Ailede Reform ve Demografi Konusu
- GİRİŞ30.07.2025 08:58
- GÜNCELLEME31.07.2025 09:25
Geçen haftaki yazımız ‘Aile Yılı’, boşanmalar ve evden uzaklaştırma konusundaydı.
Yaramızın büyük olduğunu biliyorduk, gelen mesaj ve telefonların çokluğundan da anlıyoruz ki, bu yara çok daha derin. Behemehal neşter vurmak ve köklü bir reform yapmak gerekiyor.
Eğer biraz daha gecikecek olursak, bir süre sonra gazete ilanları ile genç nüfus arayacağız.
Bu konuyu daha iyi anlamamız için iki meseleye parmak basmak zorundayız.
Birincisi: Tarihsel Arka Plan. İkincisi de görevlerini hakkıyla yapmayanların yanına kâr kalması. Şimdilik birinciye bakalım, diğerini de nasipse başka bir yazıya erteleyelim.
Türkiye ne yazık ki; hemen her konuda uzun projeksiyonlu devlet politikaları uygulama konusunda, son yıllara kadar oldukça başarısızdır.
Nüfus konusu da öyle.
Türkiye, 1923 yılından 1960 yılına kadar 37 yıl boyunca, savaşlarda azalan nüfusu arttırmak için gayret gösterdi.
Bu dönemde de Adnan Menderes’in 1950’de iktidara gelişinden sonra demografi ve imar konusuyla birlikte şuurlu atılımlar görüyoruz. İST. Dergi’den Burak Boysan’ın bildirdiğine göre 1945 yılında yapılan nüfus sayımına göre İstanbul ‘da 1 milyon 78 bin 399 olan nüfus, 1927’de yapılan sayımda 700 binin altına düşmüştü.
Ayrıca başkentin İstanbul'dan Ankara’ya geçmiş olması İstanbul’u metruk bir görünüme dönüştürmüştü.
Hatta bir Demokrat Parti Milletvekiline (DP) göre İstanbul: “…Suyu çekilmiş̧ değirmen gibi terk edilmiş̧, ihmale uğramış̧, yürekler acısı hale gelmişti.”
Dünden bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nde Kemal Akyüz, Merhum Adnan Menderes’in İmar ve nüfus çalışmalarını tüm Türkiye’de olduğu gibi İstanbul’da da başarıyla yürütmüş olduğunu detaylı bir şekilde anlatmaktadır.
ÇANTASINDA DOĞUM KONTROLÜ “ARAÇLARI” İLE KAPI KAPI GEZEN HEMŞİRELER DÖNEMİ
Menderes’in 1960 askeri darbe ile düşürülüp idam edilmesinden sonra, 1983 Özal dönemine kadar, 23 yıl nüfusu azaltmaya yönelik ideolojik çırpınışlar görüyoruz. Yani, çantasında devlet destekli doğum kontrolü malzemeleri ile, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kapı kapı dolaşan hemşireler dönemi yaşadık.
1983 yılından günümüze kadar, 40 yıldan fazla bir dönemdir de tekrar nüfusumuzu arttırmaya dönük, giderek yoğunlaşan çabalar görüyoruz.
1983 yılında merhum Turgut Özal’ın iktidarlarına kadar Türkiye’de demografik çalışmalar göremiyoruz.
Kadının ya da ailenin, dolayısıyla demografik atılımın adının geçtiği ilk KHK 1990 yılında, ‘Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’ adı ile faaliyete geçiyor. Daha sonra da 2004 yılında 5251 sayılı kanunla birlikte yeniden yapılandırılıyor.
Bu kısmı teknik terimlerle uzatmak yerine size kısaca şunu söyleyebilirim: Türkiye’de aile ile ilgili, dolayısıyla Türkiye’nin demografik yapısıyla ilgili ilk ciddi çalışma Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde olmuştur.
Ve ne yazık ki; Türkiye’de ilk kez aile konusunda yapılan bu ciddi ve mükemmel çalışmayı “Kadınlara Yönelik Cinsiyetçi Politika” adı ile, yani, Cumhuriyet Gazetesi her zamanki zehirli dili ile sundu.
13 Kasım 1990’da yaptığı yayın sonucunda feministleri kışkırtarak, 24 Kasım 1990’da Beyoğlu’nda protesto edilmesine sebep oldu.
CUMHURİYET GAZETESİ’NİN KIŞKIRTMASI
Aşağıda okuyacağınız Cumhuriyet Gazetesi’nin o günkü nüshası, aileden sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in, Türkiye’de ilk kez kurulan kurum ile ilgili sözlerini çarpıtarak şöyle diyordu:
“Üstelik bu sözler hükümetin kadınlara yönelik cinsiyetçi politikalarının yansıması idi. 6. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda yer alan “Türk Aile Yapısı” ile ilgili rapora göre aile yapısında çözülmeler baş göstermiş, kadınların çalışma hayatına katılmaları sonucunda aile içinde geleneksel rollerde kimi değişiklikler olmuştu.
Müslüman-Türk geleneğinde babaya verilen aile reisliğinin kutsal rolü de zayıflamıştı.
Raporda kadının varlığı, aile içindeki rolüyle tanımlanıyordu.
Aile dışında kadın yoktu.
O dönemde iktidarda olan Anavatan Partisi (ANAP) hükümeti aileyi güçlendirmeyi ve raporda ayrıntılarıyla ele alınan çözülmelere karşı korumayı baş hedeflerinden biri haline getirmişti.
Rapordaki bilgilere dayanarak art arda iki kanun hükmünde kararname ile “Aile Araştırma Kurumu” (29 Aralık 1989) ile “Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı” (Nisan 1989) kurulmuştu.
1983’ten 1991’e kadar aralıksız olarak tek başına iktidarda kalan ANAP’ın gündeme getirdiği, Turgut Özal’ın başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemlerde kurulmasına destek verdiği ve Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in fikir babalığını yaptığı ‘Aile Araştırma Kurumu’nun başına “İslamiyet ile güçlü bağları olan tüm dergiler içinde en saldırganı” olarak nitelendirilen Yeniden Mücadele Dergisi‘nin yayın kurulu üyesi Necmettin Türinay getirildi. Melih Gökçek de kurum yöneticileri arasında yerini aldı. Feminist kadınlar, “Kadınlara karşı kararnamelere hayır” diyerek bu kararnamelere karşı seslerini yükseltmeye çalıştılar, bildiriler dağıttılar, “Kadınlar Hayır Diyor” başlıklı yüzlerce kadının imzaladığı bir gazete ilanı verdiler. 2 Kasım 1990 günü 30 kadın, kararnameleri protesto için bir boşanma eylemi yaptılar.
Peki gazete, feministleri kışkırtarak sokağa döktüğü bu satırlarla Özal Hükümetinin hangi çalışmasını kastetti?
İşte Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT), 2174 yayın numaralı o planı da şu, kısaltarak paylaşıyorum:
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERİN DAYANDIĞI DPT PLANI
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994)
Tablo:190, Demografik Göstergelerde Beklenen Gelişmeler
Sosyal Hedef, İlke ve Politikalar
I. Beşerî Kaynaklar
1. Nüfus
a) Hedefler:
Ülke nüfusunun gelecek yıllarda hangi boyutlara ulaşacağının tahmin edilmesi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlardaki ihtiyaçların tesbiti ile, çıkması muhtemel sorunların çözümüne yönelik tedbir ve kararların önceden alınabilmesi bakımından büyük önem arz etmektedir.
Yapılan tahminlere göre; 1990-1995 döneminde yıllık ortalama doğal nüfus artış hızı binde 21,6, kaba doğum oranı binde 28,5 ve kaba ölüm oranı binde 6,9 olacaktır.
Ülkemizin sosyal ve ekonomik gelişmişlik seviyesiyle bağdaşmayan yüksek bebek ölüm oranının VI. Plan döneminde alınacak tedbirler neticesinde azalacağı ve Plan döneminde yılda ortalama doğacak 1,7 milyon bebekten 87 bininin bir yaşını tamamlamadan öleceği tahmin edilmektedir.
Bebek ölüm oranında meydana gelecek azalmalar neticesinde doğuşta hayatta kalma ümidi yükselecektir.
Bu gelişmelere göre yapılan tahminler, Türkiye'nin toplam nüfusunun 1994 yılında 61,8 milyona yükseleceğini göstermektedir.
Plan döneminde, 0-14 yaş grubunun payı azalacak, buna karşılık 15-64 ve 65'in üstündeki yaş gruplarının payı, V. Plan döneminde olduğu gibi artmaya devam edecektir. Bağımlı nüfusun azalmasıyla çalışma çağındaki nüfusun yükü azalacak ve bağımlılık oranı düşecektir.
Eğitim çağındaki (7-21 yaş grubu) nüfusun toplam nüfus içindeki payı, doğurganlığın azalmasına paralel olarak düşecektir.
Eğitim kademelerine göre çağ nüfus paylarının gelişimi incelendiğinde; ilk, orta ve lise çağı nüfus payının azalmasına karşılık önceki yıllardaki yüksek doğurganlığın etkisiyle yüksekokul çağ nüfusunun payı artacaktır.
Uzun dönemde yüksekokul çağ nüfus payımın da azalma eğilimi göstereceği tahmin edilmektedir.
b) İlkeler ve Politikalar:
Kalkınmanın en önemli unsuru olan beşerî kaynağın niteliklerinin geliştirilmesi temel ilkedir.
Nüfusun, istikrarlı ekonomik gelişme ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu bir yapıya ve artı hızına kavuşturulması esastır.”
Zamanın şartlarına uygun, erken teşhiste mükemmel bir başarı, aile kurumunu savunan, eğer rapordaki “Artı hızına kavuşması esastır” dediği şekilde bu ilkeler uygulanabilseydi, bugün başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere hiçbirimiz yaşlanan bir nüfustan, dolayısıyla bir “Milli Güvenlik Sorunundan” söz etmeyecektik.
Ama ne yazık ki; yaşlanıyoruz ve ülkemizin tüm dengelerini etkileyecek bir aile reformuna acil olarak ihtiyacımız var.
İnşallah daha sonraki yazılarımızda bu konuya devam edeceğiz.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar11