Bir başarısızlığın hikâyesi...
- GİRİŞ23.02.2014 11:09
- GÜNCELLEME23.02.2014 11:09
Kimsenin bu soru üzerinde durmadığını sanıyorum. Duran olsaydı, bugünü de farklı yaşardık...
Türkiye'nin evvel eski kaderi budur: İki kişi bir araya geldi mi, hele bir de ikiden daha kalabalık iseler, ülkelerini ne kadar sevdiklerini başkalarına ispat etmeye kalkışır; bunun en kestirme yolu da, kendileri dışındakilerin onu sevmeye hakkı olmadığını, ya da yanlış sevdiğini göstermektir...
Bu sebepledir, kavgaların acımasız bir zeminde ve muhatapları yok etmeyle sonuçlanacak biçimde yürütülmesi... Düne kadar abi-kardeş gibi olanlar, hatta sevgili hayatı yaşayanlar, yollarını sessizce ayırmak yerine birbirinin boğazına sarılır, en kahredici sözlerle karşısındakini yaralamaktan, hatta eline öldürücü silâh geçirebilirse artık 'düşman' görmeye başladığının üzerine boşaltmaktan çekinmez...
Evlilikler düğün dernek yapılır, ayrılıklar ise sokakta eş dövülerek ilân edilir bizde; bu yüzdendir...
Şimdi yaptığımızın da evliliği kötü biten çiftlerin birbirine yaptığından farkı yok: Birlikte yaşarken göze batmayan her şey başkalarının önüne kusur diye dökülüyor... Sevgi sözcüklerinin yerini çoktan öfke ve nefret kusan ifadeler aldı... Karşı taraf buradakini koltuğundan etmeden durmayacağı görüntüsünü veriyor; bu taraf da karşısında rakip bırakmamaya kararlı görünüyor...
Her ölümüne savaş seyircisine zevk ve keyif verir, bizim savaşı tribünden izleyenlerin sevinci biraz bundan; biraz da zaten sevemedikleri ve yok etmek için ellerinden geleni yaptıklarının, kendilerinden herhangi bir katkı beklemeksizin, birbirlerini tüketme noktasına gelmesinden...
Zayıf gördüklerine destek veriyor ve savaşın iyice tüketici olmasına böylece katkıda bulunuyorlar...
Çok akıllılar, çok...
Geleceğe bugünden ne kalacak? Pek çok kahredici his kalacak elbette, ama bir şey daha kalacak: Bol miktarda dava...
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Fehmi Koru - Star Gazetesi
fkoru@stargazete.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol