Aile Yılı, boşanmalar ve evden uzaklaştırma
- GİRİŞ23.07.2025 08:49
- GÜNCELLEME23.07.2025 08:49
İçinde bulunduğumuz bu yıl aile yılı.
Önemli ve kayda değer etkinlikler yapılıyor.
Dikkatleri aile üzerine çekmek için hükümet, elinden gelen her türlü imkânı bu sebeple ortaya koymaya çalışıyor.
Bu çabaları elbette takdirle izliyoruz.
Fakat hemen ifade edeyim ki; geç kaldık.
Yıllardır yazan bir kardeşiniz olarak, gelmekte olan tehlikeyi, bu fakir, yıllar öncesinden defalarca söyledim.
Ailemizin adım adım eriyerek bir nüfus sorunu, bir sosyal yara ve nihayetinde bir “güvenlik sorunu” olacağını haber vermeye çalıştık.
Peki nereden biliyoruz bunların olacağını?
Bunu bilmek aslında çok basit.
Birincisi: Yıllardır aile konusunda uygulanan politikalar yanlıştır.
Yanlıştır çünkü; ‘Güçlü Kadın’ mottosu ile çalışan kadına sağlanan imkanlar aileyi, mahalleyi, çevreyi, komşuluğu, nüfusu ayakta tutan annelere sağlanmadı.
‘Güçlü Kadın'dan kastedilen, herhangi bir işte çalışan kadındı.
Evinde, bağında, bahçesinde çalışan kadın ise yok sayıldı.
Anne olup; evinde çalışan, aileyi ve ülkemizin nüfusunu gençleştirerek ayakta tutan kadın, çalışan kadına göre ikinci sınıf kadın yapıldı ve bu hataya yıllardır gırtlağımızı yırtmamıza rağmen devam edildi.
İkincisi: Batı’nın ve Batı tesirindeki ülkelerin uygulamaları aynen kopya edildi.
Halbuki oralarda bütün teşviklere rağmen o ülkelerde nüfus yaşlanıyordu. Onları taklit ettiğimize göre sıranın bize geleceğini görmemek hata olacaktı. Türkiye ne yazık ki, bu hatayı göremedi.
Kaldı ki Batı, daha doğrusu Batılı ülkelerin iştiyakla dikkate aldığı Birleşmiş Milletler (BM), 8 Aralık 1989 tarihinde aldığı kararla 1994 yılını “Uluslararası Aile Yılı” ilan etmişti. Peki, sonuç ne oldu?
Yani Batılı ülkeler bu karara uydu mu?
Uymadılar.
Eğer uyacak olsalardı bugün Batılı hiçbir ülkede nüfus sorunu yaşanmayacaktı.
Eğer bu karara uyulacak olsaydı, sadece Batılı ülkelerde değil, BM’ye üye olan ülkelerde bugün “Milli Güvenlik Sorunu” haline gelen yaşlanma meselesini konuşmuyor olacaktık.
Aile yılı uygulaması çok iyi bir atılım olmasına rağmen, bu uygulama hükümet ve yönetenler bakımından bir değer ifade etmektedir, 2025 yılının ‘Aile Yılı’ olarak ilan edilmesinin toplumsal bakımdan fazla bir önemi yok.
Üçüncüsü ise: Sosyal olayların, diğer olaylara göre, biraz daha karmaşık ve geç kavranılan bir tarafı var.
Bu konuyu bilerek hareket eden 1917 Tanzimat hükümeti bile aile konusunda son derece dikkatli davranmıştır. Şöyle ki: Tanzimat döneminde tepeden tırnağa her şeyin değişmesi gerektiğini düşünen hükümet; aile konusunda yapılan tekliflere, Fransız Medeni Kanunu’nun uygulanması için yapılan baskılara rağmen, bu kanun sosyal yapımıza uygun olmadığından dolayı uygulanmamış, yani değişiklik yapılmamıştır.
Bu olumlu duruşu 1926 yılında dikkate almayan M. Kemal’in Cumhurbaşkanlığı ve 4 Mart, 1925—25 Ekim, 1937 arasında Başbakan olan ikinci İsmet İnönü hükümeti, yapımıza uygun olmayan İsviçre Medeni Kanunu’nu imzalayarak yürürlüğe koymuşlardır.
Komik olanı da bugün onun adına “Türk Medeni Kanunu” diyorlar.
Oysa İsviçre’de Federal İstatistik Ofisi’nin (OFS) bu yıl yayımladığı yeni projeksiyonlara göre, demografik yapı önümüzdeki 30 yıl içinde köklü bir değişim geçirecek. 2055 yılına kadar 65 yaş ve üzeri nüfus %50 oranında artacak. Bu artışla birlikte yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki payı %26’ya yükselecek. Günümüzde bu oran yaklaşık %20 civarında seyrediyor.
PEKALA İSTATİSTİKLER NE DİYOR?
Bizim durumumuz da çok iç açıcı değil, hatta istatistiklere bakınca son derece kaygı verici olduğunu görürüz.
2000 yılından başlayarak bakacak olursak:
2000 yılında 18.3 olan nüfus artış hızımız;
2005 yılında 12.5,
2010 yılında 16.0,
2015 yılında 13.5,
2020 yılında 5.5,
2021 yılında 12.7,
2022 yılında 7.1,
2023 yılında 1.1,
Ve 2024 yılında 3,4 olmuş.
Geçen yıla bakınca, nüfus artış hızımız bir parça yükseliş gösterse de temel eğilim eksi yönde.
Bütün bunlara bakınca görüyoruz ki; aileler çözülüyor.
Hem de azgın bir sel dehşeti ile hepimizin etrafını süpürüp, alıp götürerek çözülüyor.
Şaşkın şaşkın bakıyoruz. Sel, en sevdiğimiz insanların yuvasını önüne katıp götürüyor.
Büyük heyecan ve umutlarla, elimizde avucumuzda biriktirdiğimiz imkânlarımızı vererek kurduğumuz yuvalar birer birer yıkılıyor.
Orta yaşlı, yaşlı amcalar ve teyzeler gözyaşlarını kurulayarak çıkıyor mahkeme salonlarından.
Bin bir çileyle, üç beş kuruşu denkleştirip, uç uca ekleyerek aldığımız eşyalar darmadağın oluyor.
Ömrümüz boyunca taksit ödeyerek aldığımız/kiraladığımız evler tarumar oluyor.
Çocuklar, gelincik gibi incecik ve nazikçe boyunlarını bükerek, anlam veremediği bu ayrılığa doğru dönüp ya annesinin ya da babasının arkasından ıstırapla ve hüzünle bakıyor.
Toplum çaresiz, yargı çaresiz, eşler çaresiz, babalar ve anneler çaresiz ama bu insafsız sel gözlerimizin önünde yıkıp, deviriyor yuvaları.
Ve ne yazık ki bu felaketi durduracak olan kurumlar, STK’lar, üniversiteler…vb seyirci durumdalar.
Haklarını yemeyelim bazı STK’lar sürekli bakan ziyareti yapıp, birinci hamur kâğıtlı, lüks baskılı kitaplar yayımlıyorlar…!
Açıkça ve dostça söyleyelim: Bu konunun çözümü için atılan adımlar yeterli değildir.
Aileyi ilgilendiren; çocuk yaşta evliliklerden, evden uzaklaştırmaya,
‘Kadının beyanı esastır’ şeklindeki anayasa hükmünden, anneyi üçte bir devlet desteği ile emekli yapan uygulamalara, aileye yapılan sosyal yardımların gözden geçirilerek, bunların önemli bir kısmının kesilerek anneyi tam emekli yapacak kaynağa aktarılmasından, YÖK kanununda değişiklik yapılarak üniversitelerde anne merkezli bir eğitim modelinin hayata geçirilmesine… kadar bütünüyle ele alınıp, bünyemize uygun yepyeni bir Aile Kurumu Modeli ortaya koyulmalıdır.
Aksi takdirde, bugün yapılan hiçbir uygulama, boşanmaların önüne geçemeyecek.
Kadınların öldürülmesinin önüne geçemeyecek.
Ve nüfusumuzun yaşlanması durdurulamayacaktır.
Çünkü bu sosyal kurum onlarca disiplinden oluşmaktadır. Bu sebeple onlarca ilim dalı heyetinin birlikte uzun zaman çalışarak ortaya koymaları gereken bir çaba, bir emek istiyor.
Bu çok yönlü emek verilmeden, bugün elbette iyi niyetle yapıldığına inandığımız çabalar, ne yazık ki beklenen sonucu vermeyecektir.
Başka ülkelerle rekabetimizin en büyük silahı olan genç nüfusa sahip olmanın tek yolu, Aile Kurumunda bünyemize uygun köklü bir reform yapmaktır.
Bizden, bir kere daha söylemesi…
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar38