Kıbrıs’ta Türk-Rum kardeşlik projesi!

  • GİRİŞ09.07.2012 09:26
  • GÜNCELLEME09.07.2012 13:11

Son yüzyılın en tartışmalı birkaç meselesinden birisidir Kıbrıs sorunu. Ada’nın Osmanlı’dan İngilizlere devrinden bugüne sular hiç durulmadı. Halada durulacak gibi görünmüyor. Ancak GKRM’nin yeni dönem Ab Başkanı seçilmesi AB’nin Türkiye’yi Birliğe alma adımının farklı noktalara kayacağı bir süreci tetikleyebilir.

Yukarıdaki başlıkta bu yazıda tamamen bana ait bir kurgudan ibarettir.

Ancak 5 yılını KKTC’de geçirmiş, ülkenin tüm politik dengelerini az-çok okumuş, yaşamış birisi olarak gördüklerim, hissettiklerim bu kurguya bakışınızı etkileyebilir.

Önce geçtiğimiz hafta yayınlanan bir ankete bakalım.

Ancak anketin konu seçimi ve sonuçları kadar anketi yapanın kimliği dikkat çekici.

"Kıbrıs’ta Türkiye algısı" başlıklı anketinin sahibi Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV), George Mason Üniversitesi ve ODTÜ öğretim üyesi Rebecca Bryant ile International Center for Transitional Justice’ten Christalla Yakinthou…

TESEV’i Türk kamuoyu yakından tanıyor, ancak araştırmanın diğer iki ayağındaki isimler hem konu itibariyle hemde yaklaşım itibariyle Türk kamuoyunun pek yakından tanımadığı odaklar. Birisi; George Mason Üniversitesi. Amerika’da kurulu bir mason üniversitesini Kıbrıs’taki halkın Türkiye’ye bakışı neden yakından ilgilendiriyor? doğrusu merak etmemek elde değil. Bir sosyal labrotuvar imkanı sunduğu için George Mason Üniversitesi’nin dikkatini çekmiş olabilir. Ancak okulun ilgi alanına giren diğer başlıkları incelediğinizde aslında bu tür sosyal alanlarla ilgili çalışmalar ürettiklerini de görüyorsunuz.  Mesela üniversitenin açtığı bazı araştırma başlıkları şunlardan oluşuyor; Çok Kültürlü Araştırma ve Kaynak (MRRC), Terörizm, Sınır aşan Suçlar ve Yolsuzluk (TraCCC), Dünya Dinleri, Diplomasi ve Uyuşmazlık Çözümü gibi. Ne var bunda diyeceksiniz? Bir üniversite bu tür araştırma başlıkları açamaz mı? Elbette açar, bunda bir sakınca yok. Ama “neden açar?” sorusunun cevabını merak ediyorum.

TESEV’in bir diğer araştırma ortağıysa daha şaşırtıcı. International Center for Transitional Justice (ICTJ) yani “Geçiş dönemini adaleti” adlıbir kurum. Kurumun amacı web sitesinde şöyle tanımlanıyor; “ daha demokratik, adil ve barışçıl bir gelecek inşa edebilmek amacıyla toplumların geçmişte yaşanmış insan hakları ihlalleri, büyük ölçekli katliamlar ya da başka türden şiddetli toplumsal travmalarla yüzleşmelerine odaklanmış bir etkinlik ve araştırma alanını ifade eder.” Deniliyor.  Peki bu kurumsal yapı ne zaman kurulmuş?

2000 yılının Nisan ayında, yirmibeşe yakın hukukçu, insan hakları savunucusu ve aktivistinin geçiş dönemi adaletine katkı sunmayı  tartıştıkları bir toplantıda ortaya atılan fikrin ardından, ICTJ, 2001’de New York’da kuruldu. Merkezin çalışmaları şu anda 20 ülkeyi kapsıyor.

Yani iki araştırma grubunun da merkezi Amerika’da.

İkiside stratejik kuruluş. Çünkü amaç “geçmişi silahsızlandırmak” ve yeni bir gelecek inşa etmek…

Görünüşte ulvi amaçlara hizmet ettikleri görünüyor…

Barış, insan hakları, adalet, özgürlük, eşitlik…

Tüm insan gruplarının cazibesini çekecek başlıklar…

Peki bu stratejik grupların KKTC’de işleri nedir?

GKRY’nde hangi bilginin araştırmasını yapıyorlar?

TESEV, bu araştırmanın başlığı olarak "Kıbrıs’ta Türkiye algısı” diye tanımlıyor. Araştırma yapılmış, bazı başlıkları sizlerle paylaşacağım. Ardından da neden bu başlık altında bir çalışıma yapıldığı üzerine tezlerimi paylaşacağım. Yapılan araştırmaya göre Kuzey Kıbrıslılar, Türkiye’nin kendilerine devlet gibi davranmadığını düşünüyor, Malta gibi küçük ülkeler kadar saygı görmek istiyor. İki tarafın ortak isteği ise adadaki Türk askerinin sayısının azaltılması.

 * Kıbrıslı Türkler, Türkiye ile eşitsiz ve saygıya dayalı olmayan bir ilişkileri olduğunu düşünüyorlar. Birçok kişiye göre Türkiye, KKTC’yi sözde tanıyor, pratikte iki devlet arasında olması gerektiği gibi bir ilişki yok. Sonuç olarak eşitsiz ve saygıya dayalı olmayan bir ilişki olarak algılanıyor.

* 2004’ten bu yana Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’a yatırımı arttı. Kıbrıslı Türkler duble yollar gibi çalışmalardan memnun olsa da yatırımların kendilerine danışılmadan yapılmasına kızgın. Özellikle Bafra’da büyük otellerin yapılmasına karşılar, bunun Türk sermayesinin işine yaradığını düşünüyorlar. Araştırmanın iki kritik başlığı bunlar. Peki Kıbrıs Türkü’nün çözüm beklentileri neler araştırmaya göre; 

* Türkiye önemli bir ülke ve bölgesel güç olduğu için tam bir eşitlik olabilir diye düşünülmüyor. Ancak Türkiye, Malta ya da Lüksemburg ile ilişkileri nasılsa KKTC’ye de öyle davranmalı. KKTC liderleri devlet başkanı gibi karşılanmalı.

* Göçü kontrol etmek için Kuzey Kıbrıs ve Türkiye arasında pasaport şartı getirilmeli.

* Türkiye’nin Kıbrıs’taki politikaları Kıbrıslı Türk uzmanlarına danışılmalı. Türkiye yöneticileri ile Kıbrıslı halk arasında iletişim araçları yaratılmalı.

* Türkiye Büyükelçisi, elçi gibi davranmalı, elçiliğin sosyal ve kültürel faaliyetlerini geliştirmeli.

* KKTC polisini Genel Kurmay Başkanlığı’na bağlayan 10. Madde kaldırılmalı.

* Askerin sayısı azalmalı. Kıbrıslı Türklere göre adada asker sayısı azaltılmadıkça ve büyükelçiler tutumunu değiştirmedikçe dünya Kuzey Kıbrıs’ı işgal altındaki bir yer olarak görmeye devam edecek.

* Kuzey Kıbrıs ve Türkiye arasında güvenlik ve ticaret anlaşmaları imzalanmalı.

* ‘Annelik’ veya ‘babalık’ yerine ‘kardeşlik’ gelmeli, Türkiye KKTC’nin demokratikleşmesi ve güçlenmesinde yardımcı olmalı.

Oldukça çarpıcı sonuçlar değil mi? Peki Güneydeki Rum’lar Türkiye için ne düşünüyor. Sonuçlara dikkat;

* Türkiye hükümetinin temsilcilerinin kullandığı üslup rahatsız edici bulunuyor. Ayrıca Rumlarla doğrudan iletişim kurulmasını istiyorlar.

* Kıbrıslı Türkler gibi asker sayısının azaltılıp Kuzey Kıbrıs’ın polisini askere bağlayan maddeyi kaldırılması Rumlar tarafından da arzu ediliyor.

* Adanın iki kesimindeki toplum kuruluşları arasında işbirliği yapılarak bunun sonuçlarının Yunanistan ve Türkiye’de yayılması öneriliyor.

* Türkiye’de Kıbrıslı Rum ve Türkler arasında ekonomik işbirliğini teşvik etmek ve Kıbrıslı Türk şirketleri araç olarak kullanarak Türkiye ile Kıbrıs güneyi arasında ticareti desteklemek de öneriler arasında yer alıyor.

* Maraş’ı AB veya BM’nin kontrolün altında açılırken Mağusa limanının AB kontrolün altında açılması isteniyor.

***

Türkiye’yi Kıbrıs’ta yeni bir yanlışa sürüklemeyi amaçlayan bu araştırma(!) görünümlü çalışma, sadece Türk hükümetini değil, Kıbrıs’ta yaşayan Türk ve Rumları da yakınlaştırma ve kendi iradelerine “tahakküm ettiklerini” düşündükleri Yunanistan ve Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesine son verdirmeyi amaçlıyor. 2003’te yapıldığı gibi kısaca ilk aşamada Birleşik Kıbrıs” devleti kurulması yönünde iki toplumu birbirine yakınlaştırmayı amaçlayan bir sona götürüyor.

Bu konu oldukça mühim, yeni yazıda devam edelim…

www.fatihbayhan.com.tr
bayhan.f@gmail.com

Yorumlar1

  • ibrahim 11 yıl önce Şikayet Et
    olması gereken. eskiden olduğu gibi kıbrısın bir türk vilayeti olmasıdır. türkiyenin küçücük bir vilayeti kadar nüfusu olan yeri devlet yapmaya çalışıyoruz. türkiyeden memnun olmayan bir kaç çapulcu yüzünden kıbrıslılar türkiyeden memnun değil gibi bir hava üretiliyor. rumların bu ketum tutumlarına ve denizlerde gaz petrol arama ile attıkları saçma sapan adımlara karşılık bir referandumla kıbrısı türkiyeye ile birleştirmek en mantıklısı. memnun olmayan güney tarafına göçer.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat