Raşit Küçük Hoca ile hayat hikayesini konuştuk - 27
- GİRİŞ17.08.2025 09:09
- GÜNCELLEME18.08.2025 09:50
Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli ilim insanlarımızdan Prof. Dr. Raşit Küçük Hoca, Hadis konusu başta olmak üzere çok yönlü bir alim olarak birçok alana damgasını vurmuş, mebzul miktarda insan yetiştirmiştir.
Bugün ülkemizi yöneten en üst düzeydeki şahısların gerek yetişmesinde, gerekse onlara danışmanlık yaparak yönetme başarılarında önemli pay sahibidir.Hocanın hayat hikayesine dair kendisi ile yaptığımız konuşmalarımızı yani hayat hikayesini burada her pazar sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Hoca ile yaptığımız bu konuşmalarımızı, “Raşit Küçük, Hatırımda Kalanlar” adı ile Hayat Yayınları kitap olarak yayımladı.
Yine bu fakir kardeşiniz Hoca’nın panel, makale ve bilimsel yazılarını toparlamaya çalıştım, o da Hayat Yayınlarından kitap olarak çıktı.
İnşallah bu vesile ile kitaplar gündeme gelir ve umuyor, diliyoruz ki, Hocamızın; Türkiye'nin en ücra köylerinden birinden başlayan, başarılarla dolu hayat hikayesi genç nesillerimize yol gösterici olsun.
MİLLÎ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ BAŞKANLIĞIM
FK: Hocam bu derneklerle ilgili konuyu biraz daha açabilir misiniz, ayrıca bir de şunu daha net olarak bilmek isterim: Siz hangi dernek ya da federasyonda görev aldımız?
RK: Tamam, pekala. Anlaşılan bu konu biraz karmaşık gibi geliyor size, daha da açıklamak gerekirse, şöyle: Derneklerin iki türlü öğrenci faaliyeti vardı; biri Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), biri de Talebe Federasyonu.
Cağaloğlu’nda şimdi Milli Eğitim Müdürlüğü olan eski Hürriyet’in karşısındaki bina Milli Türk Talebe Birliği’nin yeriydi, Üniversitelerin Fakültelerinde ve Yüksek okullarda şubeleri vardı ve Konya’da da şubesi kuruldu. İşte ben onun Konya’daki ilk başkanlığını yaptım. Benden sonra rahmetli Numan Yazıcı yaptı. Sonra Mustafa Bulut diye Erzurumlu, Oltulu bir arkadaşımız yaptı ve devam etti 1980 yılına kadar.
Milli Türk Talebe Birliği Başkanlığım yanında, Talebe Cemiyeti’nde de görevliydim. Talebe Cemiyeti de Türkiye’deki Yüksek İslam Enstitülerinin kurduğu Federasyon’a bağlı tabi. O zaman Yüksek İslam Enstitüsü sayısı sınırlı. Ama 12 Eylül’den sonra YÖK’ün kurulmasıyla beraber İlahiyat Fakültelerine dönüştüler, bütün Fakültelerin adı İlahiyat oldu.
Mesela Erzurum Yüksek İslam Enstitüsü, Erzurum İlahiyat Fakültesine dönüştü, İslami İlimlerin adı da İlahiyat oldu. İstanbul’daki İslam Enstitüsü, Marmara’ya bağlandı. Bursa’daki Bursa Üniversitesine, İzmir’deki Dokuz Eylül Üniversitesine, Samsun’daki Samsun Üniversitesine bağlandı. Bunlar fonksiyon olarak gerçek manada öğrenci cemiyeti ve öğrenci derneğiydi, isimlerinin de “cemiyet, dernek” olması çok fark etmez, bu dernekler görevlerini yapıyorlardı.
İYİ HATIRLATTIN BİR DE FABRİKA İŞÇİLİĞİM VAR TABİ
68’li yılların kavga dönemi de Konya’yı pek etkilemedi, çünkü Konya’da Üniversite yoktu, sadece Yüksek İslam Enstitüsü ve Eğitim Enstitüsü vardı.
FK: Eyvallah çok teşekkür ederim, şimdi daha net olarak anlaşıldı.
Bir de şunu sorayım, tamam çok faalsınız; dernek, cemiyet, federasyon çok yorulmuyor musunuz, ayrıca bir de şu var: Ekonomik olarak sıkıntı yaşamıyor musunuz?
RK: İyi hatırlattın, bunların yanında bir de fabrika işçiliğim var ondan bahsedeyim.
Konya’daki öğrencilik yıllarımda bazı yaz aylarında çalışarak geçimimi temin etme yolunu da denedim. Mesela Çumra Lisesi vardır, orada evrak kayıt memuru olarak, yani gelen giden resmî evrakı yazmak üzere çalıştım. Ayrıca bir arkadaşımın ağabeyinin fabrikası vardı, oraya gittim ama orada da hamallık yapmak zorunda olduğumu anladım.
Bunu da hiç beceremedim, o zaman 58 kilo ağırlığında bir talebeyim.
60 kilo, 70 kiloluk un çuvalı, buğday çuvalı geliyor, büyük çuvallar. Orada çok eziyet çektiğimi hatırlarım çünkü orayı çalıştıranlar “Madem kaldırmayacaktın, taşımayacaktın, ne diye geldin?” falan gibi ithamlar yapıyorlar.
Ne kadar kaldığımı hatırlayamam, belki bir, belki bir buçuk ay, iki ay kadar kaldım. Sonra baktım o işi beceremeyeceğim, fiziken beceremeyeceğim, diğer türlü beceriyorum da... Sonra ayrılmak zorunda kaldım. Israr ettiler “Ayrılma, burada dürüst insana ihtiyaç var” diye.
FK: Dürüst insana ihtiyaç mı varmış, anlaşılan biraz sıkıntılı bir yer, orada bir şeyler oluyormuş Hocam?
RK: Öyle dediler. Meğer sıkıntı da şuymuş; orada sahte işler dönüyormuş, bana da bunu söylediler. Fakat o sahte işleri yapanlar, bana bu ağırlıkları yükleyip beni zorlayarak oradan ayrılmamı istiyorlar tabii ki, onu anlayınca, “Yahu bunlar beni sakat edecek.” Çünkü silahlı milahlı falan da insanlar. Dedim “Bunlar eşkıya gibi adam, ben burada yapamayacağım.” Sonra inşaatlarda biraz çalıştım, inşaatın dağılan malzemelerini, çiviyi vesaireyi topluyordum. Elinin emeğiyle kazanmak kimseye muhtaç olmamak, çok kıymetlidir. Bunları insanlar yadırgayabilir ama ben hayatta hiç bu tür bir şeyi yadırgamadım; çalışırsın, kazanırsın, meşru olan her şey yapılabilir, ben doğrusu öğrenci de olsam böyle çalıştım.
(Devam Edecek)
Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar2