Senin “büyük sistemin” var mı?
- GİRİŞ29.04.2022 09:31
- GÜNCELLEME02.05.2022 11:23
Amerika’da başkanlık süresinin bir dönemle sınırlandırılmasını isteyen bazı kesimler var.
Bunlar bayağı okumuş yazmış kişiler, kitle psikolojisi, yönetim teorisi, siyaset bilimi üzerine kafa yormuş insanlar.
Gerekçeleri şu…
Bu çağ değişimin ve dönüşümün hızlandığı bir çağ, dijital teknoloji iletişimde zaman mefhumunu ortadan kaldırdı, bilgi, haber ya da yorum saniyelerle dünyaya dağılıyor.
Dolayısıyla…
Bu hız insanların kanaatlerini, görüşlerini, ideolojilerini ve hatta inançlarını değiştiriyor.
Siyasi partinin ve liderin eski alışkanlıklarla bu değişime ayak uydurması zor görünüyor.
Bunu becerdi diyelim, bu sefer de “dün başka bugün başka şeyler” söylemekle itham ediliyor.
Onun için…
Siyaseti ve siyasetçiyi tutarsızlıktan, çelişkiden kurtarmak, güven sorununu ortadan kaldırmak için Amerikan başkanlık sisteminde bir dönem yeterlidir, diyorlar.
Baştan söyleyeyim…
Bu tartışma bizim gibi ülkelerde pek karşılık bulmaz.
Daha çok “büyük sistemini” sabitlemiş, o büyük sistemin içinde işleyen “küçük sistemden” kaynaklanan geçici sıkıntıları ortadan kaldırmak isteyen ülkelere yönelik akıl yürütmelerdir bunlar.
Amerika’da olur, İngiltere’de olur, Fransa’da olur, Almanya’da olur.
Ama Türkiye’de olmaz, İran’da olmaz mesela.
Neden olmaz…
Olmaz…
Çünkü doksan dokuz yıllık cumhuriyet tarihinde üç anayasa yazıyorsan, sayısız darbe yapıyorsan, sistem değişikliğine gidiyorsan, devlet organlarını baştan aşağıya her dönem için ayrı ayrı dizayn ediyorsan “büyük sistemin” kökleşmesine engel oluyorsun, demektir.
Ne yapaydım peki?
“Büyük sistem” kökleşecek diye kabul etmediğim devrimleri, dayatılan kuralları kabul mu edeydim, bunu mu söylüyorsun, dersen…
Hayır onu söylemiyorum, haklısın ya da haksızsın, o ayrı, onu tartışmıyorum.
Ben…
Doksan dokuz yıldır “büyük sistem” üzerinde uzlaşmamanın sonuçlarını anlatıyorum.
Bunun için…
Ülkede iktidara gelen her parti sürekli iktidarda kalması gerektiğini düşünerek “yeni bir devlet” kuruyormuşçasına işe başlıyor.
Kraliçe dünyaya çivi çaktı gitmiyor, Londra’nın ortasında oturmuş kıyameti bekliyor.
Paris’teki cumhurbaşkanlığı sarayı asırlara meydan okuyor.
Almanya hacıyatmaz gibi, yıkıldı sanıyorsun, birden dikiliyor, savaşıyor, yeniliyor, toprak kaybediyor, başkenti değişiyor ama dağılmıyor.
Amerikan senatosu, kongresi, Beyaz Saray’ı, Özgürlük Anıtı, hepsi yerli yerinde duruyor.
“Büyük sistem” dediğim şey bu işte, siz buna ister çatı, deyin, ister kök, deyin, ne derseniz deyin, öylece sabitlenmiş duruyor “büyük sistem”.
Biz Türkler bu şansı yüz yıl önce yitirdik, tarih bir daha döner mi, bir daha “büyük sistem” kurma fırsatını bize verir mi, bilemiyorum.
Siz bakmayın Türkiye’deki sistem tartışmalarına.
Onlar bilerek ya da bilmeyerek “büyük sistem” yoksunluğunun çaresizliğini yaşadıkları için bunu yapıyorlar.
Türkiye, ister Topkapı’dan, ister Çankaya’dan, istersen Beştepe’den yönetilsin, hiç önemli değil.
Önemli olan yol haritası…
O harita üzerinde uzlaşmış liderlerin ortaya koyacağı güçlü irade.
Türkiye bu dediğim evreye geçebilirse…
Yani mevcut rejimin, yani cumhuriyetin temel ilkeleri konusunda uzlaşmaya varabilirse…
Ki buna çok yaklaştı…
İşte o zaman demokrasiyi, parlamentoyu, sistemi, kişi hak ve özgürlüklerini daha büyük bir cesaretle tartışabilecektir.
Amerikalıların fantastik yönetim arayışlarına, Avrupalıların keyif veren denemelerine rahatlıkla katılabilecek, hiç de zarar görmeyecektir.
Yeter ki “büyük sistemde” anlaşsın.
Gerisi kolay…
Yorumlar3