Temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp tekrar gündeme gelmesi ile birlikte şu aralar hep bir ağızdan Dersim’i konuşur olduk. Ancak bu sefer merak konusu olan, acaba Atatürk’ün Dersim’e yapılan harekâtta parmağı var mı yok mu?

Şimdi Atatürk’ün parmağı var diye iddia edenlerle bu harekâtta Atatürk’ün hiçbir alakası yok diye iddia edenlerin amacı tam olarak nedir kısmını tarihle yüzleşmek isteyenlere sormak gerekir ama ondan daha önemli bir soru aklıma takılınca bu cümleyi baştan itibaren önemsiz saymaya karar verdim.

Şimdi efendim 1903-1937 yılları arasında Dersim hakkında toplam 18 adet rapor yazılmış. Aralarında “Dersim’in tırnağını sökmeli, ellerinden silahlarını almalı…” gibisinden insanlığımızı utandıracak ifadelerin kullanıldığı raporlar çoğunlukta. Hatta bir raporda Albay Hulusi Kayagil’in tarihçi Ali Kaya’nın söylediğine göre “Bize tek kelimeyle söylenen imha idi” ifadesi yer alır. Hani elbette şu kadarı bile tarihle yüzleşmeyi gerektirir ama sanki şuan tartışılanlara bakılınca aslında kazın ayağı yüzleşmede değil gibi. Sorun Dersim bahanesi ile adam asmaca oyununu ilk önce kimin bitireceği.

Malum ülkemizde ifrata ve tefrite düşmekte üstümüze yoktur. Hani Mustafa Kemal Atatürk konusunda bu özelliğimizi son derece iyi konuşturuyoruz. Belli bir kesim Atatürk’ü ilahlaştıracak düzeyde kendisine düşmanlık beslerken belli bir kesim de yine Atatürk’ü ilahlaştıracak düzeyde zat-ı muhtereme bir aşk besliyor. Kıyamet de zaten bu çekişmeden kopuyor. Karşılıklı olarak putlar yıkılmaya çalışılıyor ama kimse yorganın gittiğinin kavganın da çoktan bittiğinin farkında değil.

Türkiye değişiyor ve bu değişimi başımızı Dersim’e çevirerek göremeyiz. Hani geçenlerde tek partili rejimin ne anlama geleceğini artık ilkokul talebesi bile bilirken Atatürk diktatör müydü yoksa değil miydi gibisinden tartışma çıkardılar. İşte şimdi de Dersim’e yapılan kanlı harekât planında Atatürk’ün imzasının olmaması gibi bir durum imkansızken acaba Atatürk o sıralar hasta yatağındaydı da durumun tam bilincinde miydi yoksa değil miydi gibisinden sakalı mı kessek yoksa bıyığı mı kessek diye tartışıp duruyorlar. Tamam, siz kocaman beyefendiler bunu tartışa durun da bu ülkenin geçmişinin de geleceğinin de asıl sahibi ve kurucusu olan bizlerden biri olarak ilk başta aklıma takılan soruyu sormadan duramayacağım: Peki ne olacak bu Doğu’nun hali?

Hani diyorum Dersim’e ödeyecek bir borcumuz varsa geçmişten özür dilemek yerine gelecekte özür dilemeyecek adımlar atsak da Anıtkabir’de yatan merhumu da yattığı yerde rahat bıraksak.

Kısa tarihimden bir anı:

Bir gün üniversitede dersin başlamasını beklerken arkadaşlardan biri kulağıma doğru eğilip “Biliyor musun 23 Nisan’da Atatürk için Kuran-ı Kerim okuyacaklarmış” diyerek nasıl dehşete kapıldığını ifade etmişti. Ben de “O da insan mutlaka duaya ihtiyacı vardır” demiştim de arkadaşın dehşetini iyice artırmıştım. Şimdi böyle bir zihniyetten geleceği düşünme zihniyetine nasıl geçilir bilmem ama şu Dersim meselesi yerine güncel konumuz olan Kürt meselesine baksak diyorum.

Figen Aypek - Haber 7
faypek@hotmail.com