Şevval Sam’ı ne yapmalı?

  • GİRİŞ02.07.2012 09:01
  • GÜNCELLEME02.07.2012 09:01

Bizim toplumda Bektaşi hikayeleri sevilir. O yüzden Şevval Sam meselesine girerken bir Bektaşi fıkrasıyla giriş yapayım. Bektaşi’ye sormuşlar neden namaz kılmıyorsun? Diye. Demiş ki, “Allah namaza yaklaşmayın” buyur muyor mu? Bende namaz kılmıyorum. Bektaşi’nin dediği doğru, Allah kur’an-ı kerimde “namaza yaklaşmayın” buyuruyordu. Ancak bir eksiği vardı, o da ayetin başındaki ifade; “İçkiliyken”…

Bektaşi hikayelerini severiz, ama nedense hiç ders almayız. Ders almadığımıza dair size yüzlerce kanıt sunarım. Buyurun siyasetin içinden Bektaşi hikayelerine…

Refahyol döneminde Erbakan hoca’nın her açıklaması kamuoyuna farklı yansıtılıyordu. Hocanın sözleri artık öyle bir hal almıştı ki, herkes ertesi gün nasıl bir pot kırılacak diye bekler olmuştu. Oysa yıllar sonra ortaya çıktı ki, aslında kırıldığını sandığımız potlar,  belli merkezlerce planlı bir şekilde sürdürülen “postmodern darbe süreci”nin ayak sesleriymiş.

28 Şubat sürecinin şüphesiz en tartışmalı sözü “kanlı mı olacak” tartışmasıydı. Kamuoyuna bu söz; “Erbakan kanlı bir darbe yapacak?” Şeklinde yansıtılmıştı. Medya Hoca’nın konuşmasından kesik kesik bölümler yayına servis ediyor, böylece önü ve arkası haber merkezlerince dolduruluyordu. TV’ler açıklamayı flaş geçiyordu…

Oysa Hoca’nın konuşması şöyleydi; Hoca, haksız bir şekilde önü tıkanmak istenen Refah Partisi iktidarını siyaset dışı müdahalelerle iktidardan indirmeye çalışan çevrelerin gayretini anlatıyor; “bizi iktidardan indirmek için uğraşıyorlar, şimdi düşünüyorlar ve daha karar verememişler bu kanlı mı olacak kansız mı" diye. Yani elini kana bulayacak olan Erbakan Hoca değil, Erbakan Hocayı iktidardan indirmek isteyenlerdi.

***

Aynı siyasi linçin Menderes’e de yapıldığını  dönemin medyasına yansıyan haberlerden biliyoruz. Halkımız Bektaşi hikayelerindeki gibi haberin önünde ve sonunda ne olduğunu merak etmeksizin kendisine sunulan bölümle olayları, insanları yargılar ve hükme bağlar…

Şevval Sam’la ilgili kopartılan fırtınayı izliyorum birkaç gündür…

Neredeyse sokağa çıkmaz hale getirilecek…

Evet, bir açıklaması var, ama ortada yine bir Bektaşi hikayesi sezmiyor musunuz. Şevval’in tüm açıklaması ortada yok. Sadece servis edilen bir bölüm var ve bu bölüm üzerinden de bir toplumsal linç…

Sosyal medya çalkalanıyor, belediyeler bir bir konserlerini iptal ediyor, yarın muhtemelen başka iptallerde söz konusu olacak. Çünkü bizde sosyal vakalar domino etkisine sahiptir. Bir yerden yıkarsanız, tüm hayatınızı yıkmak için bahane bulunmuş olur.

Olayın kahramanı yine bir gazeteci…

Türkiye’deki sosyal atmosferi iyi kokladığı kesin…

Bektaşi hikayelerini seviyorum ama, dersini almış biriyim. O yüzden Şevval’in tartışmaya neden olan sözlerini arkasıyla, önüyle dinledim. Kanaatim şudur; Şevval’in sözleri onu sosyal linçe götüren “başörtüsüne hakaret etti” mantığından çok uzak. Şevval,  “başörtü siyasi simgedir” düşüncesine sahip klasik laik/sol kesimin; din kültüründen yoksun bir anlayışından besleniyor. Ancak, sözleri kesinlikle; küçümseme, hakaret, ötekileştirme içermiyor. En azından ben öyle anlıyorum. Şevval, açık bir şekilde düşüncesini söylüyor. Bu düşüncesi size yakın olmayabilir, hatta karşıda olabilir. Yok etmek, yok saymak, ötekileştirmek, hafife almak farklılıklara tahammül edemeyenlerin işidir.

Şevval Sam’ın tartışmaya neden olan sözleri onun içinde bulunduğu atmosferi ele veriyor. Ancak tüm bunlara rağmen Şevval’e linç uygulamasına gitmek kesinlikle tasvip edilecek bir tutum olamaz. Hakaret kastı olmadığı ortada, açıklamasını tümüyle okursanız bunu hissediyorsunuz, Bektaşi gibi okursanız “linç” etmeye kalkarsınız…

Ancak, kabul etmek gerekiyor ki Şevval’in açıklamasının fikirsel duruşuyla ilgili en kesin  sonuç, bu konularda zihninin karışık olduğudur. Çünkü ardışık cümlelerinde düşünsel yakınlığı olan kelimeler kurmuyor, kesik kesik, sloganik sözlerden beslendiği çok açık ifadeler sarf ediyor.

Açıklamasını satır satır okuyalım; "Örtünmeye karşı değilim, tek din v.s. bunlar bana uzak şeyler, benim inancım tasarımcıya dair. Bütün bunlar sonradan üretildi, o benim için tekstil malzemesi, dünyaya geldiğinde insan çıplaktı, bütün bunlar sonradan ortaya çıktı.”

İlk cümle, “Örtünmeye karşı değilim” diye başlıyor, bir saygı ifadesi kullanıyor. Ancak devamındaki cümleyle alakasız; “tek din v.s. bunlar bana uzak şeyler…” baş örtmekten tek dine geçiyor, kendisine de uzak şeyler olduğunu söylüyor. Devamına gidelim; “benim inancım tasarımcıya dair…” diyor. Ön cümlede kendisine uzak şeyler olduğunu söylediği din meselesiyle alakasız bir cümle, dine uzak, ama tasarımcıya inanıyor. Devam cümlesinde kafa karışıklığı giderek su yüzüne çıkıyor; “Bütün bunlar sonradan üretildi, o benim için tekstil malzemesi, dünyaya geldiğinde insan çıplaktı, bütün bunlar sonradan ortaya çıktı…” Din ve tasarımcıya dair sözlerinin hemen ardından örtünmeye vurgu yaptığını ancak sonraki cümlesinden anlayabildiğimiz bir devam sözü geliyor. “Bütün bunlar sonradan üretildi” diye başlıyor kelimeye ama, sonradan üretilenin başörtü mü, yoksa din mi, yoksa inançlar mı? olduğunu kelimesinin sonundaki vurgudan anlayabiliyorsunuz.

Kafa karışıklığı sürüyor; “Bazı çevreler tarafından başörtüsü ideolojik amaçlar için kullanılınca kadınlar kendi aralarında bölündüler…” kadınların bölünmesi başörtü meselesiyle mi oldu? Toplumda “başörtülü-başı açık” diye bölünme mi var? Asıl bu siyasi bir söylem olmaz mı? Toplumu bu şekildeki bir gruplaşmayla tanımlamak konuya siyasi bir açıyla baktığınızı ele verir. Şevval’in açıklaması devam ediyor, “20 sene önce bu gündeme getirilmeseydi, bugün bir problem olarak karşımıza çıkmazdı…” gündeme getirilmemesi gereken nedir? Bugün problem olan nedir? Diye soruyorsunuz Şevval’e. Sonra aynı konuşmanın devamındaki şu cümleyle kendisi cevabını veriyor aslında. “İnancınızın arkasında durun, ben özgür düşünce ve ifadeye destek veririm. Kimse kimseye bir şeyi zorla dayatmayacak” Bu sözü hangi kesime söylüyor Şevval. Başını örtene mi? Yoksa başını açana mı? Her ikisineyse zaten problem yok. Ön cümlesinde “problem” olarak tanımladığı başörtüsüne, devam cümlesinde “inancınızın ardında durun” diyerek devam ediyor. Başını örtenlerde tavsiyenize uyuyor ve tamda bunu yapıyor, o zaman problem olan nedir?

