Raşit Küçük Hoca ile hayat hikayesini konuştuk - 18
- GİRİŞ25.05.2025 09:10
- GÜNCELLEME26.05.2025 09:14
Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli ilim insanlarımızdan Prof. Dr. Raşit Küçük Hoca, Hadis konusu başta olmak üzere çok yönlü bir alim olarak birçok alana damgasını vurmuş, mebzul miktarda insan yetiştirmiştir.
Bugün ülkemizi yöneten en üst düzeydeki şahısların gerek yetişmesinde, gerekse onlara danışmanlık yaparak yönetme başarılarında önemli pay sahibidir. Hocanın hayat hikayesine dair kendisi ile yaptığımız konuşmalarımızı yani hayat hikayesini burada her pazar sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Hoca ile yaptığımız bu konuşmalarımızı, “Raşit Küçük, Hatırımda Kalanlar” adı ile Hayat Yayınları kitap olarak yayımladı.
Yine bu fakir kardeşiniz Hoca’nın panel, makale ve bilimsel yazılarını toparlamaya çalıştım, o da Hayat Yayınlarından kitap olarak çıktı.
İnşallah bu vesile ile kitaplar gündeme gelir ve umuyor, diliyoruz ki, Hocamızın; Türkiye’nin en ücra köylerinden birinden başlayan, başarılarla dolu hayat hikayesi genç nesillerimize yol gösterici olsun.
ÇOBANLIĞIM ve AVCILIĞIM
FK: Allah, bu güzel memleketimizi ve insanımızı böyle felaketlerden, cahillik ve düşmanlıklardan korusun, gerçekten oldukça üzücü.
RK: Evet bunlar çok üzücüdür. O sebeple ben biraz konuyu değiştireyim, avcılığımdan ve çobanlığımdan bahsedeyim.
FK: Elbette buyurun lütfen.
RK: Özellikle İmam Hatip talebesiyken çok keklik avlıyorduk. Köyde üçüncü, dördüncü sınıftan itibaren bize silah atmayı öğretirler. Önce hedefler gösterilir, nişan alarak av yapmamız öğretilir. Tavşan avı olur, keklik avı olur. İşte ne bileyim efendim, ben hiç çıkmadım ama domuz avı yaparlar. Domuzlar tehlikelidir, sürek avı derler ona, onları köyün çevresinden bertaraf ederler, bir kısmını vururlar, bir kısmını başka yerlere sürerler. Av alışkanlığım uzunca süre devam etti. Yüksek İslam Enstitüsü’ne hoca olduğum zamana kadar avcılık yaptım, dağlarda çok dolaştım. Büyük bir zevk demeyeyim ama önemli bir spordur.
Çocukluk yıllarımızda ayrıca keçilerimizi, oğlakları, ineklerimizi dağlara götürüp bırakır gelirdik, onlar kendi dönerdi akşam.
Bazen de keçi, koyun güderdik. “Kişik” derler köyde.
Herkes sıra ile yapardı. Mesela kaç koyunun var?
Diyelim üç koyunu olan bir gün, altı koyunu olan iki gün, on koyunu olan dört gün gibi. Şimdi keçi kalmadı köyde.
Bizde keçi eti yenirdi.
Sığır eti sanki hiç yenmezdi diyebilirim. Nadir aileler yerdi.
Sığır eti yeme âdeti yoktur. Bu demek ki bir Türk geleneğidir, Orta Asya’dan getirilen belki. Mesela rahmetli babam hiç ömründe ağzına bir sığır eti koymuş insan değildi.
Hatta ben Akseki’den dana eti aldım, güzeldi de.
Götürdüm, pişirdiler babam: “Onun piştiği tencereyi kalaylatın” falan demiş, eşime. Böyle enteresan hassasiyetleri olan bir yer.
Koyun eti de yağlı olduğu için çok fazla yenmezdi ama yiyenler olurdu.
KÖYÜMÜZÜN İLK İMAM HATİPLİSİ BEN OLDUM
FK: Çok ileri bir hassasiyetmiş, rahmetlininki. Fakat merhum babanız sizin dini bir okulda okumanız konusunda da oldukça hassas. Mesela o sıralarda pek örneği de olmadığı halde sizi İmam Hatip Okuluna göndermiş.
RK: Benim İmam Hatibe gitmeme elbette taraftardı, ama asıl sebep olan kişi, Kandilli Rasathanesi’ni kuran Fatin Gökmen’in küçük kardeşi, Mustafa Sıtkı Gökmendir.
Mustafa Sıtkı Bey Antalya müftüsüydü. Beni İmam Hatip’e götüren kişi odur, daima rahmetle anarım onu.
Babam rahmetlinin, köye geldiğinde beni ona götürdüğünü hatırlarım. İlkokulu bitirince “Ben seni İmam Hatip’e götüreyim” dedi ve ben köyümden Antalya İmam Hatip’e giden ilk talebe oldum. Hâkimler var, Savcılar var, Kadı Efendiler geleneği var köyde, çok sayıda ilkokul öğretmeni var, erbab-ı ticaret var, ama İmam Hatip’e giden ilk talebe ben oldum.
Okulumuz, terk edilmiş küçük eski bir ilkokul binasıydı. Direklerle vesaire biraz takviye edilmiş, İmam Hatip yapılmış. Biz öyle bir okulda okuduk bütün yedi sene boyunca. Sonra tabi güzel okul yapıldı.
Şimdi güzel okullar yapılıyor ya, İmam Hatip talebesi çok azdı.
FK: Kaç kişi vardı Hocam, hatırlar mısınız?
RK: Hatırlamaz olur muyum, Antalya İmam Hatip’in yedi sınıfında sadece 180 öğrenci vardı.
Türkiye’de İmam Hatip okullarının sayısı da sadece on altı taneydi. Bu yine de benim için çok büyük bir şans idi. Benden sonra özenip gidenler oldu arkamdan. Şunu Allah’a hamd ederek hep anıyorum; köylülerimden yaşı büyük olanlar bile bana daima bir, saygı da diyemeyeceğim ama, büyük bir sevgiyle yaklaştılar.
Hep “Raşit Efendi” diye hitap ederlerdi.
Hatta bu Bahire halamın beyi, yaşlı bir zattı Ali amcam, o bana böyle efendi deyince, ben de “Raşit desen, Ali amca” derdim.
O da bana “Olur mu, sen efendisin. Bir insan dini tahsil ediyor, dini öğreniyorsa o efendi olur” derdi. Bu neyi sağlıyor, ne getiriyor? Kendinize daima çeki düzen verme duygusuna kapılıyorsunuz. Aynı yaştaki gençler gibi hareket edemiyorsunuz. Onlar gibi mesela Camiden cemaatten uzak duramıyorsunuz. Onların yaptığı birtakım hareketleri yapamıyorsunuz. Bu size, bir ayrı özellik kazandırıyor. Rahmetli babam da biraz sinirli biriydi. Kardeşlerimi hâlâ çocuk görür, tâ evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış oldukları halde, yine onlara ara sıra kızardı. Ama ben İmam Hatip’e gittikten sonra bana hiçbir gün kızgın bir davranış sergilediğini hatırlamam. Hatta benim yanımda biraz da sakındığını bilirim. Evde de analığım veya sağken rahmetli nenem “Keşke hep sen evde olsan oğlum, seni görünce baban sakinleşiyor” derlerdi.
Tabi insanın üzerinde etkisi olan şahıslar oluyor. Bu Müftü amcanın benim üzerimde çok büyük bir etkisi vardır. Yaşlı fakat çok vakur, çok ağır namaz kılan, çok mükemmel bir şekilde insanlara nasihat eden, soru soranların sorularını suhûlet ve uhûletle cevaplandıran bir insan. Sonra hep hayırhâh, herkese iyi davranan bir insan. Bir din âliminin, bir din adamının, bir müftünün, bir hocanın nasıl olması gerektiğine dair özellikleri ilk ondan gördüm.
İmam Hatip’teki öğretmenlerimden de böyle olanları vardı tabi. Ama Müftü Efendi ve ondan sonraki Müftü Efendi Hafız Osman o da çok mazbut bir insandı. Bunlar bizim ideal insanlar olarak gördüğümüz kişilerdi, onları örnek alıyorduk.
Ayrıca ben okulu temsilen, 27 Mayıs bayramlarında, 29 Ekimlerde Cumhuriyet meydanında İmam Hatip talebesi olarak şiir okuyan, konuşma yapan biriyim. Mesela yurtta talebe temsilcisi olarak, sınıfta talebelerin sınıf başkanı olarak, mümessil olarak, hatta bazen okulu temsil eden insan olarak hep bulundum.
Yüksek İslam Enstitüsünde de istisnasız girdiğim yıldan itibaren, talebe cemiyeti ve talebe derneğinin yönetiminde yer aldım. Talebe derneğinin de zaten kurucusu ve ilk başkanı oldum
Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar1