olduğunda, ki daima takılı durur, kapıdan aşağıya doğru asılıyor kendir ip. Kapının üstünde, kapı çerçevesinin üstünde kalın bir terek var. O tereğin üstünde iki gaz lambası duruyor. Yanlarında fitilleri var, üç kutu fitil, lambaların yanında duruyor. Fitil kutularının içinde de üçer tane fitil var. Rulo yapılmış, yan yana dizilmiş fitiller bunlar. Kapının altında iç tarafta hasır var, fazla yer kaplamıyor. Şömine ve ocak dirseğin iki tarafına yapışmış gibi bitişik duvarlara yaslanmış, onlar da öyle duruyor. Ortalarında Elmo’nun değirmenci Jantis’ten aldığı, daha doğrusu değirmenci Jantis’in Elmo’ya uzun uzun anlattıktan sonra yeşil bir muşambaya sarılı olarak verdiği kahverengi ve gri tonlarında iplikten işlenmiş İran kilimi var. O kilim de içerdeki ahşapla o kadar uyumlu ki sanki İsfahan’da yeşil gözlü bir kadın Leiman’ın ormanlarını rüyasında görmüş de rüyasının rengi solmadan uykusuz geçen üç gecede bu kilimi dokumuş ve bu kilim de bu ortalık yere öyle yakışmış. İkinci pencerenin olduğu kısımda, pencerenin tam altında küçük bir dolap var. Elmo ahşap tahtaların üzerine ahşap bir dolap çakmış, onu oraya çivilemiş, dolabın küçük kapısını da çivilemiş, açılmıyor. Şimdi sırası mıdır bilmem ama Elmo’nun yine bir başka gün değirmenci Jantis’ten aldığı, daha doğrusu değirmenci Jantis’in Elmo’ya verdiği ve Elmo’nun da o küçük dolabın içine koyduğu minicik bir kutuyu ve keten çanta içerisindeki iki günlük defterini biz de bir sır olarak orada tutalım. Belki bir gün, bu hikaye bitmeden biz de o kutunun içinde ne olduğunu, o günlüklerin içinde ne yazıldığını ve hatta ne yazılmadığını görebiliriz.
(Artık değirmenci Jantis’i de hikayemize eklediğimizi fark ettiniz sanırım. Önemli bir yoldaş ve sırdaş olduğunu şimdiden söylemeliyim. Uzun hayatını, yaşadıklarını, Elmo ile olan kesişmesini elbette ki ilerleyen bölümlerde okuyacaksınız. Onurlu bir korkak olduğunu düşündüğüm, tanıdıktan sonra siz ne diyeceksiniz onu bilemiyorum tabi, değirmenci Jantis’i de “çekilme bölgesi”nin üç sakininden biri olarak selamlamış olduk.)
Lia, lavaboda uzun kaldı, fakat ses çıkarmadı. Elmo, herhangi bir öksürük ya da böğürtü sesi duymadığı için yerinden kalmadı. Lia lavabodan yüzü ıpıslak bir şekilde çıktı. Elmo ayağa kalktı, telaşla kalkmadı, sakince kalktı, Lia’ya doğru iki adım attı, ona dokunmadan onu kollarının arasına aldı. Lia, iyiyim, der gibi başını salladı, Elmo kollarını indirdi. Sonra Lia’yı soluna aldı. Bu uzun yıllardır böyleydi, Lia, Elmo’nun yanında ve daima solunda olurdu. Böyle bir denklemdi onlarınki. Yürürken mutlaka solunda olmalıydı Lia, yoksa ikisinin de başı dönüyor, ayakları birbirine karışıyor, dengesizleşiyorlardı. Güneşli günlerde Elmo’nun soluna sığınan Lia, gölgede peri oluyordu. Yine solundaydı ve kalktığı sandalyeye yavaşça oturdu, başını geriye doğru yasladı, gözlerini isli tavana çevirdi. Elmo, Lia’ya bakıyordu, Lia başını indirdi, göz göze geldiler. Lia, Elmo, dedi. Biraz önce gördüğün tanklar Carl-Thedor Köprüsü’ne doğru mu gidiyordu, ananenin dükkanın olduğu yere, oraya doğru gidiyorlardı, değil mi? Evet, oraya doğru. Sanırım köprüyü geçip eyalet merkezine gidecekler, ya da başka bir yere, bilemiyorum Lia. Nereye gideceklerini bilemiyorum ve sanırım en doğru şeyi bildiğimi hiçbir şeyi bilemiyor olmama borçluyum. Bence hiçbir şeyi bilemiyorum ve böylece bütün ihtimaller beni doğruluyor. Lia, Elmo’nun felsefeye bulaşmak için geceyi beklemeye niyeti olmadığını anladı, bir anda her şeyi unuttu ve gülümsedi. Köprünün sekiz kilometre batısında yer alan halk pazarında ördüğü yün çoraplarını satan annesi geldi aklına, böyle çok kısa bir şerit geçti gözünün önünden, tanklar, annesi, pazar tezgahı, yün çorapları ve sarı, yapışkan, inatçı bir çamurdan yaratılmış askerler. Böyle iki saniyede geldi geçti gözünün önünden. Sonra kendini o dalgınlıktan kurtardı ve Elmo, seni seviyorum, dedi. Elmo, kendine ait bir şeyi duymanın muazzam örtüsünü gözlerine doğru çekti, gözlerini kıstı. Elmo gözlerini kısınca sadece Lia’yı görürdü, yine öyle oldu. Gecenin sevimli krallığına hazırlanırken şömineye ve ocağa atacağı odunları içeriye taşımak için ayağa kalktı ve bunu bütün masumiyetiyle yaptı. Lia’nın, tankların titrek ürpertisini sorgulama niyetini bile, seni seviyorum, diyerek kesmesini büyük bir huzurla karşıladı. Elmo ayağa kalktı, ben de seni seviyorum Lia, dedi.
Yorumlar1