Evet, galiba asıl problem Türk sanatçısının Türkiye’ye olan uzaklığıdır.

Şevval’in açıklamasını Bektaşi gibi okumayıp, tümüyle yaklaşınca asıl söylemek istediğini anlayabiliyorsunuz. Ama derseniz ki zaten asıl söylemek istediğini eleştiriyoruz, o zaman size derim ki; “herkes sizin gibi düşünmek zorunda mı?”…

Not 1: Şevval, benimde sesini beğenerek dinlediğim bir sanatçıdır. Bu yüzden onun siyasi alana çekilen açıklamalar yerine sanatında derin bir ilerleme yolundaki gayretini sürdürmesini istiyorum. Ailesi ve içinde yaşadığı elit sosyal çevrenin “siyasal takıntıları” Şevval’i halk kültüründen de halk müziğinden de uzaklaştırabilir. İnanın bu uzaklık sadece Şevval’e değil bizlere de değerli bir sesi kaybettirebilir. Biz/ben Şevval’i sahnelerde söylediği halk müziğinin sahibi Türk halkını iyi anlamasını ve sahnelerde siyaset değil, şarkılar söylemesini bekliyoruz/m.

Asıl açılımı CHP yapıyor!

Şevval Sam’ın “başı örtülü / başı açık olarak toplumda ayrışma meydana getirildi” eleştirisi gündemdeki yerini korurken CHP’den önemli bir açıklama geldi. Haber Vatan gazetesinde Nebahat KOÇ imzasını taşıyor. Önemli çünkü Türkiye’deki sosyal değişim CHP’yi de “muhafazakarlaştıracak” tezimiz bu açıklamayla vücut bulmuş oluyor.  

Haber, CHP İstanbul İl Kadın kolları başkanlığına aday olan Başı örtülü Nurap Cepni ile ilgili. Cepni’nin açıklamalarından anlıyoruz ki adaylığı için genel başkan Kılıçdaroğlu’nun izni de alınmış.

Başının örtüsüyle CHP’den nasıl aday olduğu sorularına cevap verircesine şunları söylüyor; “Adaylığım göstermelik olarak parti vitrini değil, öyle hissetseydim bu işin için olmazdım. Öyle bir kişiliğe sahip değilim. Herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Benim gibi kadınların da bu partide yerinin olduğunu göstermek için aday oldum” diyor.

Peki bir başı örtülü hangi “gerekçeyle” CHP’de varlık gösteriyor?

Cepni’nin bu konudaki açıklaması Kılıçdaroğlu’nun “yeni CHP’ vurgusuyla öne çıkarttığı siyasi söylemin getirdiği açılıma işaret ediyor.  “Sosyal demokrasiye inandığım için buradayım. Çocukluğumdan beri iyi bir Atatürkçüyüm. Sosyal demokrasiyi bir sosyolog arkadaşımdan öğrendim. Peygamberimiz de ne diyor, ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ der. Sosyal demokrasi de böyle. O yüzden ilkeleri bana ters değil.”

Türk siyaseti için oldukça önemli bir gelişme aslında. Yeni CHP’de “dindar kimliğinizle” sadece oy veren değil, aktif siyaset yapabilen bir konumda da rol alabilmek Türk siyasetinde CHP’nin yeni dönemine işaret ediyor.

