Tuna Nehri ve Kahlenberg Tepesi

  • GİRİŞ11.05.2025 09:15
  • GÜNCELLEME12.05.2025 09:16

Zemherinin ortasına düşmüş bir yetim çığlığı gibi duruyor bazen ayrılık.

“Bir zamanlar buralara...” diye başlayan dost tesellileri ve ilim tahsil etmenin manevi değeri genç yaşta memleket hasretine hüküm giymiş insanların gözlerindeki parıltıları çoğaltsa da yüreklerdeki yangını azaltmaya yetmiyor.

Elbette, bir zamanlar buralara Kanuni Sultan Süleyman’ın gölgesi vurmuş.

Bu sebeple olacak ki Tuna epeyce tanıdık geliyor insana.

Ama ya anneler!

Daha çocuk yaştaki yavrularından ayrı olmak annelerin yüreklerini burkmuyor mu?
Onların gözyaşları ta Türkiye’den, İstanbul’dan buraları sırılsıklam etmeye, ıslatmaya yetmiyor mu?

Yetiyor elbet.

Kahlenberg’in tepesinden baktığımda fark ettim, Tuna bir sülüne ne çok benziyormuş meğer!

Elini uzatıp dokunası geliyor insanın.

Bir dost kadar sıcak.

Bir arkadaş kadar samimi.

Bir yoldaş kadar yakın.

Bir sevgili kadar candan bakıyor Tuna ve fakat bir o kadar da mahzun, sessiz ve sitemkâr.

Tuna’ya baktıkça bir yerleri sızlıyor insanın,
O sitemli ve yürek yakan mazlumca akışını görmezseniz Tuna Viyana’ya, Viyana da Tuna’ya yakışıyor doğrusu. Tıpkı Boğaz’ın İstanbul’a, İstanbul’un da Boğaz’a yakışması gibi.

O da ortadan bölmüş Viyana’yı.

Ne var ki şehri, Tuna’nın coşkun zamanlarının öfkesinden korumak, taştığında etrafına zarar vermesini önlemek için, ikiye bölmüşler.

Nehrin akışına paralel olmak üzere ortasında bir kara parçası bırakarak hemen yanına, yeni bir nehir yatağı daha oluşturmuşlar ve Tuna’nın bir kısmının oradan akmasını sağlamışlar.

Tuna’nın Viyana’ya girişinden çıkışına kadar Tuna’yı ikiye ayırarak onun coşkunluğundan Viyana’yı korumuşlar.

Yeni yatak eskiye göre daha dar ama oldukça suni ve yapmacık bir görüntü veriyor.
O sebeple ben, daha çok, geniş yataklı eski Tuna’yı sülüne benzettim; yavaş yavaş süzülen bir sülüne.

Viyana’da sadece Tuna mı sülüne benziyor.

Elbette, hayır.

Burada, Anadolu’nun ve Trakya’nın birçok bölgesinden gelen gencecik kızların her biri de annelerinin ve babalarının sülün kızları.

Giyimleri, kuşamları, davranışları ve konuşmaları ile eminim onlar da Viyana’nın cadde ve sokaklarında süzüldükçe kendilerine hayran bırakıyorlardır Avrupalıları.

Daha gencecik hatta çocuksu yaşlarında; vatanlarından, ailelerinden, akraba ve akranlarından ayrılmak onlar için son derece zor olsa gerek.

Fakat, kendilerinin ifadelerine göre, bütün bunlardan daha zoru, “öz yurtlarında garip, öz vatanlarında parya” durumuna düşmeleri.

Başörtü takamamalarından dolayı kendi doğup büyüdükleri yurtlarında, daha büyük acı ve ıstırap yaşıyorlar.

Bu kızlar başörtü taktığı için Türkiye bu kızları hiçbir okulunda okutmuyor.

Ya başörtü ya eğitim diyor laik Türkiye.

Ama burada ikisine de müsaade ediyor Avusturya.

Acı ama gerçek.

Gene de şen şakrak ve mutlu görünmeye, okullarında başarılı olmaya çalışıyorlar.
Viyana’ya gittiğimizin üçüncü akşamı, otuz kırk kadar genç kız, bahçesi olan nezih bir pastaneyi bizim için ayarlamışlar.

Geç saatlere kadar Türkiye’den, sanattan, edebiyattan bahsederek sohbet ettik.
Bu gençlerin her biri bir pırlanta gibi.

Umut veriyorlar insana.

Son derece başarılılar okullarında.

Sosyal yanları Türkiye’deki yaşıtlarına göre daha ileri düzeyde, kendilerine güvenleri çok daha fazla.

Büyük bir bölümü iki, üç yabancı dil biliyor.

Şu durumda Avusturya bu gençlere kucak açtı ama bu ne kadar sürer. Avusturya bu başarılı Müslüman çocukları ileride ne kadar kabullenir... Bundan çok emin değilim açıkçası.

Tuna’dan bir de mini Körfez yapmış Avusturyalılar, buna küçük bir göl de diyebilirsiniz.
Viyana’dan İstanbul’a dönmeden bir gün önce, Tuna’dan bozma bu küçücük sevimli gölün kıyısında, kalabalık bir grup Üniversiteli erkek öğrenci ile piknik yaptık.
Gün akşama evrilirken beyaz kuğuların nazlı nazlı su danslarını izlerken; memleketten, Mehmet Akif’ten, Bediüzzaman’dan, Fethi Gemuhluoğlu’ndan, Üstad Necip Fazıl’dan, Sezai Karakoç’tan, Nuri Pakdil’den, Cemil Meriç’den, Cahit Ağabey’den, Erdem Bayazıt’tan, Akif İnan’dan...konuştuk.

Bu kıyıdan, olağanüstü büyüleyici grubu seyrederken bir yandan da inceden inceye yağan yağmurla birlikte ıslanmaya başladık. Gençlerden bazıları hesap yaptılar; bu yağmur aynı tempoda yağmayı sürdürürse bizi birkaç gün içinde ancak ıslatabilir dediler ve karanlık iyice bastırıncaya kadar kuğuların yanında kaldık.

Bu sırada akşam ezanı okundu ve hep birlikte orada büyük bir bataklığın üzerine, bataklığın da kurutularak değerlendirilmesi karşılığında Suûdîlere yaptırılan bir camide cemaatle namaz kıldık.

Viyana’dan ayrılırken, aklım hâlâ o tepede kaldı; hani, ikinci Viyana kuşatmasında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Osmanlı Otağ-ı Hümayunu’nu kurduğu, Viyana’yı kuş bakışı seyrettiğimiz Kahlenberg tepesinde…


Ferman Karaçam / Haber7
YouTube     : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter        : twitter.com/fermankaracam  
Instagram   : instagram.com/fermankaracam
Facebook   : facebook.com/karacamferman
E-mail         : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com

 

Yorumlar3

  • Misafir 23 saat önce Şikayet Et
    Bu yeni bir hatıra değil diye düşündüm. Bizler Viyana'da okuyan gençlerdik. 28 Şubat dönemiydi. Ama şu anda başörtülü olduğu için gidenler değil de eğitim, Erasmus için gidenler belki olabilir diye düşündüm. İnşallah öyledir ..
    Cevapla
  • Sercan 1 gün önce Şikayet Et
    Memleketimde hala başörtülü olduğu için okuyamayan kızlarımız mı var?! Buna inanmak istemiyorum.
    Cevapla
  • BURHANEDDİNRABBANİ 1 gün önce Şikayet Et
    Eyyy kötü tutkularını atmış RUHUNU faziletlerle donatmış en GÜZEL İNSAN ALLAH CC.senden sende ALLAH CC.DAN hoşnut ve RAZI olarak ALLAH CC.dön,HOŞNUT ve RAZI olduğu HAS kulları arasına katılıp FİRDEVİS CENNETİNE(CENNETİN EN ÜST VE ORTA YERİNE)giriniz,KUTSAL DEĞERLERİNİ,AZİZ MİLLETİNİ HER ŞEYİN ÜZERİNDE SEVEN AZİZ VATAN ve MİLLETİNİN HAS evladı AĞABEYİM.SELAM VE DUALARIMLA ALLAH A EMANET OLUNUZ
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat