Raşit Küçük Hoca ile hayat hikayesini konuştuk - 30
- GİRİŞ07.09.2025 09:13
- GÜNCELLEME08.09.2025 09:59
Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli ilim insanlarımızdan Prof. Dr. Raşit Küçük Hoca, Hadis konusu başta olmak üzere çok yönlü bir alim olarak birçok alana damgasını vurmuş, mebzul miktarda insan yetiştirmiştir.
Bugün ülkemizi yöneten en üst düzeydeki şahısların gerek yetişmesinde, gerekse onlara danışmanlık yaparak yönetme başarılarında önemli pay sahibidir. Hocanın hayat hikayesine dair kendisi ile yaptığımız konuşmalarımızı yani hayat hikayesini burada her pazar sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Hoca ile yaptığımız bu konuşmalarımızı, “Raşit Küçük, Hatırımda Kalanlar” adı ile Hayat Yayınları kitap olarak yayımladı.
Yine bu fakir kardeşiniz Hoca’nın panel, makale ve bilimsel yazılarını toparlamaya çalıştım, o da Hayat Yayınlarından kitap olarak çıktı.
İnşallah bu vesile ile kitaplar gündeme gelir ve umuyor, diliyoruz ki, Hocamızın;
Türkiye’nin en ücra köylerinden birinden başlayan, başarılarla dolu hayat hikayesi genç nesillerimize yol gösterici olsun.
ŞU BAĞLARBAŞININ DIŞINA BİR ÇIKIN DÜNYAYI TANIYIN
RK: Dergilerin kaderidir, kısa ömürlü olurlar.
FK: Ne yazık ki, öyle Hocam.
Bizim dergiler mesela; İslam Dergisi çok ender dergiye nasip olan bir traja sahipti.
Diğerleri de birçok bakımdan öyle.
RK: Evet, evet çok haklısınız, ne yazık ki, onlar da uzun ömürlü olamadı. Enstitüye ilk girdiğim yıl Talebe Cemiyetinin hem üyesi oldum, hem de idare heyetinin içinde bulundum. Bunlar sosyal hayatın içinde olmayı gerektiriyor. Entelektüel seviye, bir bilgi seviyesi ve dünyayı anlayabilme seviyesinden bahsedilirse, İlahiyatlarda böyle pek çok arkadaşımızın olduğunu söylemek isterim. Ama sosyal hayatın içine dâhil olan veya etkin olan, fakülte dışı, sınıf dışı faaliyetleri olanların çok olmadığı kastedilirse, burada hakikat payı var.
Salih Tuğ Hoca hep derdi bize “Şu Bağlarbaşı’nın dışına bir çıkın, dünyayı tanıyın, Türkiye’yi tanıyın.”
FK: Salih Hoca’nın bu gülümseten kanaatine sanıyorum sizin hayatınız pek uymuyor Hocam.
RK: Şimdi tabi bizim cemiyet ve derneklerle olan yakınlığımız, sonuçta bir sosyal alan açtı bize.
Mesela siz cemiyet veya dernek mensubu olduğunuzda, yalnızca cemiyetin, derneğin binasında oturan bir insan olmuyorsunuz. Oranın problemleriyle ilgilendiğiniz kadar o problemlerin taşıyıcısı, birtakım mevkilere makamlara ileteni de oluyorsunuz. Dolayısıyla siyasileri, bürokratları, ülkenin yazar çizer takımını tanıyorsunuz, bunlarla temasa geçiyorsunuz. Onun için cemiyetin bir insan üzerinde etkili olmaması mümkün değil.
Mesela, haddim olmayarak şunu söyleyeyim; Türkiye’de her kesimden insanı tanıma meselesi bu cemiyet ve dernekler kanalıyla oluyor. Benim de bu bakımdan yani ülkemizin irfan ve entelektüel birikimini tanıma anlamında tabi ki bir mümaresem var, bir müktesebatım var, ta talebelik yıllarımdan getirdiğim.
Diğer taraftan yukarıda bahsettiğim dergilerin ve Türkiye’deki diğer dergilerin maalesef bir sürekliliği yoktur.
Bizde Avrupa ülkeleri gibi, hatta İslam ülkelerinin bir kısmında olduğu gibi bu konuda bir süreklilik yok.
Belli bir zaman süresinde çıkıyor sonra kapanıyor.
Uzun süren dergiler yok mu? Var.
DERGİCİLİĞİMİZ OSMANLI DÖNEMİNDE BAŞLAMIŞ
FK: Hangi dergiler var mesela, hatırınızda kalan?
RK: Mesela Türk Kültürü Dergisi, Türk Dili Dergisi, Varlık Dergisi böyle dergiler. Türk Ocağı vardı uzunca süre çıktı o da.
Dergiciliğimiz, Osmanlı Döneminde başlamış. O dönemde de çok dergi var. En azından benim isimlerini bildiğim dergiler var. Sırat-ı Müstakim, mesela çok uzun süre devam etmiş kaliteli bir dergi. Resimli Kitap diye bir dergi vardır, hakikaten
kitap gibi çıkmış, çok güzel yazıları olan bir dergidir, bunun da hasbelkader tamamını temin ettim. Çok uzunca zaman aradım bazı sayılarını, kütüphanemde duruyor, kimseye vermedim. Şehbal var mesela, çok kaliteli bir dergi, Mehasin diye bir dergi daha var.
Kemal Tahir’i, doğrusu rahmetle anmak isterim. Çünkü bizim milli kültürümüze yaptığı büyük hizmetler var.
Yani kitabı olmasa bile notları yeter diye düşünürüm.
Yayınlanmış notları çok kıymetlidir.
Kaldı ki güzel kitapları da var Kemal Tahir’in.
Birçok şeyi bugün söylememizin önünü açmış bir insandır. O, dergiyle mecmuayı ayırırdı. “Dergi, bilimsel olanın adıdır; mecmua da sosyal konuları yazan, çizen ve insanları yetiştirenlerin adıdır” derdi. Hakikaten mesela fakültelerin hep dergisi vardır, mecmuası yoktur.
Onun için öyle bir ayrım da belki doğrudur. Hep böyle olduğunu söylemiyorum ama bu ayrımı önemli görüyorum. Yani bilimsel olanları var, bir de çok kıymetli olan, yeni yazarları yetiştiren dergiler var. Son zamanlarda azalmıştı fakat yine de tek tük böyle dergiler çıkıyor. Bunların bir kısmı edebiyat, bir kısmı sanat, bir kısmı her ikisi, bir kısmı sosyal ağırlıklı dergiler veya mecmualar olabiliyor. Bunlar Türkiye için çok önemli. Ülkenin gündemini, gelişmeleri, edebi seyri, edebi cereyanları dile getiriyorlar, bunlara ihtiyaç var.
HAMİDULLAH HOCA’YI DAVET ETTİK
FK: Hocam cemiyetinizin nasıl hizmetleri vardı, biraz bunlaradan söz eder misiniz?
RK: Cemiyetimizin hizmetlerinden biri olarak, o sıralarda İstanbul’da bulunan Muhammet Hamidullah’ı, bir konferans vermesi için Konya’ya davet ettik.
Hocayı ilk defa böylece tanımış oldum. Konya Müftülük salonunda çok verimli bir konferans oldu. Orada bir üzüldüğüm bir de sevindiğim, iki şey anlatacağım.
(Devam Edecek)
Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar1