Mecburen haklıyız…
- GİRİŞ18.03.2022 08:05
- GÜNCELLEME19.03.2022 09:15
Ukrayna savaşında “Türkiye mecburen tarafsız kaldı” diyenler, “Erdoğan başka türlü karar alamazdı, böyle bir şansı yoktu” demeye çalışıyorlar.
Bana kalırsa…
Devletler zaten mecburen karar alırlar.
Aldıkları kararlar sonrası ortaya çıkan olumlu veya olumsuz tabloyu da bu “mecburiyet” ilkesine dayandırarak izah ederler.
Putin, Ukrayna’ya saldırdı, sonra çıktı, “Başka şansımız yoktu, mecburduk” dedi.
Rus devletinin mecburen saldırdığı yerde, Türk devletinin mecburen tarafsız kalması çaresizlik değildir, bunun bilinmesini isterim.
Devletin tavrını, ortaya koyduğu siyaseti, idarecinin şahsıyla, özel davranışlarıyla izah etmeye çalışmak yanlıştır.
His, eyleme geçer…
İdareci ister ki, içinden geçenler, hayal ettiği şeyler gerçekleşsin, zafer milletin olsun.
Fakat devletin gücü, devletin imkanları bazen bu yüksek duyguları frenler, hatta engeller.
Ortak akıl dediğimiz şey budur ve bu akıl aynı zamanda idareciyi de rahatlatır, sorumluluğu bir bütün olarak devlet içinde paylaştırır.
Bizim Kurtuluş Savaşı’nı başlatmamız da devlet kararıdır, NATO’ya girmemiz de devlet kararıdır, Kıbrıs’a çıkarma yapmamız da devlet kararıdır, Suriye’ye müdahale etmemiz de devlet kararıdır.
Acziyetten değil, mecburiyetten aldığımız kararlardır.
Turgut Özal, I. Körfez Savaşı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’a girmesi gerektiğini düşünüyordu, Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay da bunun yanlış olacağını söylüyordu.
O tartışma Torumtay’ın istifasıyla sonuçlandı, fakat Türkiye, Irak’a girmek istemesine rağmen giremedi.
Özal, Irak’a girip girmeme kararının sadece Türkiye’ye bağlı olmadığını daha sonra anladı.
İçeride fikir birliğine varılmadan yapılan o açıklamalar, sonrasında Amerikan barikatı, Türkiye’nin itibarını zedeledi, Irak’a müdahalenin mecburiyetten alınmış bir karar olmadığını gösterdi.
Öyle ya…
Eğer mecbur idiysen, hayat memat meselesi idiyse, o zaman o müdahaleyi yapacaktın.
Bir başka konu…
Tıpkı Ukrayna savaşında olduğu gibi Mısır’da, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de ve bazı kritik olaylarda da tarafsız kalabilirmişiz, bu konuda hata etmişiz.
Hayır efendim…
Hata etmedik, kesinlikle bu görüşe katılmıyorum.
Tarafsız kalmak, haksızlığı, hukuksuzluğu kabul etmek anlamına gelmez.
Türkiye, istedi diye Kaddafi menfezde öldürülmedi, Mübarek seçimi kaybetmedi, Saddam idam edilmedi.
Eğer öyle olsaydı Türkiye istedi diye Beşşar Esat da devrilirdi.
Ortadoğu’da krallar düşerken, biz de bir sonraki dönemin hesabını yaptık, yeni aktörlerle yakınlaştık.
Ne yapsaydık, ülkemizin çıkarlarını düşünmese miydik?
Amerika bizi Mısır’da, Libya’da, Suriye’de Irak’ta satmış, bunu önceden hesaplamalıymışız, ona göre davranmalıymışız.
Bunu söylemek istemezdim ama “mecburen” bir şey söyleyeyim artık.
Meclis kürsüsünde, “Bana ne Amerika’dan, bana ne Amerika’dan!..” diye haykıran bir büyük adamı darbeyle deviren Batı Çalışma Grubu’nun mümtaz şahsiyetlerini ayakta alkışlamasaydın, belki ben de senin bu Amerika nefretine birazcık inanabilirdim.
Hacca gider gibi New York’a gidiyorsun, “Go home Amerika” diyorsun.
Önce sen kendi evine dön ki, başkasını evine yollayabilesin dostum…
Yorumlar3