Toplumsal barış için oldukça önemsediğim bu fotoğrafın farklı siyasi tezlere konu olacağını şimdiden görüyorum.

Not 2: Haber7’de yazar arkadaşım Esra Elönü’nün “Türküm demek istemem” mealindeki açıklamasına ilişkin görüşlerimi yeni yazımda değerlendireceğim. Kolla kendini Feride (!)

Fatih Bayhan - Haber7
www.fatihbayhan.com.tr
bayhan.f@gmail.com

Yorumlar5

  • ibra kul 11 yıl önce Şikayet Et
    yine aynı. kadim yanılgı. bir kişi bir şeyi iyi yapıyorsa her şeyi iyi yapıyordur . sen güzel güzel şarkılarını söyle. bırak da bu konuları bilenler konuşsun.
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • mermus 11 yıl önce Şikayet Et
    şevval’in açıklamasının fikirsel duruşuyla ilgili en kesin sonuç, bu konularda zihninin karışık olduğudur. . belki zihni karışık belki konuşurken kafa başka yerdeydi gerektiği gibi toparlayamadı ama her ne olursa olsun fikir uçuşmalarından oluşan böyle bir tablo ortaya çıktı. bunda belli bir camiaya mensubiyetin , ait olma arzusunun yüklemiş olduğu mahalle baskısı da etkili olmuş olabilir. bu baskı ki sanat camiasında sadece şarkı söylerek kendini konumlandırmasının yeterli olmadığını düşündürebilir.halkı aydınlatan bir güneş, kanaat önderi,toplum lideri, toplumu devindiren marjinal zeka, özgürlük savaşçısı, sıradan insanların göremediğini gören ,sezemediğini sezen ve dillendiren cesur ve bilge şahsiyet gibi rolleri de bünyesine almak , ideolojik ve siyasi sinyaller yollamak kaygısı ile bir şeyler söyleme gereği duydu gibi geliyor bana.ama olmadı, sonuçta kendisinin de hiç arzu etmediğine inandığım bir iletişim kazası meydana geldi.geçmiş olsun.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • selim aklı 11 yıl önce Şikayet Et
    benim gibi düşünmeyen. sanatçıyı dinlemek zorunda mıyım ?? ona konser verdirtip para kazandırmak zorunda mıyım ?? hayır zorunda değilim ve konserlerini iptal edenlerde bunu biliyor ve konserleri iptal ediyorlar..devir değişti eskisi gibi hem beni eleştir hem benim üstümden para kazan ..geçmiş ola ..yok artık o eski günler
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • backbone 11 yıl önce Şikayet Et
    insanoğlu.... bilmeden asla sevmez ,pozitif bakamaz lakin bilmeden çok kolay nefret eder, hesap keser, karar verir.. enteresan bir ironi gelmiştir bana her zaman... şevvalin örneğide bu tanımın dünya üzerinde defakez olmuş ve olacak olan bir numunesidir maalesef... sayın yazar hakkaniyetli bir analiz ve değerlerndirme yapmış...
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • Mehdi Talebesi 11 yıl önce Şikayet Et
    “benim inancım tasarımcıya dair…”. darwinizmin haşin sonundan sonra artık yeni trend "tasarımcı" kardeşim beni iyi dinleyin, tasarımcı arkadaşlar, evet bi tasarım var fakat bu tasarımı yapan zaman ve mekandan münezzeh bütün madde kurallarını koyan içinde bulunduğumuz uzaydan bağımsız, tüm noksan sıfatlardan münezzeh olan allah (cc) dır.bi atmosfere ihtiyacı olan, yemeye içmeye, mekana, bağımlı olan tasarımcı olmaz, ancak tasarlanan olur.ufukları açın artık.cehennemin kapıları kapandığı zaman artık çıkış yok...
    Cevapla Toplam 9 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat