Taşı toprağı devlettir Ankara’nın!
- GİRİŞ25.05.2012 10:53
- GÜNCELLEME25.05.2012 10:53
Anadolu’nun başına bir dert gelir, çare diye gözler Ankara’ya çevrilir.
Bir yerlerde yürüyüş, protesto olur, pankartlar hep Ankara’ya atıflarla doludur…
Şırnak’tan, Kars’a…
Gözler ve gönüller hep Ankara’dadır…
Vali bey Ankara’dan gelecek karara bakar…
Kaymakam bey, Ankara’dan gelecek emre…
İl Müdürü Ankara’nın rüzgarına bakar…
Siyaset Ankara’ya döner yüzünü…
Genç, iş ister, gözü Ankara’da, vekillerdedir…
İş adamı kredi bekler, gözü Ankara’dadır…
Çiftçi faiz affını, prim desteğini bekler, gönlü Ankara’dadır…
Esnaf birikmiş kamu borçlarının affını bekler,
İşçi asgari ücretinin artışını…
Dertli, dermanını Ankara’dan bekler…
***
Dedim ya,!
Ankara, Anadolu’nun her şeyidir…
Sevgisini de, nefretini de göğüsler bu şehir…
Simsarlar bu şehirdedir, yolsuzu, uğursuzu, düzenbazı, hırsızı…
Merti, uğurlusu, çalışkanı, vatanseveri bu şehirde…
Kızılay’ın dili olsa da söylese…
Her gün meydan mitinglerinde neler söyleniyor…
Sıhhıye’nin eli olsa da tutsa!
Her gün eylem yapanları…
Salonlar, sokaklar, caddeler, kaldırımlar hep bir sloganik name taşır…
Simitçileri bir başkadır bu yüzden…
Eylem günü, kar günüdür…Her gün eylem günü…
Tarihsellik değildir yaşayan, ama tarihe yön verenlerin şehridir Ankara.
Her sokağında bir abide çıkan İstanbul gibi değildir, ama her sokağında bir insan abidesi taşır hanelerinde…
Kimi Bakan, kimi vekil, kimi müsteşardır hane sahiplerinin…
Kimi asker, kimi paşa, kimi memurdur…
Lakin sürüp gider bir şarkı gibi, beste gibi hayat…
Ne emeklilik dinler bu şehir, ne çalışan…
Ankara’daysanız, iki şey tutar yakanızdan…
Ya Anakara’ya ait olursunuz bir fikrin, yahut anınız kararır, eylem sabahlarında…
“Taşı toprağı altınsa İstanbul’un, taşı toprağı devlettir Ankara’nın…
Sesi, nefesi ağırdır bu yüzden…
Çıkan bir kararname’nin “sesi” Anadolu’dan gelir…
Bu nedenle, bir bestedir Ankara…
Zor zamanda konuşmak!
“zor zamanda konuşmak” nasıl bir şey?
Herkesin titrek ve ürkek olduğu bir zamanda, “ey ahali, bilin ki hayatın gerçekleri bunlardır” diye haykırabilmek inanın cesaret işi.
Meseleyi bir fikir adamının sahibi olduğu düşünceleri toplumla paylaşma adına verdiği mücadeleye getirelim.
Galile’nin, “beni idam etseniz de dünya dönmeye devam edecek” sözü bir inattan çok, inandıklarını haykırma cesareti değil de nedir?
Aynı zorluğu İslam dünyasının alimleri çekmedi sanmayın?
İmam-i Şafi’nin, Gazali’nin, Ebu Hanife’nin aslında sahip oldukları düşünceyi ifade ettikleri için aylarca zindanlarda kaldıklarını tarih yazıyor. Bu iki dünyaya ait örnekler bize şunu gösteriyor, toplumların zor zamanları “geleneksel” olarak gelen ve daha sonra bir inanç halini alan; görüş, düşüce ve fikirlerin ufku açık bilim insanları eliyle dahi değiştirilmesi zor ve neredeyse imkansızdır. Geçmiş tecrübeler gösteriyor ki, toplumun kanıksadığı inanç ve geleneklere karşı fikir irad etmek büyük cesaret istiyor. Ancak doğruyu bilme gücü, insana “zor zamanda” konuşma cesaretini de veriyor.
***
Toplumlar, insanlardan oluşuyor. O halde insanların da “zor günleri” olduğu aşikardır. Ve bu zor zamanlarda konuşabilmek aynı cesaret ve yürek işidir. O halde meselemiz doğruyu bulmaktır.
Doğru, insana ait olan ürkekliğin yerini, arayışa ve cesarete bırakır. Ve bu toplumsal bir ruh halini aldığında değişimler başlar.
Evet, mesele, yanlışla olan savaşı kazanmak ve doğruyla barışabilmektir.
Suskunluğum asaletimdendir!
Mevlana diyor ki;
“Suskunluğum asaletimdendir
Her lafa verilecek bir cevabım var.
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye.
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye?”
Mevlana, bu sözlerini suskunluğun asalet olduğunu ve nefsinin hırslarına kapılıp her söze yanıt vermediğini ifade etmek için söylemiş… Bu yazının muhatabına da verilecek en güzel cevap bu satırlarda saklıdır…
Fatih Bayhan-Haber7
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol