İlk değil
- GİRİŞ13.05.2025 08:55
- GÜNCELLEME14.05.2025 08:40
Dünyada yeni dengelerin oluştuğu konkontürde iç cepheyi sağlamlaştırma adına Türkiye’de başlayan tarihi süreç nihayete ermek üzere. PKK’nın 47 senelik kanlı defteri kapandı.
Türkiye ‘PKK’ odaklı bu ve benzeri yönde defalarca açıklama duydu.
İlki 1993, sonuncusu 2013 yılında olmak üzere PKK 6 kez benzer yönde adım attı.
PKK’nın elebaşı kadrosu, her ateşkesi “güçlenme”, “mevzilenme” ve “uluslararası güç dengelerinin lehine gelişmesini bekleme” fırsatı görme alışkanlığını defalarca tekrarladı.
Üstelik tam 23 yıl önce, yine bir Nisan ayında örgütün feshedildiği dahi açıklanmıştı. 2002’deki sözde 8. Kongre’de PKK’nın feshedildiğini ve teröristlerin Türkiye dışına çıktığını açıklayan terör baronları, birkaç defa isim değiştirme cambazlığının ardından 2005 senesinde kanlı kamuflajını yeniden giymişti.
Çünkü küresel şer şebekeleri, ‘yeniden büyük Türkiye’ idealini kuşanan AK Parti iktidarının silah zoruyla terbiye edilmesi için PKK elebaşılarına yeniden kan ihalesi vermişti.
Bu gerçek, PKK’nın sözde 12. Kongresi’nde alınan fesih kararına Türkiye’nin kamu mekanizmasının ihtiyatlı yaklaşmasını sağlıyor..
*
‘İç cepheyi’ zayıflatarak Türkiye’yi şer şebekeleri için yutulması kolay lokma haline getirmek için aparat olarak kullanılan PKK’nın 1993 yılından bu yana 6 defa ateşkes ve fesih kararları alıp silaha yeniden dönmesi, sadece terör yapılanmasının suçlarıyla şekillenmedi elbette.
PKK’nın tasfiyesi için siyasi düzlemde ne zaman hamle yapılsa, birileri hep aynı sesi yükseltti:
“Terörle müzakere olmaz!” “Devlet, terör örgütü ile masaya oturmaz!” “Şehit ve gazilere ihanet!”
PKK’nın askerî güç uygulanarak baskılanması ve Anadolu coğrafyasından sökülüp atılması için düzenlenen her girişim karşısında ise bu defa farklı koronun sesi mikrofona verildi:
“Kürt meselesi güvenlik politikalarıyla çözülmez!”, “İnsan hakları çiğneniyor!”, “Kürtlere zulmediliyor!”...
Türkiye’yi senelerdir PKK belasıyla bu fasit daireye hapseden iç ve dış karanlık seslerin yankısı hala kulağımızda değil mi?
Çözüm süreci boyunca şehit yakınlarını kışkırtmak için olmadık manipülasyonlara imza atanlar.. Süreç sona erip çukur/hendek operasyonları başlatıldığında ‘insani hissiyatla nasıl da yüksek dozajlı imza kampanyaları düzenlediler.. Mehmetçik’e Kimyasal silah iftirası attılar.. ‘Bodrum katliamı’ diye ajitatif hikayeler uydurdular..
Sorunun silahsız çözümü için emek sarf edildiğinde şehit-şüheda argümanlarıyla öne atılanlar, silahlı müdahale durumunda güvenlik operasyonlarına karşı kara kampanya düzenleyen “zıt kardeşlerine” karşı hiç etkili itiraz yöneltemedi.. Vazife neyse, rol neyse onu oynamakla yükümlüydü çünkü hepsi.
PKK’nın kurulduğu ve kanlı terör saldırıları düzenleyip çeşitli siyasi argümanlara sarıldığı 1980’li yıllardan bu yana hep böyle oldu. 80’lerden beri egemen siyasi ve askerî kadroların yanlışları, ihmalleri, iş bilmezlikleri, ideolojik saplantıları da cabası...
*
Gelinen noktada PKK’nın bütün sabotajlara rağmen silah bırakma kararı inşallah hayırla neticelenir.. Geçmişteki acı tecrübeler Türkiye’ye akıl ve kas kuvveti sağlamıştır. PKK’yı yöneten kadrolar da, onlara sempati duyan sivil toplum ve siyasi yapılanmalar da “silah bırak sonra tekrar silahlan” oyunlarının ölümden ve yıkımdan başka hiçbir şey kazandırmadığını görmüştür. Üstelik Türkiye artık 1993’teki Türkiye değil. Hatta Türkiye, 2013’teki Türkiye de değildir. Devir “eden bulur” devridir. Hem müspet hem menfi; silah bırakan da ettiğini bulur, silaha sarılan da..
Faruk Arslan / Haber7
Yorumlar6