Kutlu Yükseliş Ya da Miraç

  • GİRİŞ07.02.2024 08:46
  • GÜNCELLEME08.02.2024 09:04

Dünü bugüne bağlayan akşam, İslam âlemi olarak Miraç Kandil'ini kutladık.

Miraç; fiziki bir ortamdan, belli olmayan bir mekâna, fizikötesine yükseliş hali olarak tarif edilen ve algıları zorlayan ilahi bir aşkınlık halidir.

Bu fizikötesi mekânın, tarif edilebilir biçimde olanı ise göklerdir.

Gökler, aynı zamanda yeryüzünün üstünde olduğu için yükselişin ve yukarı doğru çıkışın manasını tarif etme noktasında izahımızı kolaylaştırır.

Bu yükseliş payesini yaratıcımız; veliliğin, arifliğin, abitliğin, takvanın, zahitliğin, nebiliğin, rasüllüğün ve peygamberliğin en yüksek makamında olan Hz. Muhammed (sav)'e vermiştir.

Miraç üzerine gerek İslam âlimleri gerekse müsteşrikler ve bilim adamları çok sayıda kitap ve makale yazmışlardır.

Olayın bizatihi kendisi olağanüstü bir nitelik taşıdığı için İslam dünyası dışında, hala pek anlaşılamamıştır.

Bizim için bu konu, bir iman meselesidir ve şeksiz, şüphesiz inanıyoruz, iman ediyoruz.

İman ettikten sonra bu olayı kendi bünyemizde nasıl konumlandırdığımız da önem taşımaktadır.

Çünkü Miraç meselesinde, insandaki iç zenginliğin ve derinliğin, bir mana ile dışa vurulup, elle tutulur hale geldiğini görüyoruz.

Öte yandan, Peygamberliğin, bir insanüstü varlığa ya da mesela bir meleğe değil de insana verilmiş olması, dünya hayatında karşılaşılan her zorluğun insan tarafından nasıl algılanıp, nasıl aşılacağına dair önemli bir örnektir.

Peygamberlerin insan olarak gönderilmesi, hem diğer insanların onu görerek, ondan ilham ve feyz alarak yaşaması bakımından mantığımıza uygun ve hem de Allah'ın lütfu olarak görülmelidir.

Ayrıca, Peygamber (as)'in de bizler gibi insan olması ve yaratıcının onu kendi katına, makamına yükseltmesi, bizler için bir müjde niteliğindedir. Bu durumda bizim de fıtratımızda yükselmeye layık bir cevherin olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

Zira peygamberler de diğer tüm insanlar da aynı cevherden yaratıldığına göre yaratıcımız, bizi de yükselişe uygun yetilerle donatmıştır.

Fakat bizim aramızdan O'nu, yani peygamberi (as) seçmiş, başka özelliklerle donatmış, arındırmış, örnek ve önder yapıp bizim de yükselme özelliklerimizin olduğunu hatırlatmıştır. Ancak peygamberimiz dışında başka hiç kimseyi bu dünyada hem ruh hem de beden olarak kendi katına yükseltmemiş ve bu şerefi sadece O'na bahşetmiştir. Hatta öyle ki Meleğin bile o sınırı, yani sidretü’l-müntehâ'yı geçmesine izin verilmemiştir. Bu da gösteriyor ki peygamberimiz, insan ve peygamber olarak ahlak ve fazilette ilk insan olan Âdem peygamberden, kıyametteki en son kişiye kadar tüm insanlığın zirvesidir. Çünkü O, daha bu dünyada iken fiziken ve ruhen yaratıcımızı bizzat görme lütfuna ve şerefine eriştirilmiştir.

Böylece, Miraç hadisesi hepimiz için ciddi manada bir umut ışığıdır.

Çünkü anlaşılıyor ki; kendimizi dünyevi kirlerden arındırmasını becerebilir, saf ruh, saf yürek olarak ortaya koyabilir ve öyle yaşayabilirsek bizim için de bu dünyada manen yükselme imkânı mevcuttur.

Yaşadığımız çağ ve bu çağın “kültürüne” sirayet eden materyalist/kapitalist hayat tarzı, dünyaya daha yakın olmamız sonucunu doğurdu.

Eşyadan uzaklaşabildiğimiz ölçüde yükselmeye, yücelmeye adayız.

Dünyanın hem bir parçası hem de ziyneti olan eşyaya yaklaştığımız oranda ise kendimizden uzaklaşıyoruz.

İçimizde var olan “cevherin” paslanıp işlevini yitirmesine ve eşyanın da bizi aşağıya doğru çekmesine kendimiz destek veriyoruz.

Görünen tüm nesneler, dokunduğumuz tüm cisimler hayatımızın karşı karşıya olduğu sınavın birer parçası şeklinde tezahür ediyor.

Dinimizin koyduğu bazı kurallar, çizdiği sınırlar bizi o nesne ve cisimlerden, onlara dokunmanın şevkinden ve zevkinden mahrum bırakmayı değil, onların geçiciliğine dikkat çekip, geçici olmayana, kalıcı olana yönlendiriyor.

Bir bakıma din, bizi hayalden hakikate çağırıyor, hakikate doğru yöneldikçe ise yükseliyoruz. Tersine, hakikatten uzaklaştıkça hayale ve seraba yaklaşıyoruz.

İnsandaki alçalış, çağımızda birçok örneğini somut olarak gördüğümüz gibi hiçbir canlının alçalışına benzemiyor. Bu alçalış çukura doğru inince hayvanlardan da aşağı dereceye düşüyoruz- ki esfele safilin denen nokta da sanıyorum tam orasıdır.

Öyle ise insan, esfel-i sâfilîn ile sidretü’l-müntehâ arasındaki devasa alanda kendi yerini kendisi belirliyor.

Miraç bizim için, “zaman ve mekânı aşan bir inanç misafiridir.”

Onu ağırlamak, onu anlamak ve böylece onun bize emanet ettiği namazı şuurla idrak etmek, dünyadaki bütün kötülüklerin azaltılması, iyiliklerin çoğaltılması anlamına gelir.

Çünkü namazı dosdoğru kılmak hem kötülüklerden sakınıp iyiliğe yönelmeyi zorunlu kılar, hem de ruhun yükselişini; Yaratıcıya, yani Gerçek Sevgiliye ulaşabilmenin umudunu diri tutar.

Bu dirilik ve umut, tıpkı dev bir çınarın küçücük bir tohumda saklanmış olması gibidir.

Miraç olayı ile Rabbimiz bize peygamberimizi (as) örnek yaparak, o alandaki yerimizi belirleyecek malzemeleri de vermektedir.

“Namazla ve sabırla” yükselmek bizim için önemli bir işaret ve ışık olarak görülmektedir.

Efendimizin (sav) Miraca yükseltildiği Mescid-i Aksa’nın, işgalci Siyonizm'in esaretinden kurtulması için bütün kalbimle Rabb’ımızdan niyazda bulunuyorum.

Ferman Karaçam

YouTube     : youtube.com/c/Ferman Karaçam

Twitter        : twitter.com/fermankaracam  

Instagram   : instagram.com/fermankaracam

Facebook   : facebook.com/karacamferman

E-mail         : fermankaracam@gmail.com

Web Sitesi : fermankaracam.com

Yorumlar3

  • AKHİLAL 2 ay önce Şikayet Et
    Allah(c.c) razı olsun sayın Karaçam.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
  • zeki 2 ay önce Şikayet Et
    Kuranda Allahın hiç bahsemediği olay.. Kuranda sadece İSRA dan bahsedilir.. Kitapta eksik bırakmadımö buyurur sahibi..
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • yılmaz 2 ay önce Şikayet Et
    Amin.
    Cevapla Toplam 4 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat