Thomas Friedman ve Mike Bost’ların Arkası Gelir mi?
- GİRİŞ04.06.2025 09:10
- GÜNCELLEME05.06.2025 09:40
Amerika’nın sayesinde “güç zehirlenmesi” yaşayan katil Netanyahu hala sınır tanımıyor, yakıp yıkmaya devam ediyor.
Filistin’deki soykırım tarihte görülmemiş bir vahşilikle sürüyor.
Gazze’de çocuklar açlıktan ve susuzluktan kırılıyor.
Başlarına bomba yağıyor.
Derme çatma çadırlarda diri diri yakılıyorlar.
O insanlara yapılacak yardımlar engelleniyor.
Hekimler ve gazeteciler katlediliyor.
Yardım kuruluşunda çalışanlar, canhıraş Gazze’ye yiyecek, içecek ulaştırmaya çalışanlar vahşice öldürülüyor.
Amerika ise hala bu barbarlığın arkasında duruyor.
Olmaz olsun böyle müttefik.
Bir yandan Ortadoğu’nun petro-dolarlarını kasasına aktarırken, diğer yandan katil İsrail’in zalimliğine ses çıkmaması için aba altından sopa gösteriyor.
Amerika Birleşik Devletleri ekonomik büyüklük olarak; askeri güç olarak, katma değeri yüksek ürünlerin üretim ve ticaretini yapıyor olması, bilgi ve bilişim üretimi, enerji, ithalat, ihracat, kısaca dünyadaki ticari hayat ve sirkülasyonu bakımından önemli bir ülke.
Yani süper güç.
Realite bu.
Fakat Amerika bu ağırlığı, bu yükü taşıyamıyor.
Tarihteki büyük devletlerin son dönem lakaytlık, dağınıklık, kendi ağırlığının altında ezilme emareleri bugün, Amerika için de geçerli.
Kaderin bir cilvesi olsa gerek, bunun geriye dönüşü yok.
Amerika'nın yerini Çin doldurmaya başladı.
Çin; Ortadoğu'da, özellikle de Afrika'da ilerliyor.
Afrika'da yatırımlar gerçekleştiriyor, halkların sofrasına oturuyor ve sokaktaki insanların hayatlarına dokunuyor.
Hiç şüphesiz ileride bu ticari ve ekonomik dokunuşlar, Amerika'nın dokunduğu gibi yerini, "askeri dokunuşlara" bırakacak.
Ama şimdilik Çin Amerika'dan da Rusya'dan da sempatik davranıyor toplumlara.
MUAVENET’İ UNUTMADIK, UNUTAMADIK
Bir zamanlar Amerika, ilkokullara varıncaya kadar kuru üzüm ve süt tozundan yapılan süt falan dağıttırırdı.
Şimdi ise 1960'larda, '70'lerde çocuklarına süt içirdiği insanlarından şartsız bağımlılık, sadakat ve boyun eğme bekliyor.
Bunu en doğal hakkı ve tartışılmaz kazanımı olarak görüyor.
Herhangi bir ülkenin, kendisinden habersiz kıpırdanışını cezalandırıyor.
Menderes’in, Özal’ın, Erbakan’ın, Yazıcıoğlu’nun bağımsızlık yolundaki davranışlarını cezasız bırakmadı, bıraktırmadı.
1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı’mız dolayısıyla bizi de cezalandırmıştı, bunu unutmadık.
Birleşmiş Milletler eliyle ateşkes kararı aldırdı ve ardından Türkiye'ye çok sıkı silah, araç, gereç ve tarımla ilgili yasaklar getirdi, ambargo uyguladı.
Sonraki yıllarda da haşhaş ekimine karşı çıktı.
Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra, yapılan bir NATO tatbikatı sırasında Muavenet adlı gemimizi iki güdümlü bomba ile Ege'nin sularına batırdı.
Sebep mi?
Esas sebebi mi söyleyeyim yoksa, Amerika'nın yalanını mı?
Esas sebep şu: ABD’liler o sıralarda heyetler halinde gelip gidiyor bize, gemi satmak istiyorlardı.
Okyanusta çürümüş, hurdaya atılacak gemilerini bize satıp paraya çevirmek için ısrar ettiler. Biz de almayınca, bir fırsatını bulup gemimizi batırdılar.
Ardından da hata yaptıklarını söyleyip, özür dilediler, yani yalan söylediler.
Amerika’nın 2003 yılına kadar ülkemizde her on yılda bir darbe yaptırarak istediğini yaptırdığını hepimiz biliyoruz.
Çünkü o yıllarda Türkiye, kendi imkanları ile kalkınma emaresi gösterememişti, Amerika’nın her isteğine boyun eğmişti, tâ ki 2003 yılına kadar.
İSRAİL’İN ŞIMARIKLIĞI TARİHİ BİR DÖNÜŞÜME YOL AÇAR MI?
2003 yılından itibaren "Yeni Türkiye'nin" temellerinin atıldığı yıllar, Türk Özel Kuvvetleri’ne bağlı askerlerimiz yurt dışında ve çevremizdeki ülkelerde bulunmaya başlamışlar, yani Türkiye’de bağımsız olma emareleri görülmüştür.
Amerika bunu da hazmedememiş, Süleymaniye'deki karargâhımız basılıp, 11 subay ve astsubayımız gözaltına alınıp, darp edilmişti.
Türkiye'nin gururuyla oynanmıştı.
ABD kimi dost, müttefik olarak görüyorsa, itaat kastediliyor.
Eğer ABD'ye kayıtsız şartsız itaat eder, onun emir ve uygulamalarına karşı en ufak bir karşılık vermezseniz sessiz, sedasız sizi sömürür. Ne öldürür ne de umdurur.
Yok eğer en ufak bir kıpırdamanız olur, bağımsızlık emaresi gösterirseniz derhal köpek dişlerini gösterir.
Amerika'nın dostluk ve müttefiklikten anladığı bu.
Amerika zehirli bir müttefiktir.
Bugün ABD tarihteki büyük devlet ve imparatorlukların gerileme, alçalma sürecini yaşıyor.
Bu süreç, belki diğerleri gibi uzun sürecek ama, İsrail'in emellerini gerçekleştirmek dışında kendine özgü, ağırlığıyla orantılı bir saygınlığından söz edilemez, Amerika’nın.
Trump, bir önceki başkanlık döneminde öğrencilere, akademisyenlere, ticaret adamlarına, sporculara, hastalara ve sivil insanlara vize ile ceza vermişti, bu dönem ise daha büyük ve sarsıcı kararlar alıyor.
Trump’ın Filistin, Gazze ve Ortadoğu’ya ilişkin kararları ya da bazı sözleri ise Netanyahu yönetimindeki bebek katili Siyonist İsrail’in amaçlarına hizmet ediyor.
Son haftalarda, aralarındaki soğukluğa bakmayın, Siyonistler hala Amerika ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor.
Bu gerçeği geçen gün Amerika’daki New York Times gazetesinin köşe yazarı Thomas Friedman, "Bu İsrail hükümeti bizim müttefikimiz değil" başlıklı makalesinde dikkat çekici bir şekilde dile getirdi.
Bundan önce Amerika’da Filistin yanlısı öğrenci, akademisyen, sanatçı, sporcu, iş insanı birçok kişinin cezalandırılmasına şahit olmuştuk.
Çoğu kimse korkusundan sesini çıkaramıyordu, Friedman’ın bu cesur çıkışı ve diğer başkaldırılar Amerika’da “korku duvarlarının” zamanla aşılacağını gösteriyor.
Daha önce ABD Temsilciler Meclisi’nden Mike Bost’ın meclisteki isyanı, şimdi de New York Times yazarının, Netanyahu'nun, kendi çıkarlarını İsrail'in ve ABD'nin çıkarlarının önüne koyduğunu belirttiği yazısı, öyle anlaşılıyor ki sadece Amerika’da değil, Siyonizm'in küresel çaptaki ticari, ekonomik ve psikolojik baskısını da frenleyecek.
Netanyahu’nun karanlık ve kanlı yüzü görünür hale geldikçe, ateşle ve barutla oynayan şımarıklığı gün yüzüne çıktıkça Thomas Friedman gibi kalemler de artar mı, göreceğiz.
Sonuç ne olursa olsun Türkiye, kendisinden başkalarına asla güvenilemeyeceği konusunda yeteri kadar tecrübe sahibidir.
Tecrübeler; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” gibi anlamsız retoriklere meydanı bıraktırmayacak kadar ağır olmuştu, bu ağırlığı ve bu yükü taşımakta zorlanıyoruz. Gazze’de olup bitenlere tahammül gösterip, sabretmek, insani direncimizin de sınırlarını aştı.
Umalım ki; Thomas Friedman ve Mike Bost gibi vicdan sahibi yeni insanlar çıksın ortaya.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/FermanKaraçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol