Sabah’tan Mahmut Övür’ün geçtiğimiz Perşembe günkü yazısının bu kadar az gündem olması pek şaşırtıcı. Oysa yer yerinden oynamalıydı.

İstanbul Emniyetinde herkes bir skandalı konuşuyor.

Adamın biri…

Pardon adamın biri değil…

Zengin adamın biri… Kripto piyasasından, dereden tepeden servet yapmış “adamın” (!) biri….

İstanbul  Maslak’taki bir ara sokaktan kokain satın alıyor..

Yanında mesleği “avukatlık” olan bir kadın var…

Beraberce adamın lüks bir rezidanstaki evine gidiyorlar.

O dairede her ne oluyorsa kadın avukat fenalaşıyor.. Hastaneye kaldırılıyor. Komaya giriyor ve -söylendiğine göre- beyin ölümü gerçekleşiyor. Yani ölüyor!

Peki, bu zengin “adama” ne oluyor dersiniz? Polis, ifadesini alıp bırakıyor…

İfade de ifade ha! Olayları, “Pizza yiyorduk fenalaştı” der gibi anlatıyor. Adeta ölen kadını suçluyor!

Ve bu ifadeye ikna olan bazı yetkililer, “tamam beyefendi gidebilirsiniz” diyor!

Normal koşullar altında ağır cezalık soruşturma başlatılması gerekiyorken… Zengin adam için görünmez bir el devreye giriyor ve  “olur böyle küçük kazalar” denilip serbest bırakılıyor!

Mahmut Övür, “olayın haber yapılmaması için ünlü bazı siyasetçiler devreye girdi” diyor. Adamın emniyetten elini kolunu sallayarak çıkması için de aynı kişiler mi devreye girdi bilmiyoruz!

Ölen kadın Ankaralı bir avukat. Bir sosyal medya uygulaması üzerinden tanışmışlar. Hızlı gelişen bir “arkadaşlık ilişkisi”, beraber kokain partisi yapacak noktaya kadar gelmiş. Kim kime uyuşturucu tedarik etmiş, kim kimi tuzağa sürüklemiş tam bilmiyoruz, ama sonunda “zengin adamla irtibat kuran” kadının öldüğünü, zengin adamın da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ettiğini biliyoruz.

Gelelim bu “adamın” kimliğine… 

Fatih Altaylı’nın arkasındaki isimden söz ediyoruz. Ağır suç şüphesi ile soruşturulması gereken kokain dosyasının faili, sadece Altaylı’nın değil, Şule Aydın, Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Timur Soykan ve Barış Terkoğlu’nun arkasındaki isim: Kripto şirketi sahibi Gökalp İçer!

İçer, sözde muhalif özde tetikçi İmamoğlu medyasının bir numaralı sponsoru.

Korkunç bir olayın tam ortasında duruyor. Ama elini kolunu sallayarak karakoldan dışarı çıkıyor.

Daha ilginç olanı, sabahtan akşama kadar millete namus pazarlayan bu “gazeteciler”, patronlarının karıştığı olaya dair tek kelime etmiyorlar!

Lafa gelince temiz toplum, kadın hakları vesaire… Ama gerçekte pisliğin her türlüsüne göz yummaya hazırlar, yeter ki kendi paylarını alsınlar.

Birlik olmuşlar milleti kekliyorlar.

Belli ki bürokrasinin, emniyetin, yargının içinde hala etkinler. Hala her yerde onların gemisi yürüyor. Bazen vesayetten kalma ilişkiler, bazen para, bazense daha derin daha ürkütücü ilişkiler sayesinde…

Daha ürkütücü ilişki ne olabilir diye mi soruyorsunuz?.....

Olayların merkezindeki şaibeli isim Gökalp İçer’in  -bir zamanlar bir Harp Okulu öğrencisi olduğunu da aklınızda tutarak- kolundaki İsrail bayrağı / Davut Yıldızı dövmesine bakın… ve öyle yorumlayın.

BU YANGINLAR NORMAL DEĞİL

Türkiye, bugüne dek görmediği ölçüde büyük ve çok sayıda orman yangını ile karşı karşıya.

Önce İzmir’di. Şimdi Bilecik, Sakarya, Eskişehir ve Bursa…

Haftalardır cayır cayır yanıyoruz. Ekonomik kaybımız, tabiat kaybımız bir yana, tam on şehit verdik. Aslan gibi on evladımız yangınlar ile mücadele ederken kendilerini feda ettiler

Yangınları yerleşim yerlerini, köyleri, kentleri, sanayi bölgelerini tehdit ediyor.

“Sebep yaz sıcakları” deniyor. Ama insan düşünmeden edemiyor, “eskiden yaz sıcağı olmuyor muydu?” diye….

Sabotaj bir ihtimal. Ama aynı anda ABD’de İtalya’da, Yunanistan’da da çok sayıda yangın oluyor.

Peki ya onlarda da sabotaj oluyorsa?

Öyle ya, sabotaj deyince aklımıza hemen olağan şüpheli PKK geliyor. Ama illa PKK yapacak diye bir kaide yok ki…

Ya bu işlerine arkasında çok daha gelişkin, uluslararası bir örgüt varsa?

Haşmet Babaoğlu, TIME dergisinin 2023 tarihli bir kapağını paylaştı. “İklim her şeydir” diyor ve dünya genelinde orman yangınlarını resmediyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi!

Üzerinden 5 yıl geçmiş olmasına rağmen pandeminin gerçekte ne olduğunu hala çözebilmiş değiliz. Virüs nasıl çıktı? Nasıl yayıldı? Aşılar ne kadar gerekliydi? Kapanma zorunlu muydu? Ve hepsinden önemlisi, tüm bunların sonuçları ne oldu?

Pandemi, tüm dünyada milyarlarca insanı yepyeni normlara ve bambaşka bir yaşam tarzına ikna etti, öyle değil mi? Pandemiden önce de aynı Amerikan dergileri “salgın” kapakları yapmıştı. Ve ne diyorlarsa öyle oldu….

Belki de pandemi sonrasında insanlığı başka bir şeyle test etmek istiyorlardır kim bilir?

Belki de insanlık iklim üzerinden bir şeylere ikna edilmek isteniyordur….

Olur mu öyle şey demeyin… Küreselcilerin, siyonistlerin dahil olduğu her denklem, akıl almaz senaryolara evrilebilir.

GÜÇLÜ DEVLET

Pandemi, güçlü ulus devletin önemini ortaya çıkardı. Türkiye, başarılı bir sınav verdi çünkü sınırlarını koruyabilen güçlü bir devlet mekanizmasına ve yeterli bir sağlık altyapısına sahipti. İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerin halkları korkunç şeyler yaşadılar.

Şimdi orman yangınları konusuna da aynı pencereden bakmak lazım. Sebebi ne olursa olsun, dünyadaki tüm uluslar bu sorun ile mücadele etmek zorunda.

Türkiye’nin de tıpkı vakti ile sağlık altyapısını güçlendirdiği gibi itfaiye altyapısını da güçlendirmesi gerekiyor. Orman yangınları için dünyanın en iyi teşkilatını kurmalıyız. Madem ki bu çağın gerçeklerinden biri yangınlardır, Türkiye bu işi de milli mesele olarak önüne alabilir.

Gaffar Yakınca / Haber7