Medeniyetimizin Bilge Kahramanı: Aliya
- GİRİŞ29.10.2025 09:17
- GÜNCELLEME30.10.2025 08:58
22 yıl önce medeniyetimiz, 20. yüzyılda yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerden birini kaybetti.
Bugün içinde yaşadığımız toplumsal yapımızın entelektüel durumuna baktığımızda, Aliya’nın ne kadar önemli bir kayıp olduğunu çok daha iyi anlıyoruz.
Aliya İzzet Begoviç, savaşın acımasızlığını ve “öksüz kalmış” bir coğrafyanın medeniyet değerlerini savunacak güçlü bir devletin mahrumiyetini iliklerine kadar hissederek, liderliğini entelektüel bir varoluş tacıyla donattı.
Sadece liderliğini değil; Müslümanlığını, mücahitliğini, cesaretini, sabır ve metanetini, yöneticiliğini, mümtaz şahsiyetini, bir aydın olarak adalet anlayışını inancının erdemiyle taçlandırdı.
Ve Aliya bize örnek bir hayat bıraktı.
8 Ağustos 1925’te Bosna Hersek’in kuzeybatısındaki Bosanski Samac bölgesinde bulunan Kroya kasabasında dünyaya geldi.
Daha sonra Saraybosna'ya taşındı.
1943 yılında liseden mezun oldu.
16 yaşında bir lise öğrencisi iken ‘Müslüman Gençler Kulübü’ adındaki bir kulübe üye oldu ve burada yapılan fikir tartışmalarında, çocukluktan itibaren annesinden aldığı bilgilerini geliştirip, pekiştirdi.
1954 yılında Saraybosna Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu ve Anayasa Hukukunda ihtisas yaptı.
19 Ekim 2003’de bir Pazar günü ebediyete göçtü.
Doğumunun üzerinden tam bir asır, vefatının üzerinden de 22 yıl geçti.
Bu fani alemde 78 yıl yaşadı Aliya.
Ömrünün tamamını mücadele ile geçirdi.
1970'te kaleme aldığı "İslam Deklarasyonu" isimli bildiriyle İslami düşüncenin yeni çağda nasıl olması gerektiği üzerine kafa yordu.
Çocuk sayılabilecek yaşlarda girerek uzun yıllar yaşadığı cezaevi hayatı Aliya’nın yetişmesinde önemli bir etkendir. Yayımladığı İslam Deklarasyonu, İslam Dünyasının yeniden ayağa kalkması için yapılan bir çağrı niteliği taşıyordu.
Bu bildiri Yugoslavya'da olduğu gibi İslam dünyasında da büyük yankı uyandırmıştı.
İnancımızın bu bilge mücahidi temel görüşlerinden birini şöyle çerçeveliyordu:
"Müslümanların hızla artan büyük nüfusuyla övünmemiz, bana şişmanlığıyla övünen ve aldığı yeni kilolardan haz duyan bir adamı hatırlatıyor.
Ruhumuza, aklımıza ve başarılarımıza vurgu yapmaya ne zaman başlayacağız?
Küçük ve kırılgan bir insanda bile insanlığa katkıda bulunabilecek büyük bir ruh bulunabilir.
Gücümüz, bilimimiz, edebiyatımız nerede?
Nerede buluşlarımız, küllî iyiliğe katkılarımız?"
DİN HURAFELERİ YOK ETMEZSE HURAFELER DİNİ YOK EDER
Aliya İzzet Begoviç, etrafı farklı inanç ve kültürlerle örülmüş bir coğrafyadan tertemiz ve arı duru nehirler gibi fışkıran özgün bir inanç ve eylem adamıdır.
Bulunduğu coğrafyanın tarihi sembollerinden yola çıkarak, derin bir düşünce ve analiz sürecinden geçip, büyük bir uygarlık denizine açılabilmek her insanın başarabileceği bir şey değildir.
Begoviç, kendi kültür ve inanç kodlarına yabancılaşmış / yabancılaştırılmış bir toplumun içinden yola çıkarak büyük zorlukları ve çileli bir hayatı yaşayarak geldiği için değil, zorluklara ve engellemelere rağmen toplumuna, kendi inanç ve kültürünü yaşatmak için gösterdiği azim ve kararlılığından dolayı değerlidir.
Bazen bir düşünce adamı olmak ve düşüncelerini kişisel hayatına hakim kılmak, kendi içinde parlak sayılabilecek bir meziyettir insan için.
Fakat düşüncelerini kişisel yaşantısının ötesine taşımak, topluma ulaştırmak daha üstün meziyetleri de gerektirir.
Hele bu düşüncelerin yasaklanıp, engellendiği bir ortamda, bir ülkede yaşıyorsanız, işte o zaman eylemlerinizle destanlaşırsınız.
Aliya İzzet Begoviç, destanlaşmış bir şahsiyettir.
Yasaklar, aşağılamalar, engellemeler, zindanlar, işkenceler onun imanını, azmini, gayretini bilemiş ve yüceltmiştir.
İmanının sesini, her tarafı yasak ve duvarlarla çevrilmiş küçük bir kara parçasından, mensubu olduğu tüm Avrupa’ya ve dünyaya güçlü bir şekilde haykırmıştır.
Sadece haykırmakla kalmamış, bu iman ve inancı hayata hakim kılmak için sürekli hareket halinde olmuştur.
Alıkonmuş, yeniden başlamıştır.
Engellenmiş, yeniden doğmuştur.
Ve nihayet mensubu olduğu toplumu derin uykusundan uyandırmış ve bu toplumu tarihiyle, kültürüyle, inancıyla buluşturmaya, barıştırmaya muvaffak olmuştur.
Aynı zamanda inancımıza bulaştırılmış hurafelere de dikkatimizi çekmek istemiş ve “ Din hurafeleri yok etmezse, hurafeler dini yok eder” demiştir.
Aliya bir düşünce adamıdır, filiz halindeki fikirlerini tarihi sembollerin dar kapılarından içeri girerek oluşturmuştur.
Yanı başındaki Batı’nın tüm düşünce akımlarını incelemiş, araştırmış ve bir filozof makamına erip Batı’ya kafa tutmuş, Batı’nın tutarsız taraflarını birer birer önlerine sermiştir.
Aliya bir tarih adamıdır; tarih bazen hakiki kahramanların üstünde bir kül yığını gibi durur, asıl ateş, küllerin altındadır.
Sahte kahramanları da cilalayıp, parlatıp karşımıza diker yalancı tarih.
Begoviç bu parıltılı sahte kahramanların aldatıcılığını hemen fark edip, kül yığınlarının altından hakiki kahramanlara ulaştı, kendi gücüne güç kattı ve kendi zamanındaki savaşın kahramanı olmasını bildi.
Aliya bir kültür adamıdır; birbirini olanca güçleri ile etkilemiş iki ayrı medeniyetin etkileşim alanının tam da ortasında yaşıyordu.
Batı uygarlığına ait topraklarda yaşıyordu.
Fakat İslam uygarlığının sulayıp yeşerttiği ve tekrar soldurulduğu bir coğrafya idi Bosna Hersek aynı zamanda.
Böyle bir coğrafyada Aliya, insanı, eşyayı, dünyayı, hayatı kavramada ve algılamada kullandığı tüm Doğu ve Batı kavramlarını toplumuna da, yani içinde yaşadığı Müslüman Boşnak halkına da anlatmaya ve algılatmaya çalıştı ve çok başarılı oldu.
Belki bu başarıda savaşın da büyük etkisi oldu.
Fakat yine de bu başarıda onun, halkın sosyal dokularına ve yaşayan sosyal yapısına vâkıf olmasında, sosyoloji bilmesinin büyük bir önemi vardır.
Aliya bir eylemcidir; çoğu düşünce ve tarih adamları, çoğu sosyologlar, dünya görüşlerini ve kendilerine ait düşüncelerini, kişisel hayatlarında yaşar ve bundan büyük bir haz duyarlar.
Bu haz; hayatlarının, yaşantılarının ivmesini yükselttikçe bundan daha büyük mutluluk duyarlar.
Fakat aynı zamanda düşünce, fikir, kültür ve tarih adamlığı gibi birçok meziyeti bünyesinde mecz etmiş olanlar bu mutluluğu yeterli görmezler.
Çünkü bu mutluluk eğer özünde gerçek bir mutluluk cevheri taşıyorsa bunu insanlarla paylaşmak, daha büyük bir mutluluk anlamına gelir.
İşte eylem adamını harekete geçiren bu duygu, başkalarını da mutlu etme arzusudur.
Begoviç, bu istekten ve arzudan yola çıkarak düşüncelerini içinde yaşadığı ve bir parçası olduğu topluma ulaştırdı. Yazılarıyla, kitaplarıyla, konuşmalarıyla, sosyal faaliyetleriyle, düşüncelerini topluma ulaştırdı ve yaşantıya dönüştürmenin eylemcisi oldu sürekli.
KUR’AN EDEBİYAT DEĞİL HAYATTIR
Aliya bir siyaset adamıdır; çok bilmek bazen insanın başını belaya soktuğu gibi, bu bela yaygınlaşarak başkalarının da canını yakabilir. Önemli olan o bilgiyi nasıl kullanacağını, bulunduğu şartlar içinde o bilgiyi nasıl verimli hale getirebileceğini de hesaplamak ve buna göre kullanmaktır.
Aliya neredeyse bulunduğu şartların tamamen zıddına olan bilgilerini, düşüncelerini ustaca, siyasi bir aktör ve deha gibi yerinde, zamanında, zemininde şaşırtıcı bir biçimde kullanarak muvaffak olmuş, cumhurbaşkanlığına kadar yükselmiştir.
Begoviç bize siyasetin önemini de şöyle dile getirir:
"Bir kelimeyi hiç aklınızdan çıkarmayın: Devlet.
Devletin ne kadar önemli olduğunu hepimiz idrak etmeliyiz.
Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgarda savrulup gider."
Aliya bir uygarlık savaşçısıdır; yaşadığı topraklarda kültüründen, sanatından, müziğinden, edebiyatından… Hemen hemen hepsi bozulmaya, kaybolmaya yüz tutmuş bir uygarlık adına konuşuyor Begoviç.
Mimari kırıntılardan, tarihi sembollerden, kültürel ve geleneksel parçacıklardan büyük ve muazzam bir uygarlığa ulaşmak ve onun adına mücadele vermek ve başarmak gerçekten hem zor hem de olağanüstü bir çaba ve kavgayı gerektiriyor.
Kavga etmeyi gerektiriyor çünkü, Begoviç’in karşısında hem otorite var hem de bu otorite ile uyumlu ve paralel işleyen kültürel, ekonomik ve sosyal bir hayat var.
Bu büyük ve güçlü organizma kompleksinin karşısında insanın ayakta kalması bile mümkün değilken, ona karşı savaşmak gerçekten Begoviç’i haklı bir kahraman ve çok bilinen adı ile ‘Bilge Kral’ yapmaktadır.
Bu bilge savaşçı aynı zamanda medeniyetimizin, yani İslam uygarlığının 20. yüzyıldaki önemli savaşçılarından biridir.
Begoviç’in bize öğrettiği en değerli şey de budur:
Her türlü baskı, zulüm ve şiddete rağmen direnmek.
Bu direncin kaynağının da kutlu Kitabımız olduğunu şöyle ifade etmiştir:
"Kur'an edebiyat değil, hayattır; dolayısıyla O'na bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır."
Direnmek ve o her türlü kötülüğe üstün gelip başarmak.
Başarı kavramı da dağa tırmanıp tepeye ulaşmayı ifade etmez zaten.
Başarmak; dağa yürüyüp tepeye çıkarken, sırtında dağları taşımaktır.
Yani en büyük önder olan Efendimizi örnek alarak, onun çileli ve meşakkatli yolundan giderek başarıya ulaşmıştır Aliya.
İçinde yaşadığımız bu kaoslarla dolu çağda bize direnmeyi, başarmayı, yücelmeyi öğreten ve büyük İslam uygarlığının tüm mensuplarının gönüllerinde silinmez iz bırakan Aliya’yı vefatının yirmi ikinci yılında saygıyla, hasretle anıyorum.
Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Yorumlar6
-
Orhan
2 hafta önce
Şikayet Et
Allah rahmet eylesin. Bilge kralın mekanı cennet olsun. Ferman hocamdan da Allah razı olsun
Beğen
Cevapla
-
Şüheda
2 hafta önce
Şikayet Et
Çok güzel bir yazı olmuş hocam.Kaleminize kuvvet, gönlünüze sağlık.Allah rahmet eylesin Bilge Krala ve tüm geçmişimize .Bize de emanetine sahip çıkmayı nasip etsin inşallah .....
Beğen
Cevapla
Toplam 3 beğeni
-
Hak arayan
2 hafta önce
Şikayet Et
ALLAH rahmet eylesin mekanı cennet olsun İZZET baba
Beğen
Cevapla
Toplam 3 beğeni
-
Sami
2 hafta önce
Şikayet Et
Allah rahmet etsin, büyük düşünce ve eylem adamı, bilge kral.
Beğen
Cevapla
Toplam 3 beğeni
-
HARUN DEMİRLİ
2 hafta önce
Şikayet Et
Allah (cc) razı olsun. Çok teşekkür ederim.
Beğen
Cevapla
Toplam 3 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle