Arınç’ı önce yeren sonra öven iki yazar
- GİRİŞ06.05.2009 12:01
- GÜNCELLEME06.05.2009 12:01
Bülent Arınç, başbakan yardımcısı olunca zamanında Arınç’a ağzına geleni söyleyenler şimdi “Aslında Arınç düzgün bir insandır, dobradır, ağabeylik makamına yakışan bir isimdir” demeye başladı..
Bu minvalde ya da bu mealde yazanlardan biri Ertuğrul Özkök, diğeri ise Ahmet Hakan’dı..
Özkök geçen hafta, Hakan ise dün işte bu “dönüşü” gösteren birer yazı yazdılar..
Özellikle Hakan dünkü yazısında Arınç ile ilgili önceden yazmış olduğu yazıyı “revize” etme, “tashih” etme ihtiyacını duydu..
Oysa Arınç her zamanki Arınç’tı; ne düşüncelerinde ne de üslubunda bir değişiklik vardı..
Kaldı ki bana göre üslubunda da düşüncelerinde de bir problem yoktu..
Problem, birilerinin yaklaşımında idi.. Dolayısıyla geçmişte yazılanları revize etmek için hiçbir sebep yoktur..
O yüzden ben bugünkü yazımda “Geçmişte Arınç’la ilgili şöyle düşünüyordum ama şimdi revizyona gidiyorum” demek yerine “Arınç’la ilgili geçmişte de şimdi de aynı kanaati taşıyorum” demek için iki yıl önce Yeni Şafak’ta yazdığım bir yazıyı aynen aktaracağım.
Yani “biz ne dediysek o..”!
Hani Temel’e sormuşlar: “Kaç yaşındasın?”. Temel cevap vermiş: “40 yaşımdayım”. Aradan tam bir yıl geçtikten sonra arkadaşı tekrar Temel’e sormuş:”Kaç yaşındasın?”. Temel “40 yaşımdayım” diye cevap vermiş..
Arkadaşı “Kardeşim geçen yıl sordum yine 40 yaşımdayım dedin, bu nasıl bir iştir?”
Temel istifini bozmadan cevap vermiş: “Bizde alavere dalavere yoktur. Biz yıllar geçse de ne dediysek o.. Kıvırmayız..”!
Evet işte revizyona ihtiyaç duymadığım o yazı:
Millet ağustos ayında deniz kenarındaki kabine girip soyunurken, bazıları kabineye kimin girip girmeyeceğine dair müneccimliğe soyunuyor.
Tamam soyunsunlar da ortada “çıplak” bir gerçek var; o da bazılarının Bülent Arınç'a “giydirme” merakıdır.
Örneğin deniliyor ki: “Bülent Arınç Sezer'e sunulan ilk listede yoktu. Çünkü Arınç MGK'da temsil edilen bir bakanlığa atanmayı istiyor. Erdoğan’ın ise buna yanaşmadığı anlaşılıyor.”
Peki değerli müneccim ve medyum kardeşlerim; Siz Erdoğan'ın cebini mi yokladınız yoksa cebini mi aradınız?”
Erdoğan'ın cebi ne zamandan beri “kapsama alanına” girdi? Yoksa ortada bir “mesaj” mı var?!
Belki de “Darbe” yazıp “22 07 2007”ye yolladınız, bilmiyorum!
Keza, Arınç'ın MGK'da temsil edilen bir bakanlığa talip olduğunu nereden biliyorsunuz?
“Arınç, adalet bakanlığını istiyormuş”.. Bunun göstergesi de Arınç'ın “Ben iyi bir ceza avukatıyım” demesiymiş..
Peki Arınç kalkıp “Benim edebiyatım iyidir” demiş olsaydı kendisinin milli eğitim bakanlığını arzu ettiğini mi iddia edecektik?
Kaldı ki hangi demokratik bir devlette MGK'da temsil edilmek bu kadar ciddi bir kriz sebebi oluşturuyor?
Diyelim ki Arınç, MGK'da temsil edilen bir bakanlığa, örneğin adalet bakanlığına atanmak istiyor..
Bu durumda “Arınç TBMM Başkanı olabilir ama MGK'dan içeri bile giremez” demek TBMM'ye, dolayısıyla milli iradeyi ifsat etmek demek değil midir?
Bu şuna benzemiyor mu? Örneğin Ahmet oğlu Mehmet, Koç Holding'e yönetim kurulu başkanı olabilir ama bu holdinge bağlı şirketlerden biri olan Arçelik'in yıllık tanıtım toplantısına katılamaz.
Bu, bu demek değil midir?
Erdoğan'ın Sezer'e sunduğu listede Arınç yer alıyor muydu bilmiyorum, çünkü bilemiyorum, çünkü bunu bilmemin mümkün olmadığını biliyorum..
Ama diyelim ki listede Arınç'ın olmadığı ihsas edildi.. Memleketi, aldığı meşruiyet ve hukuksal zeminden hareketle Tayyip Erdoğan yönetmiyor mu?
Erdoğan bir genel yayın yönetmenine telefon açıp “Gazeteye büyük yazar al” diyor mu?!
Ama siz kalkıyor MGK'ya karşı olanları “ordu karşıtı”, YÖK'e karşı olanları “bilim karşıtı” diye sıfatlandırmayı marifet addediyorsunuz.
Allah bilir, bazı basın mensuplarının yazılarına eleştiri getirdiğim diye belki de beni “basın düşmanı” ilan edeceksiniz..
Oysa ben sizin niye düşmanınız olayım?
Dost başa düşman ayağa bakar derler ya..
Ben sizin ayağınıza mı bakıyorum?
Hayır,.. Sadece, ayak yaptı mı yapmadı mı diye direkt kafa yapınıza bakıyorum!
FİKRİ AKYÜZ / Takvim
fikri.akyuz@takvim.com.tr
Yorumlar5