Eski ses...

  • GİRİŞ29.07.2022 09:38
  • GÜNCELLEME30.07.2022 09:43

Hayatın rengi, dediğimiz şu meskun mahal, belki de basit bir provadan ibarettir.

Ve belki de hayal edilen esas gösteriyi sunma imkanını hiçbir zaman vermeyecektir.

Suyu bulduğunda teyemmümün bozulacağını bildiğinden dudaklarını kupkuru bırakan, susuzluğa ihanet etmek istemeyen insanlar tanırım.

Onlar ruhlarını ve gövdelerini terbiye ettikleri suyun umudunu boşa akıtmak istemezler.

Üşüşmekten haya ettikleri için büzüşen insanlar...

Manzaraya dahil olamıyorlar, işleri bu değil çünkü.

İşleri manzaraya hapsolanların çerçevelerini kırmak ve tablodaki suyu çöle salmak…

Günaha girmemek için havuza girenlerin kıstırdığı suyu çöle salmak…

İşleri bu!..

Ve işleri, işleri yolunda yürüsün diye, doğru ata oynamayı doktoralarda öğrenenleri, sahipsiz bir kağıda yazmak ve susmak.

Bir daha ki zamanın yerden bitme çocuklarına memleket güneşinde kızarmış gırtlak yırtan kelimeler bırakmak…

İşleri bu!..

Neylersin ki böyledir hayat.

En lezzetli meyvesini fidanı dikerken sunar insana.

Sonrası hep endişe, hep acı ve hep dalları kırmama telaşı, taş atan yabancının niyetini hayra yorma çilesi.

Ne desen boş, ne desen boşluğun kıymetini bilemeyen mobilya sevdası.

Şakası bile kötü ama gidiyorum, diyen herkes fena kalıyor bu ara.

Mesela ben…Kalıyorum…

Arkam, iş çevrilsin diye geniş geniş böyle…Ama güzel seviyorum.

Kendi haklılığını başkalarından dinlemek isteyenleri diksiyon kurslarına gönderiyorlar…Onu da görüyorum.

İnsan kendi dilini konuşup da hak veremiyorsa, büyük harfim var, dememeli.

Şöyle bir dua biliyorum:

Tanrım...

İşimize yaramayan ne çok şey var bu tezgahta.

Ben kalıyorum…

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat