Küreselci - millici çelişkisi gerçekten var mı?
- GİRİŞ31.07.2025 08:40
- GÜNCELLEME31.07.2025 08:40
Trump’ı ikinci başkanlık dönemine gelirken kullandığı söylem ve politika vaatleri, Amerikan Devleti içinde derin bir yarılmanın işaretlerini taşıyordu. Uzunca bir süredir Rusya/Çin - Batı ayrışmasını açıklamak için kullandığımız küreselciler - milliciler çelişkisi ABD’nin iç siyasetine sirayet etmiş gibi duruyordu. Küreselci medyanın Trump’a yönelik acımasız saldırısı, hakkında açılan sayısız dava ve suikast girişimleri bu görüşü pekiştirdi.
Sonuçta, ABD’ye dair son iki yılın analizlerinde merkezi olgu bu çelişki oldu. Meslektaşlarımızın çok önemli bir bölümü, ABD iç geriliminin üreteceği -ve politika değişimleri ile sınırlı kalmayacak- “hayırlı gelişmeleri” beklediler. Ancak, Trump’ın başkan seçildikten sonra yaptıkları bu teoriyi şüpheli hale getirdi.
Trump’ın başkanlık döneminin ilk altı ayında yaptıkları Amerikan yayılmacılığında herhangi bir gerilemeye işaret etmiyor. Ne askeri ne siyasi ne de ekonomik anlamda ABD saldırganlığı durulmuş değil, aksine İran’ı haksız biçimde bombalayan, BM’yi Gazze’nin dışına iterek Filistinlileri paralı askerlerin insafına bırakan, kafasına esen ülkeden toprak talep eden bir başkan ile karşı karşıyayız. Trump’ın Demokratlardan tek farkı bu pis işleri yaparken nezaketi dert etmemesi, daha da kaba saba davranıyor olması.
Özellikle İsrail söz konusu olduğunda, kimseler Trump’ın eline su dökemiyor. Sözde “millici” başkan, İsrail’in tüm işgal ve soykırım politikasına koşulsuz destek veriyor. Soykırımcı devleti, Amerikan yayılmacılığının bir manivelası olarak kullanmak için elinden geleni yapıyor. İşler öyle bir noktaya geldi ki Rusların, Trump ile değil “onun iplerini tutan Netanyahu ile” görüşmeyi tercih ettiği söyleniyor.
Ben, ABD’nin iç çelişkisi tezine her zaman biraz mesafeli yaklaşmıştım. Bugün haklı çıktığımı görüyorum. Şüphesiz her ülke gibi ABD’nin de iç çelişkileri var. Ama bu çelişkiler politikalara dair farklılıklardan kaynaklanıyor. Sistemin kendisini sorgulayacak bir aktör henüz çıkmış değil, bundan sonra da çıkması pek zor görünüyor.
Sistem dediğimiz, ABD’nin omurgasını oluşturan ileri-kapitalist mekanizma. Ya da tersinden, ABD, emperyalist-kapitalist sistemin omurgasını oluşturuyor.
Kapitalizmin bu en ileri safhası, muazzam bir sermaye ve teknoloji birikimini temsil ediyor. Sistemin, -çok ileri olduğu için- ayakta kalabilmesi için dünyanın geri kalanından kendisine değer transfer etmesi, yani dünyanın geri kalanını sömürmesi gerekiyor. Sermayenin neredeyse bedava olduğu merkezi kapitalist ülke, -marjinal kar hadlerinin düşmemesi için- bu fiktif parayı ihraç ederek karşılığında gerçek mal ve gerçek emek alıyor. Askeri güç ve uluslararası siyasi mekanizmalar ise bu süreçte bir tür zor aygıtı olarak kullanılıyor. Hizaya gelmeyen ülkelerin hizaya getirilmesi görevini üstleniyor. Tüm bileşenleri ile bu sömürü sistemi, emperyalizmin en basit tanımını sunuyor.
Dolayısı ise Amerikan yayılmacılığı ABD başkanlarının kişisel tercihi ile ilgili bir şey değil, sisteminin bir zorunluluğu. Başkan kim olursa olsun ABD, ayakta kalabilmek için faiz baskısı, ekonomik terör, askeri tehdit, silahlı işgal, terör vb. “ürünlerini” ihraç etmek zorunda.
Dünyada küreselcilere karşı pozisyon alan daha milli liderlerin varlığı bir gerçek. Ama Trump’ın istese bile -iç politikadaki küçük hamleler dışında- onlardan biri olabilmesi zor görünüyor.
Diriliş Postası
Yorumlar2