Hürriyet bir zamanlar din iman satardı!

  • GİRİŞ11.09.2009 10:05
  • GÜNCELLEME11.09.2009 10:05

Bir ara vapurda iki kişinin konuşmasına tanık olmuştum. Biri diğerine diyordu ki: 

 

“Yav şu Muhittin denilen adam var ya.. Herife ‘selamünaleyküm’ dedim.. Herif bu selamıma haşa huzurdan utanmadan ‘merhaba’ diye karşılık verdi..”

 

Evet ben de Haber 7’deki bu ilk yazıma “merhaba” diyerek başlayacaktım ama bazıları selamı sabahı keser diye vazgeçtim. 

 

Ama sonradan düşündüm ki “merhaba” diye başlamamda bir sakınca yok. 

 

Zira selamünaleyküm diyen olmadığı için “merhaba” demek, tek başına mahzurlu değil..

Evet Haber 7’nin sayın okurları.. Merhaba..

 

(Bakınız buna da kızan olursa kalkıp yarınki yazıma Bağdat caddesinin tiki kızlarının söylediği tarzda “mieraabaaa” ya da aynı kız türünün twitter’da yazdığı tarzda “mrb” diye başlarım!)

 

İşin bu giriş kısmını sağ salim tamamladıktan sonra şimdi gelelim yazının gelişme kısmına…

 

Tabii giriş bölümünün bu kadar berbat olması nedeniyle “Bu adamın girişi sakat, adamda bir gelişme de yok zaten, girişi böyle olanın çıkışını vermek farz oldu” denilmesi ihtimaline de elbette hazırım!

 

Şimdi gelişmelerle karşınızdayım. Biliyorsunuz, bizim medyada özellikle son günlerde olağanüstü bir hareketlilik baş gösteriyor. 

 

Şu hareketliliğe bir bakar mısınız? Örneğin, Doğan Grubu’na 3 milyar 755 milyon lira ceza kesildi.

 

Bundan daha olağanüstü bir hareketlilik ise Takvim gazetesinde yaşandı. 

 

Ve evet evet sayın okurlar, demokrasi hareketinin mümtaz ve müstesna mensubu Fikri Akyüz Takvim’e hareket çekerek medyada yeni bir hareketliliğin yaşanmasına vesile oldu(!)

 

Bunun yanında medyada bir takım polemikler de yaşandı, yaşanıyor.. 

 

Örneğin Bekir Coşkun Habertürk’le anlaştı, üstelik iyi bir transfer bedeli ve iyi bir ücretle.. 

 

Ücret deyince aklıma geldi.. Benim tanıdığım bir kişi var; bu kişinin “dini imanı” paradır. 

 

Dini imanı para olan ve bu yüzden insanı dinden imandan çıkaran bu kişi “Paranın dini imanı olmaz” diyerek din ve iman satıyor, üstelik iyi para kazanıyor. 

 

(Diyeceksiniz ki: “Sayın yazar bu adamın ‘dini imanı paradır’ diyorsunuz, demek ki bu adam para kavramına din-iman olarak bakıyor.. Diğer taraftan ise diyorsunuz ki: ‘Bu adam din iman satıp para kazanıyor’. Dini imanı para ise, demek ki para satıp para kazanıyor. Böylece adam din iman satıyor olmakla aynı zamanda din ve iman da kazanmış olmuyor mu?” Cevap: Bu sorunun cevabını dinime imanıma bilmiyorum!)

 

Evet Bekir Coşkun’un bu kişiden farkı şu: Bu kişi din iman satıp para kazanıyor.. 

 

Coşkun ise, her 100 yazısının 95’nde din ve iman sözcükleri geçtiği için bu sözcükleri satarak geçimini kazanıyor, daha doğrusu geçinip gidiyor, gideceği yere de gidiyor ve ortalıkta iyi yazar diye geçiniyor.. 

 

Coşkun’un bir özelliği daha vardır.. Coşkun, Cunta adası diye bir ada olmadığı için bu isme en yakın isim olan Cunda adasında yaşar. 

 

Hem marangozluğa meraklı bir kişi olduğu için hem de cunta sözcüğünü hatırlattığı için en çok “sunta”yı sever.. 

 

Suntayı hızar makinesinde keserken çıkan talaşları ise harf haline getirip köşesine serpiştirir ve ortaya “odun gibi” bir yazı çıkarma mahareti sergiler..

 

Evet yazının buraya kadar olan kısmını özellikle “odun” lafına getirmek için yazdım..

 

Odundan bakın lafı nereye getireceğim.. Sevdiğim bir laf vardır, “Ormandaki ağacı kesen baltanın sapı olmayın” diye..

 

Bugün mademki konumuz medya, işte medyada ne yazık ki bazı “sap”lar vardır..

 

Bunlardan bazıları bir baltaya sap olamamıştır bazıları ise baltaya sap olmuşlardır ama o baltanın odunun hammaddesi olan ağacı doğradığının farkında bile değildirler. 

 

Örneğin Sevilay Yükselir geçenlerde Soner Yalçın ve Oray Eğin’i eleştirdi.. Cevap ise gecikmedi ve Yükselir’in kocasının kömürcü olduğu “faş” edildi..

 

Aynı kişiler Ekrem Dumanlı’dan bahsettiklerinde ise Dumanlı’nın dershane hocası olduğunu yazarak güya aşağıladıklarını zannettiler..

 

Oysa bu eleştirileri yapanlardan birinin babası oto tamircisi idi.. Oto tamirciliği elbette ayıp bir şey değildi; ayıp olan şuydu: Oto tamircisinin oğlu olan Oray Eğin babasının oto tamircisi olduğunu saklayarak sanki Edinburg Dükü’nün oğluymuş gibi bir hava estirdi..

 

Bu isimleri somut örnekler olduğu için seçtim elbette.. Hatta babası oto tamircisi olan Eğin’in ya da babası köyde yaşayan Soner Yalçın’ın öyle ya da böyle bugün toplumda önemli bir başarı yakaladığını da söyleyebiliriz..

 

Neticede benim babam da bir nalburdu.. İlkokula gitmemişti, okuma yazmayı askerde iken öğrenmişti.. Annem ise hala okuma yazma bile bilmez.. 

 

Evimize 17 yaşıma kadar Kuran-ı Kerim ve ders kitapları dışında bir tek evet bir tek kitap bile girmemişti.. Çünkü ne kitap okuyabilen bir ailem vardı ne de okumam için ailemin kitap alacağı parası vardı..

 

Sonra ne oldu? Şu oldu: İstanbul Hukuk Fakültesi’ne başladığım aylardan itibaren düzenli olarak aldığım ve bugün çalışma odamın dört bir tarafını kaplayan kitapları okudum ve o okuduğum kitaplardan öğrendiklerimle bugün hasbelkader bir şeyler yazabiliyorum..

 

Anne babamın eğitiminin olmayışından ve İstanbul’un kenar bir semtinde büyümüş olmamdan dolayı ne utanç duydum ne de bugün bulunduğum yer her neresi ise oraya geldiğim için gurur duydum.

 

Şu bir hakikat ki, Mehmet Barlas gibi birkaç kişi hariç tutulmak kaydıyla bazı elit ailelerde büyüyüp de kenar semtte oturanlara hakaret etmeyi marifet addeden medya mensupları da var.. 

 

Kenar semtten gelip de bugün geldiği yeri beyan etmekten utanan birtakım omurgasız insanlar da var..

 

Yukarda “utanç da duymuyorum gurur da..” demiştim ya..

 

Bir şeyden gurur duyduğumu ise yüksek sesle dillendirebilirim.. O da şudur:

 

Tek katlı bir evde bir kömür sobamız vardı.. O evde o yıllarda ilkokula giden ama sonra Çapa Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitiren kardeşim, bugün başarılı bir işadamı olan ağabeyim ve kız kardeşimle birlikte sobalı bir odada aynı ortamda oturduğumda gürültüden ders çalışamazdım.

 

Ders çalışmak için diğer soğuk odaya giderdim.. İşte annem o soğuk odadaki yorganın içine sobada ısıttığı iki adet tuğla koyardı..

 

İşte o iki tuğla var ya o iki tuğla.. Annemin kucağı kadar sıcak, bir kuş tüyü kadar yumuşak olan o iki tuğla bugün evimin başköşesinde bir şeref beratı, bir haysiyet abidesi olarak duruyor..

 

Fikri AKYÜZ – Haber 7
fikriakyuz99@gmail.com

Yorumlar97

  • Mutlu Can 14 yıl önce Şikayet Et
    Ben de Geldim... Ben arkadaşlar gibi hoş geldin diyemiyeceğim zira uzun bir aradan sonra nete girip yazılarınızı topluca okumak istediğimde köşenizde sizi bulamadım.Aramalarım sonucu buralara kadar gelip yazılarınızı bundan sonra buradan okumak için buraya üye oldum.Bu sebeptendir ki sizden sonra geldiğimden; HOŞGELDİN değil, HOŞGELDİM diyorum 
    Cevapla
  • ben gül 14 yıl önce Şikayet Et
    muhteşemsin fikri abı. şirnaktan sana selam olsun fikri abı,seni seviyoruz destekliyoruz sen ancak bunların hakında gelirsin,ben 1 yıl önce bir proğramda seni izledim cumhuriyet yazarı deniz somu nasıl yerin dibine batırdığına şahit oldum ondan sonra gün begün seni okudum seni takip ettim süpersin fikri abı allah yardımcın olsun.........
    Cevapla
  • durmuş derebağ 14 yıl önce Şikayet Et
    aleykümselam.kardeşim. aramıza hoş geldin fikri kardeşim sobalı evde büyümeninduman içinde öksürerek ders çalişmanın.nedemek olduğunu biliriz mazisini unutmadan..yazana saygımız sonsuz.{allah.cc.] yardımcın olsun
    Cevapla
  • Hayati Kahveci 14 yıl önce Şikayet Et
    Merhaba. hoşgeldiniz...safalar getirdiniz...
    Cevapla
  • mehmet yıldırım 14 yıl önce Şikayet Et
    . merhaba, ve de hoşgeldin...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat