Mustafa Çelik’ten Niyaz Duruşu
- GİRİŞ24.12.2025 08:44
- GÜNCELLEME24.12.2025 08:44
Edebiyatımızda, Hacc üzerine yazılan şiirlerden oluşan çok önemli bir kitap, 2025 yılının son baharında, Ketebe Yayınları tarafından raflardaki yerini aldı.
Bu kitap Mustafa Çelik’in, “Adın Kaldı Bir”den sonra ikinci şiir kitabı, inşallah devamı da gelir.
İnşallah diyerek temenni ediyorum çünkü; Mustafa Çelik sağlam şiir yazıyor.
Niyaz Duruşu’nun çok anlamlı ve albenili bir kapağı var, bunun için Ketebe Yayınları’nı mı, Mustafa Çelik’i mi, yoksa her ikisini birden mi tebrik etmeliyim bilemedim..!
Kapak rengi şu meşhur “Sıcak Renk” kategorisine giren kırmızı renk ama pembeyi andıran kırmızı renk.
Kapak üzerinde, üstte, yazarın adı ‘Mustafa Çelik’, kırmızı zemin üzerine ince siyah renkte, Niyaz Duruşu yazısı ise daha büyükçe beyaz harflerle özel olarak tasarlanmış el yazısı fontu izlenimi veriyor.
Bildiğim kadarı ile Ketebe, kapak tasarımlarında genellikle özgün tipografik çalışmalar kullanıyor.
Kapakta sağ alt köşede yayınevi adı, sol altta da kitabın içinde hangi tür olduğu, yani ‘Şiir’ adı yer almış.
Ön ve arka kapak içleri ile, içlere bakan yüzlerdeki sayfalar, benim çok sevdiğim astarla ama kapaktaki o parlak, sıcak ve pembeye çalan kırmızı astarla kaplanmış.

GELİNCİK ÇİÇEĞİNİN ANLAMI ŞİİRLE BÜTÜNLEŞMİŞ
Yukarıda kapak için anlamlı dedim, bunun sebebine gelince:
Ön kapakta, tam ortada, ince uzun sapının üzerinde boynunu hafifçe bükmüş, yaprakları dıştan içe doğru gittikçe koyulaşan kapak renginin biraz daha koyusu “Niyaz Makamında” duran bir “Gelincik Çiçeği” var.
İlgilisinin bileceği gibi Gelincik Çiçeği; kırlarda bol miktarda bulunan, uzun asırlardan beri hüznü ve kara sevdayı temsil ettiği bilinen naif bir çiçektir.
Kitabın kapağında görüleceği gibi iç kısımlara doğru bakıldıkça çiçeğin göz alıcı desenleri vardır.
Yeşil renkli, tüylü olan, uzunca sapları incecik ve kırılgandır.
Gelincik çiçeği, dediğim gibi hassas bir yapıya sahip narin ve kibar bir çiçektir.
Bakımı zahmetli, dikkat isteyen, ilgi ve emek isteyen bir çiçektir.
Gelincik çiçeği; hassas, narin ve hüzünlü kişilerle özdeşleştirilir.
Yapraklarının tül kadar ince oluşu, gelinliklerin duvağını çağrıştırır.
Duygusal kimseler için değerlidir.
Bu çiçeğin narin insanlara hediye edilmesi, aslında onları ne kadar sevdiğinizi ve kırmaktan çekindiğinizi ifade eder.
Sedefimsi yapısı aynı zamanda kibarlığı da simgeler.
Farkındayım.
Bu çiçekten fazlaca söz ettim.
Fakat kitabın kapağını açıp sayfaları çevirince, yazılan şiirlerin de gelincik çiçekleri gibi olduğunu, boynu bükük o naif çiçeğin duruşu gibi, Kâbe’nin azameti, kutsallığı ve anlamı karşısında da boyun bükmüş mısralarla karşılaşacaksınız.

İşte ilk karşılaşma:
Yöneliş
( …)
şikayet ediyorum beni sana
hiçbir şeyim kalmıyor ortada
vefalı yüreğimden başka
yüzü yok utanıyor ayaklarım
eşiğinden içeriye adım atmaya
ağır ağır çıkarıyor başını
saklandığı yerden utancım
keşke boynu bükük
kuru bir dal olsaydım
ellerimi açarak öylece
mahcup bir dua gibi
kalakalsaydım
DÖNÜŞLER DURUŞLAR
Kitapta çok sayıda ara başlık altında kırk altı şiir var.
Ana başlıklar ise şunlar: Yöneliş, Dönüşler, Duruşlar, Gelişler Gidişler, Taşlamalar.
Bana kalırsa Niyaz Duruşu;
Necip Fazıl Kısakürek’in, Hac'dan Çizgiler, Renkler ve Sesler,
Mustafa Özçelik’in Kâbe Yolunda / Bir Şairin Hac Günlüğü,
Nuri Pakdil’in Hacc, Nâbî’nin, Tuhfetü'l’ Harameyn, Ahmed Fakih’in, Kitâbu Evsâfı Mesâcidi'ş-Şerîfe, Rızâî’nin Tuhfetü’l-Menâzili’l-Kâ‘be, Fethî’nin, Menâzil-i Hacc, Hacı İbrahim Kadem’in, Delîlü'l-Harameyn’i ve Servet Mahlaslı Şşire bir hanımefendi tarafından yazılan Manzum Hac Seyahatnamesi, Hüseyin Vassag’ın Hicaz Hatırası, Mehmet İlhami’nin Hicaz Yollarında Bir Sufi’si, Cengiz Numanoğlu’nun Hacc konusundaki kitapçığı gibi günlük, seyahatnameler epeyce farklı.
Çünkü bir kitapta baştan sona Hacc için yazılmış çok sayıda şiir vardır, diğerleri -genel olarak- nesir, şiir ve hatırat şeklinde karışık yazılmıştır.
Şiirlerin en ünlüsü hiç şüphesiz ilginç bir hikayesi de olan Şair Nabi’nin yazdığı; “Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ`dır bu; /Nazargâh-ı ilâhîdir, Makam-ı Mustafâ`dır bu…” diye başlayan ve devam eden şiiridir.
Öte yandan Hz. İbrahim’den günümüze kadar Hacc konusunda çok sayıda kişisel hatıratlar bulunuyor.
Kaynaklarda bunların en ünlüsü 1671 yılında vefat ettiği bilinen ve Antep’li olduğu tartışmalı olan Şair Abdülkadir’in Menâzilü’t-Tarîk ilâ Beytillâhi’l-Atîk, adlı eseridir.
Mustafa Çelik’in Niyaz Duruşu’nda günümüz Türkçesiyle yazılan, yaklaşık yüz sayfa olan, ‘Taşlamalar’ bölümüne kadar çok özel adlar ve Yaratıcımızın sıfatları haricinde büyük harf kullanılmayan mısraları, etrafında gözlemlerini sürdürerek Birinci Dönüşte şöyle dile geliyor:
gürül gürül bir çağlayan
yürüyor bayırlardan dağlardan
suya düşürdüm beden çöpünü
farkım yok bir damladan
dur durak bilmeden
uçar gibi akıyor yanımdan yöremden
siyah beyaz bütün renkler
açılmış bahçende dua çiçekleri
üstlerinde beyaz örtüler
Dikkat ederseniz şair, mısralarda çok nefis ve anlaşılır bir dil kullanıyor.
Bu mısralara, ipek gibi naif bir şekilde letafetini konuşturan bir üslup eşlik ediyor ve nihayet ikisi birlikte, olup bitenlere kayıtsız kalmadan yüreğin derinliklerinden kopup gelen bir seslenişi dile getiriyorlar.
Şimdi de diğer altı dönüşü geçerek Duruşlar’a bakalım.
Mustafa Çelik’in giderek hızlanan kalp atışları ve nabız vuruşları Niyaz Duruşu’nda, Naz Duruşu’nda, Veda Duruşu’nda ve Hamd Duruşu’nda mısralara öylesine bir siniyor ki, o vuruşların ritmini ve temposunu duymamak mümkün değil.
İşte, altı dörtlükten oluşan Niyaz Duruşu şiirinin ilk ve beşinci dörtlükleri:
buyur Allah’ım buyur
bükük boynumu getirdim
buyur Allah’ım buyur
yıkık gönlümü getirdim
buyur Allah’ım buyur
nazımı niyazımı getirdim
ürkek bir gölge gibi huzura
büyük yalnızlığımı getirdim
GELİŞLER GİDİŞLER TAŞLAMALAR
Yukarıda sözünü ettiğimiz 17. yüzyılda yaşayan “Kadrî” mahlaslı Şair Abdülkadir Çelebi tarafından kaleme alınan ve mensur bir eser olan “Menâzil-i Hac” örneğinde bana çok ilginç gelen şu bilgileri de sizlerle paylaşmadan edemedim:
O zamanlar atla veya deve ile yapılan Hacc yolculuklarına bildiğiniz gibi Üsküdar’dan başlanırmış. Çelebi, Üsküdar’dan Şam’a kadar 46 menzil saymış ve her menzilin özelliklerini uzun uzun anlatmış. Ayrıca Şam’dan itibaren, yani Şam-Kudüs, Medine ve Mekke arasında 51 menzil dile getirmiş. Böylece toplamda 97 menzilin sosyal ve coğrafi özellikleri anlatılırken bize Mustafa Çelik de yukarıdaki şiirinde hacıların gürül gürül çağlayarak, bayırlardan, dağlardan tavaf için kopup geldiğini hatırlatıyor.
Hangi yüzyılda yazılırsa yazılsın, Hacc’ın, genel olarak çok etkileyici canlı, diri ve toplumsal bir akışı olduğu hatırat, seyahatname ve şiirlerde son derece açık bir şekilde ifade edilmiştir.
İşte Şair Çelik’in beş dörtlükten oluşan Naz Duruşu’nun son dörtlüğünde, yani, “Naz Makamı’nın” duruşunda kendi nefsine seslenişindeki o canlılık:
gafil avlandın asla gelmez sandın
mevsimi gelmiş de geçmiş feryadın
üst üste koydun böldün çarptın topladın
ey mustafa bir dirhem etmez imiş hasılatın
Veda Duruşu’nda ise iç içe girmiş dünya, hayat, ölüm, gözyaşı, pişmanlık, ağlayış gibi metaforlar canlı birer organlar haline dönüşüyor ve Şair şiirini dostlarına bir vasiyetle bitiriyor:
vasiyetim budur dostlara / yakarmaktan morarmış
bir çift dudağın arasına / çok görmesinler / gömsünler beni
Sanat ve edebiyatımızın Hacc’la ilgili sayılı eserleri arasına gireceğine inandığım bu muhteşem yapıt, şairimizin Birinci Dönüş’te dile getirdiği ve kapak arkasına aldığı şu mısralarla yazımızı bitirelim:
geldim buradayım
işaret parmağının ucunda
sonsuz şükürler olsun
günahkar halime bakıp da
evinden dışarı atmadığına
geldim
halimden soracak olursan
bilesin iyi değilim
her şeyi görensin bilensin
yine de haber vereyim dedim
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol