Birkaç siyasi not…
- GİRİŞ01.04.2022 09:33
- GÜNCELLEME04.04.2022 09:30
Ali Babacan diyor ki…
Seçimden önce belirlenen “yol haritasının” garanti altına alınması lazım, yoksa felaket olur.
Seçimi kazanalım, parlamenter sisteme geçelim, sonra herkes kendi yoluna, demek istiyor.
Bence haklı…
Daha önce başbakan olmak istediğini söyleyenler olmuştu, fakat o masada oturan herkesin gönlünde bir başbakanlık yatıyor.
Özellikle de masanın gençlerinin gönlünde…
Eski bir Türkiye ezberidir bu.
Herkes başbakan olabilir ama bir kişi cumhurbaşkanı olur.
Böyle olduğu için parlamenter sistem siyasetçinin geleceği açısından daha rahat yol alabileceği bir düzenmiş gibi görünür.
Ekrem İmamoğlu, bu yüzden kabul görmedi, en azından şimdilik, diyelim.
Dediler ki…
İmamoğlu cumhurbaşkanı seçilirse parlamenter sisteme geçmeyebilir, Muharrem İnce de bu niyeti doğrular şeyler söylemişti zaten, hem neden geçsin, neden siyaseti tekrar dağıtsın, yürütmeyi yavaşlatsın.
İşte Babacan’ın asıl endişesi bu…
Ahmet Davutoğlu, her halükarda yönetimde yer almak istiyor, öyle gözlemliyorum.
Hükümetle bir hesaplaşma derdi de var Davutoğlu’nun.
İster parlamenter sistem olsun, ister cumhurbaşkanlığı sistemi, Davutoğlu için pek fark etmiyor, o başka bir şey planlıyor.
Gültekin Uysal enteresan bir siyasi karakter…
Sanki biraz eski ama eskinin yenisi, sanki biraz yeni ama yeninin eskisi.
Böyle demokrat geleneğin zamanla Hüsamettin Cindoruk’u olmaya aday birisi gibi geliyor bana.
Türkiye analizleri güçlü fakat uluslararası siyaseti bir yere oturtabiliş mi, pek emin değilim.
Siyasi kariyerini nasıl şekillendirecek, ne olacak, gerçekten merak ediyorum.
Temel Karamollaoğlu ne derse masanın diğer konukları itiraz etmeyecekmiş gibi geliyor bana.
Yaşı gereği değil, daha başka bir şey var orda.
Olası bir anlaşmazlıkta Davutoğlu’nu ve Babacan’ı ikna etmek sanki Temel Bey’in yapabileceği bir şeymiş gibi görünüyor.
Onun için Temel Bey masadaki üç siyasi partinin gönüllü temsilcisiymiş gibi sanki.
Öyle olunca da dediği daha dikkatli dinleniyor.
Meral Akşener, altılı masadan kalkmak yerine partisindeki bazı isimleri sandalyelerinden kaldırdı.
Teşkilatı kendine bağladı, görünmez ortakların endişelerini kısmen giderdi.
Daha bu masa kurulmadan ben başbakan olmak istediğimi söylemiştim, kimse fazla heveslenmesin, der mi, bilemiyorum.
Yoksa…
Partide yaptığı değişiklikler cumhurbaşkanı adaylığı için bir kapı aralama mı, onu da göreceğiz.
Kemal Kılıçdaroğlu, altı aydır cumhurbaşkanı adayı olduğunu söylüyor fakat masadakiler yüzüne bakıp da, tamam sensin adayımız, demiyor.
Cumhurbaşkanının nasıl birisi olması gerektiğini tarif ediyor, anlatıyor, fakat muhalefet bunu bir türlü anlamıyor.
Geriye bir yol kalıyor, çizmek…
Sayın Kılıçdaroğlu bir dahaki toplantıda çizerek anlatacak galiba, karakalemle kendi portresini çizecek, kağıdı kaldırıp masaya gösterecek, daha ne yapsın, ne desin, bilemiyorum ki…
Bunlar olup biterken daha önemli bir şey diyeyim size.
Erdoğan’ın son iki konuşmasını dikkatle dinledim.
Biri kabineden sonra, öteki de Dolmabahçe’de buluşan heyetlerden önce.
Çok ama çok etkili iki konuşmaydı.
Eski Erdoğan’dan esintiler gördüm.
Muhalefete de tavsiye ederim, o iki konuşmayı baştan sona tekrar dinlesinler.
Erdoğan’ın vücut diline, hareketlerine, ses tonuna dikkat etsinler.
Ciddi şeyler görecekler…
Yorumlar1