Raşit Küçük Hoca İle Hayat Hikayesini Konuştuk - 36
- GİRİŞ19.10.2025 08:43
- GÜNCELLEME19.10.2025 08:43
Türkiye'nin yetiştirdiği en değerli ilim insanlarımızdan Prof. Dr. Raşit Küçük Hoca, Hadis konusu başta olmak üzere çok yönlü bir alim olarak birçok alana damgasını vurmuş, mebzul miktarda insan yetiştirmiştir.
Bugün ülkemizi yöneten en üst düzeydeki şahısların gerek yetişmesinde, gerekse onlara danışmanlık yaparak yönetme başarılarında önemli pay sahibidir. Hocanın hayat hikayesine dair kendisi ile yaptığımız konuşmalarımızı yani hayat hikayesini burada her pazar sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Hoca ile yaptığımız bu konuşmalarımızı, “Raşit Küçük, Hatırımda Kalanlar” adı ile Hayat Yayınları kitap olarak yayımladı.
Yine bu fakir kardeşiniz Hoca’nın panel, makale ve bilimsel yazılarını toparlamaya çalıştım, o da Hayat Yayınlarından kitap olarak çıktı.
İnşallah bu vesile ile kitaplar gündeme gelir ve umuyor, diliyoruz ki, Hocamızın; Türkiye’nin en ücra köylerinden birinden başlayan, başarılarla dolu hayat hikayesi genç nesillerimize yol gösterici olsun.
ÂLİM BOZULURSA ALEM DE BOZULUR
FK: Hocam bu konuyu biraz daha açabilir miyiz?
RK: Tabi, tabi. İsterseniz şöyle bir örnekle bu konuyu bira daha anlaşılır kılmaya çalışayım.
Mesela 4. asırda verilen bir fetva ile 8. asırda ya da günümüzde verilen bir fetvanın değişim seyri bize sosyal değişimlerde İslam’ın ahkâmının aslını reddetmeksizin nasıl değiştiğini gösterir. Aslında İlahiyat hocalarının ilgi alanlarından olan öncelikli olanları fıkıh ve kelamdır, yani eski adıyla İlm-i Tevhid. Hadislerin yorumu, tefsirin yorumu ve tefsir dediğimiz şey birer yorumdur zaten. Çünkü tefsirde tevil vardır. Yani Kur’an’ın, hadislerin aslına uygun yorumlanması normaldir ama... “Hayır, efendim, bu, durduğu yerde dursun.” Öyle bir şey yok ama şu asla vazgeçilmez bir şeydir; istikametimizi gösteren şey vahiydir. Vahiy bizim temelimizi teşkil eder. İlahi hakikate uygun olan bu, rastgele bir akıl değil. Şer’i ölçüler içerisinde ilimleri azm edip okumuş, yorumlama kabiliyetine ulaşmış bir akıldır. Herkes bunu yapabilir mi? Hayır yapamaz. Avam-ı nas dediğimiz insanların büyük çoğunluğu âlimleri takip etmiştir. Bu âlimlerin hepsi istikamet üzere midir? Hayır, âlim bozulmaz diye bir şey yok. “Âlim bozulursa âlem bozulur” derler.
Onun için âlimlerde de yanlışlıklar ve sapmalar olabilir.
FK: Peki şöyle düşünelim, diyelim ki âlim de bozuldu. O zaman ne olacak, nasıl bir yol izlenecek?
RK: Olabilir, olabilir, o zaman da bunu düzelten de yine âlimler olacaktır, başkası değil. Bu bakımdan bu konularda bizim İlahiyat Fakültelerini çok önemli görmemiz lazım. İlahiyat Fakültelerinin de kendilerinin bu önemini idrak ederek rastgelelikler içinde olmamaları lazım. Dini, İslam’ın temel esasını hep koruyarak, lüzumsuz şeylere dalmaksızın, ciddi olarak görüşler beyan etmesi beklenen bir şeydir. Ben hem Marmara İlahiyatta ve geçmişte de Yüksek İslam Enstitüsünde hem de bugün Türkiye’nin her yerinde bütün ilahiyatlarda çok güzel arkadaşlar olduğunu bilerek söylüyorum. İnşallah bunlar gelecekte Türkiye’ye daha büyük katkılar sağlayacaklar.
KONYA’NIN MANEVİ DİNAMİKLERİ
FK: İsterseniz buradan başka bir konuya geçelim, ne dersiniz?
Mesela, Konya’dan kimleri hatırlıyorsunuz?
RK: Kimle yok ki?
Fakat hepsini, hatırlayabilir miyim, bilemiyorum. Haydi Bismillah diyerek başlayalım İnşallah gerisi gelir.
FK: İnşallah, İnşallah.
RK: Hatırımda kalan ilk isim, Ali Ulvi Kurucudur.
Ali Ulvi Kurucu’yu ilk defa Konya’da gördüm. Türkiye’ye uzun yıllar arayla geliyordu. 1967 yılı olabilir, Konya’ya uçak falan gelmiyor o yıllarda, Adana’ya karşılamaya gittik arabalarla. Oradan alıp Konya’ya getireceğiz. Havaalanından çıktı, bir araca alındı, oradan biraz uzaklaştık, bir yerde namaz ve yemek molası verildi. Ben Ali Ulvi Kurucu’nun elini ilk defa orada öptüm.
Gördüğümde simasından, yüzünden, bir de konuşmasından etkilendim, biraz böyle tutuk gibi konuşması vardı dilinde, rekâket gibi. Ama ona çok ayrı bir tat ve güzellik veriyordu.
Bayağı bir yolculuktur Adana-Konya arası. Konya’da, zannedersem yirmi gün veya daha fazla kalmış olabilir. O zaman da ziyaret ettim kendisini.
Ayrıca ondan sonra 1974’te Medine-i Münevvere’de kütüphanenin müdürüyken ziyaret ettim. O kütüphane yok tabi şimdi, Mescid’ün Nebi’nin avlusu genişleyince pek çok eser ortadan kaldırıldı, avlunun içinde kaldı eserler.
Orada kaldığım süre içinde, namaz kıldığı bir yer vardı, mümkün mertebe onun yolunun geçeceği yerde namaz kılmaya çalışırdım, selam verip elini öpeyim diye. İstanbul’a gelişlerinde de Ali Ulvi ağabeyle bir hayli karşılaştım, sohbetini dinledim.
Gördüğüm nadir değerlerden biridir. Ahlak-ı hamide sahibi, irşad edici konuşan, hep Kur’an ve Sünnet doğrultusunda hareket eden tarzıyla, tavrıyla, davranışıyla, konuşmasıyla, yani her haliyle “İşte Müslüman böyle olmalı.” dedirten bir hâli vardı, Allah rahmet eylesin. Şiirlerini, kitaplarını çokça okudum, hâlâ da okuyorum. Mesela Ertuğrul Düzdağ ağabeyin gerçekten çok büyük bir hizmet yaparak kaleme aldığı hatıratını birkaç defa okumuşumdur.
Bu ciltler devam edecek zannederim.
FK: Ben de devam edecek diye biliyorum. Doğrusu çok beğenerek takip ettiğim bir hatırlat olmuş, Ertuğrul Ağabeyiden Allah razı olsun.
Peki devam edelim Hocam, başka kim bar sırada?
RK: Evet, evet, hakikaten bu hatırat, değerli bir manevi hazine gibidir.
Hasan Hüseyin Varol Hocayı hatırlarım.
Tahir Hoca’nın bacanağı olan, belki ismi onun kadar şüyu bulmamış ama Konya’nın aşağı yukarı hepsinin tanıdığı, el’ân da sağ olan, Sultan Selim Camii İmamı, Hafız Hasan Hüseyin Varol Hoca Efendi’den bahsetmek isterim.
Onun Kur’an-ı Kerim’i okumasını şöyle anlatabilirim; ben onun arkasında namaz kılmak için bayağı uzunca bir yol kat edip sabah namazında bazen o camiye giderdim.
Kış günlerinde bile Yüksek İslam Enstitüsü’nden oraya yürürdüm.
Sanki Kur’an yeni nazil oluyor.
(Devam Edecek)
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol