TDT üyesi ülkelerin tutumunda Yahudi parmağı var
- GİRİŞ30.04.2025 09:11
- GÜNCELLEME01.05.2025 09:52
Bu konu ile alakalı bir önceki yazımızdan dolayı görüş bildiren, eleştiren ya da görüşlerimize katılan bir hayli okuyucumuz oldu.
Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Görüşleriniz, tenkit ve tespitleriniz benim için çok değerli.
Konunun önemi hepimizin malumu.
Bu sebeple konuyu bir kez daha etraflıca ele almanın gereği var.
İlk önce, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) üyesi Özbekistan ve Kazakistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) büyükelçi atama kararları aldı, ardından Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci üye statüsünde bulunan Türkmenistan da 31 Mart 2025’te GKRY’ye büyükelçi atadı.
Meseleye düz bir mantıkla ya da reel politik açısından bakarsak ortada kaygılanacak bir şey yoktur.
Fakat Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi ve Gazze’deki soykırımın aralıksız devam etmesi, Rusya- Ukrayna savaşının bitirilememesi gibi sebeplerden ötürü dünyada bazı yeni gelişmelerin, hatta savaşların da olması bekleniyor.
Bu durumda devletler arasında yeni ittifak ve stratejik anlaşmalar yapılması da normal karşılanmalıdır.
Avrupa Birliğinin (AB) de Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile yakınlaşması, bu çerçevede düşünüldüğünde makul bir adım olarak görülebilir.
Ne var ki; söz konusu Türk Cumhuriyetlerinin, AB ile bir ortaklığın ötesine geçerek; yarım asırdan beri çözülemeyen Kıbrıs konusunda Türkiye’nin hayati derecede önemli gördüğü meselede, Türkiye’nin karşısında bir tutum alması ve AB’nin vereceği 12 milyar euroluk bir para karşılığı Rum tarafında yer alması düşmanca değilse bile, dostça hiç değildir.
TDT üyesi bu ülkelerin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kesimine (KKTC) sırtlarını dönerek, Rum kesimini “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı ile tanıyarak diplomatik ilişki başlatmaları, bu ülkeler tarafından Türkiye’ye karşı uygulanan hasmane bir davranıştır.
BAZI OKUYUCULARIMIZ KONUYU YETERİNCE ARAŞTIRMAMIŞ
Böylesine önemli ve çok yönlü bir meseleyi ele almadan önce değerli bir akademisyen okuyucumuzun değinmelerine kısaca cevap vermek isterim.
Kendisinden izin almadığım için adını yazmayacağım bu okuyucumuz TDT üyesi üç ülkenin Kıbrıs Rum kesiminde elçilik açmalarında Türkiye’nin de kabahati olduğunu söylemektedir.
Bu görüşü için de Türkiye’nin, bu ülkelerden ziyade Ortadoğu, Afrika ve Balkan ülkelerine daha fazla ağırlık verdiğini, desteklediğini, birtakım yardımlar verdiğini, onlarla daha fazla ilgilendiğini ileri sürerek örnekler vermektedir.
Sanırım bu okurumuz çok büyük bir yanılgı içindedir ya da eksik bilgilere dayanarak kanaat bildirmektedir.
Şöyle ki: Türkiye, 1990’lardan itibaren SSCB’nin dağılmasından sonra bu cumhuriyetleri tanıyan ilk ülkedir.
Türkiye; Çin ve Rusya’nın örtülü bir şekilde bu cumhuriyetler üzerinde süren siyasi ve askeri baskılarına rağmen ırktaşı olduğu bu cumhuriyetlere gizli/açık, maddi/manevi her türlü desteğini sürdürmüştür.
Ayrıca; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Türk Dünyası” sözcüklerinin müfredatta kullanılması, ortak tarih ders kitapları ile ortak harita gibi projelerin birlikte uygulanması, ortak alfabe, ortak tarih öğretimi, Türk Üniversiteler Birliği, Orhun Süreci, binlerce öğrencinin Türkiye’de okutulması, açılan okullar ve daha birçok projenin birlikte hayata geçirilmesi gibi konular ele alındı.
Şunu da unutmamak gerekir: Başkan Erdoğan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan ve Azerbaycan’da resmî tatil olan 21 Mart Nevruz Bayramı’nın Türk dünyasının ortak anma ve kutlama günü olarak kutlanması teklifini dile getirmişti.
Türkiye’nin sırtına dayatılan bu hançeri hangi elin ya da ellerin tuttuğuna dair bilgileri edinemezsek, doğru olan çözümü de üretemeyiz.
Üç Türk Cumhuriyetinin Türkiye’ye rağmen böylesine yanlış bir davranışı sergilemelerinin altında yatan sebepleri iyice irdelemezsek, ileride diğer cumhuriyetlerin de önüne geçemeyiz.
Bu cumhuriyetler, bir yandan Afganistan’a, diğer taraftan Karadeniz’in ötesinde Balkan ülkelerine komşu olan jeostratejik konumları ve hatırı sayılır bir enerji bölgesi olmaları sebebiyle NATO’nun, ABD’nin, İsrail’in ve AB’nin, dolayısıyla Batı Dünyası olarak isimlendireceğimiz bu yapının Çin ve Rusya’ya karşı muhalif olmaları sebebiyle özellikle 34 yıldan beri bu bölgeyi kontrol altında tutmuşlardır.
Ve bunlar da iç çatışmaları körüklemişlerdir.
Eski Sovyetler Birliği’nde, bilhassa ekonomik bakımdan aktif olan Siyonistlerin bir kısmı, 1991 yılında Sovyetler’in dağılmasından sonra İsrail’e dönmüştür.
Ancak Kazakistan ve Özbekistan başta olmak üzere diğer Orta Asya cumhuriyetlerinde bir kısmı varlıklarını sürdürmeye devam etmiş, ortaya çıkan bağımsızlık ve hürriyet sebebiyle ekonomik bakımdan daha da ilerlemiş ve bu şekilde halkın içinde etkinliklerini sürdürmüşlerdir.
DEMOKRASİ ADI ALTINDA KAMUFLE EDİLEN KÖTÜ NİYETLER
Bu dönemde İsrail ve Amerika, Rusya’yı zayıflatmak için Orta Asya cumhuriyetlerinde çeşitli iç karışıklıklar çıkarmışlardır.
Bu sebeple; Orta Asya ve Rusya konularında önemli çalışmaları bulunan ve bu konuda uzman olan Kanadalı meşhur gazeteci Eric Walberg’in de tespit ettiği gibi ABD’de kurulu ve adı güya Ulusal Demokrasi Vakfı olan National Endowment for Democracy (NED) vasıtası ile yapmaktadır.
NED, çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Amerika Kongresinde CIA üzerine yapılan tartışmalardan sonra Rusya'dan göç eden Yahudilerden olan Samuel Weinstein’in oğlu Allen Weinstein tarafından 1983 yılında kurulmuş ve özellikle Orta Asya ülkelerinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
NED Vakfı, diğer adıyla NED Ajansı için bir de şu bilgiyi ekleyeyim: Bir zamanlar Türkiye’de FETÖ’cü olan gazetelerden birini, Taraf Gazetesi’ni ziyaret eden bir NED yetkilisi bir soru üzerine şöyle demişti: “…Biz, Türkiye’deki ‘muhabir yetiştirme programına’ ekonomik destek vermek konusunu takip etmek için buradayız.”
Merak edenler, bu vakfın/ajansın kurucusu Allen Weinstein hakkında geniş bilgi almak isteyenler Şalom Gazetesi’nin internet sayfasında bu bilgilere ulaşabilirler.
Bu arada benim de merakımı hoşgörün: Acaba Türkiye’mizde ve dost ülkelerde NED vakfının “destekleyip, yetiştirdiği” gazeteciler şimdilerde hangi gazetelerde ve sitelerinde program yapıyor ve yazı yazıyorlar?
Sadece NED değil; hepimizin bildiği Soros, merkezi New York'ta bulunan ve 70 ülkede, binden fazla şehirde, 200 binden fazla üyesi bulunan, dünyanın en büyük Yahudi örgütü Chabad, ayrıca Aşkenaz Yahudileri tarafından kurulan Yahudi/Amerikan mafyasının grubu olan Kosher Nostra örgütü, dünyanın birçok ülkesinde, özellikle de Orta Asya’da cirit atmaktadırlar.
ABD/İsrail imparatorluğunun, masum tabelalar altında çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren bu cinayet yapıları çoğu ülkedeki kanlı ‘Renk Devrimleri’nin ya da Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan'da, yani Gül Devrimi, Turuncu Devrim, Lale Devrimi gibi isimlerle gerçekleşen olaylardır ki, bu olaylar sırasında özellikle “ İstanlarda” akıtılan kanların da sebebidirler.
ÖNCE TACİKİSTAN ARDINDAN DİĞERLERİNDE KAN AKITILDI
Bunlardan ilki Tacikistan’da denenmiş, çıkarılan iç savaş yıllarca sürmüş, çatışmalarda çok sayıda asker hayatını kaybetmiştir.
Bu iç istikrarsızlık Tacikistan’la sınırlı kalmamış, daha sonra da diğer cumhuriyetlerde ortaya çıkmıştır.
Mesela Kazakistan’da da iç karışıklık ve protestolar, 2 Ocak 2022 tarihinde başlamıştı.
Hükûmet ve eski Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'e karşı başlatılan protestolar daha sonra büyük gösterilere dönüşerek başka şehirlerde ayaklanmaları tetikledi.
Bunun üzerine Mangistav Eyaleti ve Almatı'da 5 Ocak'tan itibaren geçerli olmak üzere olağanüstü hâl ilan lan edildi ve o gün Başbakan Askar Mamin kabinesi de istifa etti.
Ardından bu protestoları önlemek için Rusya, Beyaz Rusya, Ermenistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan'dan, 1991’den sonra oluşan askeri bir güç olan ‘Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) destek istenerek olaylar bastırıldı.
Ne yazık ki, protestolar süresince 164 kişi öldü, çok sayıda insan yaralandı ve 10 bine yakın kişi de tutuklandı.
Ve eski Cumhurbaşkanı Nazarbayev ise “Kazakistan Güvenlik Konsey Başkanlığı” görevinden de uzaklaştırıldı.
Bu ve benzeri karmaşaların Soros gibi zenginler tarafından finanse edildiğini hatırlayınca meşhur zenginlerden Kazakistan doğumlu ve ileri gelen Kazak yöneticilerle yakın dostlukları olan, iki binli yılların başında serveti 5 milyar dolardan fazla olan, “Dünya Yahudi Kongresinin” (WJC) Avrupa-Asya başkanı, Kazak Hazar Petrollerinin de büyük hissedarı olan Alexander Mashjevitch’i de hatırlamadan geçemedik.
Özbekistan’da Yahudi varlığı: Bağımsızlıktan sonra Özbekistan’dan İsrail’e 200 bin kadar “Buhara Yahudi'si” göç etmişti. Ancak belki bundan daha fazlası ise orada kalarak “faaliyetlerine” devam ettiler ve bu cumhuriyette Kerimov döneminde varlıklarını ve güçlerini arttıran Siyonistler, Kerimov’un 1998’de İsrail’e yaptığı resmi ziyaretten sonra daha da güçlendiler.
İlk ziyaretinden iki yıl sonra Kerimov, ülkesinde ve bölgede artan “İslami Hareketlere” karşı İsrail’den yardım istemişti.
O zamanın Diaspora Bakanı Natan Sharansky Kerimov’un Özbekistan’da yürüttüğü İslam karşıtı çalışmalarını överek, Müslümanları “terörist” olarak nitelemişti.
Daha da önemlisi; İspanya’dan Türkiye’ye, buradan da Yunanistan’a, Balkanlar’a geçen ve nihayet Amerika’da “Uluslararası Sefarad Başkanları Konseyi’nde” başkanlık, yönetim kurulu üyeliği yapan ‘Levyler’ ailesinin ünlü evlatları Leon Levy, Kerimov rejimini öve öve bitirememişti.
Gerek Kerimov’un cesaretlendirmesi, gerekse İslami potansiyelin burada olması dolayısıyla Özbekistan, diğer cumhuriyetlere nazaran ABD/Siyonist varlığının her türlü ajan, sayanim, ortak girişim çalışmalarına sahne olmuştur.
Türkmenistan ve Diğer Cumhuriyetler: Buhara Yahudileri olarak bilinen ve adını daha önce bu bölgede kurulan “Buhara Emirliği’nden” alan cemaatin büyük bir kısmı 1991 yılından itibaren İsrail, Amerika, Avrupa ve Avustralya’ya göç etmişlerdir.
Diğer yandan 1971 yılında Özbekistan’dan İsrail’e göç eden,
“Afrika-İsrail Investments Ltd. şirketinin sahibi ve zengin Yahudi para babalarından Lev Leviev’in de bu bölgedeki ilgisi, yatırımı ve desteği devam etmektedir.
“ABD, İsrail ve eski Sovyetlerin pasaportlarına sahip olan Yahudiler, özellikle Müslüman ‘İstanlarda’ İsrail’in çıkarları için çalışmak konusunda oldukça avantajlıdırlar. Çünkü, buralarda Yahudiler hala toplumla gayet bütünleşmiş durumdadırlar.”
Buradaki devletleri, yani Orta Asya Türk Cumhuriyetleri mensubu ülkeleri kolay bir şekilde yönlendirebilmektedirler.
Burada Azerbaycan’la ilgili örnekleri de vererek konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum, zira Gazze olaylarının patlak verdiği 7 Ekim 2023’ten itibaren İlham Aliyev’in HAMAS’ı suçlamış olması ve takınılan genel tavrı da hepimiz biliyoruz.
Son olarak bir cümle ile bitirelim: Kıbrıs Rum kesiminin, “İstanlar”dan bazıları tarafından tanınmasında, Güney Kıbrıs'ta Rum tarafı ile Türkiye’ye karşı ittifak kuran İsrail’in payını unutmamalıyız.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar18