Türkiye’nin “Kadın Devrimi”

  • GİRİŞ07.11.2025 08:50
  • GÜNCELLEME07.11.2025 09:52

Yıllar önce Paris Le Select’te şahit olduğum tartışmalardan biri kadın hakları ile ilgili idi. Solcu Fransız, sağcı olana “feminizm ve eşitliğin sol hükümetler zamanında tartışılmaya başlandığı” söylüyordu. Sağcı olan ise “sol ancak fanteziler ile ilgilenir, kadın haklarını tesis eden De Gaulle’dür” diyordu.

Aslına bakarsanız her ikisi de haklıydı. Tartışmadıkları, ortak fikirde oldukları nokta ise “Fransa’nın kalkınması ve ilerlemesinde kadının vazgeçilmez rolü” idi. Gerçekten de İkinci Dünya Savaşından sonraki kalkınma, kadınlara eşit siyasi haklar verilmesi, ve çalışma hakları ile annelik haklarının bir arada gözetilmesi sayesinde mümkün olmuştu

 Özellikle sağ Fransız entelektüellerdeki ortak kanaat, “çocuğu yetiştiren kadın olduğuna göre toplumu iyi veya kötü yapan da kadındır, bunun için en önce kadınlarımızı yetiştirmeliyiz” şeklinde idi. Solcular ise çocuk konusuna daha az vurgu yaparak “kadınlar toplumun yarısıdır onlar olmadan hiçbir şey olmaz” diyorlardı. Sonuçta herkes aynı noktada birleşiyordu.

Kadınların başta seçme seçilme olmak üzere yasal haklarına kavuşmaları De Gaulle döneminde oldu. İşgücüne katılım, siyasi temsil gibi konular ise 70’li yıllardan itibaren gelişti. Modern Fransa, kadınların da katılımı ile, hatta daha doğrusu “kadınlar sayesinde” kuruldu.

Bizde de benzer bir şemanın işlediğini söyleyebiliriz.

Türk kadını, temel yurttaşlık haklarının önemli bölümünü Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, Atatürk döneminde aldı. Ama eğitim, iş gücüne katılım, siyasi temsil ve annelik hakları gibi konular maalesef hep eksik kaldı. Üstüne, kapitalist gelişme karşısında özel olarak korunmayan kadın, yavaş yavaş ikinci sınıf vatandaş durumuna düştü.

Bundan otuz kırk yıl öncenin Türkiye’sine TRT’nin çekim yaptığı İstanbul ve Ankara gibi şehirlerden bakarsanız pek de bir sorun görmezsiniz. Kadınlara dair gerçek sorunları görmek için, nüfusun yüzde doksanının yaşadığı taşraya ve büyük kent çeperlerine bakmak gerekir.

Yıllar boyunca buralarda kadınların payına düşen son derece keskin bir yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik ve aleni şiddettir.

Devlet sosyal politikaya sırtını dönmüştür; alt ve orta sınıfa mensup kadınlar, ailenin günlük geçim dertleri ile baş başa ve yapayalnızdır.

Aile, değerler sisteminin zemini ve kalkınmanın bir çekirdeği olarak değil,  yönetilmesi gereken bir “nüfus sorunu” olarak ele alınmaktadır.

Kız çocuklarına yönelik şiddet ve baskı neredeyse hiç sorgulanmamakta, aile içi şiddet ise “şiddetten” bile sayılmamaktadır.

Kasaba ve köylerde kız çocuklarının okula yollanmaması yetmezmiş gibi bir de milyonlarca genç kız, sırf başörtüleri yüzünden eğitim hakkından mahrum bırakılmıştır.

Anadolu’nun pek çok yerinde başlık parası, berdel gibi ilk çağ uygulamaları hala devam etmekte, devlet sadece bunları değil, çocuk evliliklerini de görmezden gelmektedir.

Eğitim almayan, yoksulluktan beli bükülmüş, şiddet riski altında yaşayan kadın nasıl özgürleşsin? Nasıl çalışsın? Nasıl girişimci olsun? Nasıl siyaset yapsın?

Nitekim hiçbiri gerçekleşmiyor, Türkiye’de kadınların sadece %10 kadarı yaşama eşit ekonomik koşullarda dahil olabiliyordu.

Özetle, kağıt üzerinde medeni haklara sahip olan Türk kadını, pratikte “medeniyetin” eşit haklara sahip bir parçası olamıyordu.

Türkiye’de de işler Fransa’dakine bezer şekilde ilerledi. Fransa’da 1970’lerde sol hükümetler tarafından yapılan bizde 2003’ten sonra Ak Parti eli ile yapıldı.

Bu dönemdeki rakamlar gerçekten etkileyici….

2011’de kadınları ortalama eğitim süresi 6.4 yıl iken 2024’te 8.6’ya çıkmış.

En az bir eğitim düzeyini tamamlayan kadınların oranı 2008-23 arasında %67’den %87’ye yükselmiş.

Aynı dönemde, üniversite mezunu kadınların oranı %7.6’dan 23.8’e çıkmış.

Kadınların işgücüne katılım oranında da benzer bir gelişme var. 2000’lerin başında %20’lerde iken 2024’te %37’ye tırmanmış. Kadınların durumuna dair başka alanlardan başka rakamlar da alabiliriz. Hepsinde kadınların sosyal durumunun ilerlediği görülür.

Bu rakamları yirmi yılı aşkın politikanın sonuçları olarak okumak lazım. 2003’ten bugüne uygulanan politika, ortaya bambaşka bir kadın profili çıkardı. Artık kadınlar hayatın her alanında daha görünür ve daha güçlüler. Aile de eskiye göre çok daha iyi yöntemler ile korunuyor.

Ancak yeterli değil….

Çünkü önümüzde Türkiye Yüzyılı hedefleri var. Bu hedeflere ulaşmanın tek yolu kadının ekonomideki ve siyasetteki varlığını artırmak. Türkiye’nin hem daha çok kadın çalışana hem de daha çok kadın patrona ve yöneticiye ihtiyacı var. Üstelik bu insanların aynı zamanda çocuk büyüten anneler de olması gerekiyor.

Mümkün mü? Bence mümkün…. Şayet sistem olarak kadınlarımızı paçalarından çekmeyi bırakıp önlerini açmayı, destek olmayı becerirsek.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2024 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı ile “Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı” adlı belgeyi devreye aldı. 2028’e kadar yapılacakları içeren bu belge, tarihi nitelikte bir rehber. Başarılı olursa, sadece kadınların değil tüm Türkiye’nin kaderi değişir.

Bakanlık, eylem planı çerçevesinde iş birlikleri kuruyor. Geçtiğimiz Perşembe günü de seyahat acentelerinin meslek örgütü TÜRSAB ile bir protokol imzaladılar. Ankara’daki imza törenine katılma imkanım oldu. TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya da Bakan Mahinur Özdemir Göktaş da imzalanan protokolden çok umutluydular.

Bakan Özdemir Göktaş’ın aktardığına göre bu basit bir işbirliği belgesi değil, binlerce kadının turizm alanında eğitilmesini ve iş bulmasını sağlayacak bir inisiyatif. Tüm kadınlara ama özellikle de kurum bakımında veya koruyucu aile yanında bulunan gençlere yepyeni bir fırsat penceresi açacak.

Güzel havadisleri severim. Memleketimizin kadınlarına ve çocuklarına dair güzel havadisleri ise daha çok severim. Bu da işte öyle bir haber.

Devlet bazı imkanlar sağlamakta, TÜRSAB da işi bitirmekte kararlı. Bizim de tek arzumuz daha çok kadını, ama özellikle de koruma altındaki kardeşlerimizi kendi ekmeğini kazanırken görebilmek. Çünkü biliyoruz ki onların emeği olmadan uygar ve müreffeh Türkiye hedefine ulaşamayız.

Gaffar Yakınca / Haber7

Yorumlar7

  • Ahmet Ufuk 10 saat önce Şikayet Et
    Usta bu kadın hakları ve pozitif ayrımcılık meselesinin bir de istismar ve şımarıklık boyutu var. İzmir kadın - erkek ayrımını aşmış bir şehir, ayrım erkeğin ömür boyu nafaka ödemesi,yan yana büyümüş iki gençten erkek olanın üniversite bitince 6 ay silah altına alınması yada 1ay silah altı 230 bin lira ödeme zorunluluğu. İş konusunda kadın önceliği,kadının beyanı esastır saçmalığı .
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Misafir 14 saat önce Şikayet Et
    Evlenmek nasıl doğalsa anlaşamayıp boşanmak da o kadar doğaldır boşanan erkeklerin Nafaka yüzünden hayatı bitiyor iki de bir de Nafaka artırım davaları erkekleri artık canından bezdirdi acilen Ömür boyu Nafaka kaldırılmalıdır zaman kaybetmeden yoksa daha çok görürüz cinnet geçiren erkekleri ve sonuçları da çok ağır oluyor maalesef
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Kaan 17 saat önce Şikayet Et
    Ellerinize sağlık
    Cevapla Toplam 3 beğeni
  • Misafir 19 saat önce Şikayet Et
    Boşanmalarda ömür boyu nafaka olmamalıdır Nafaka almak için boşanmalar artıyor evlen boşan emekli olmuş gibi ömür boyu maaş al bu haramdır
    Cevapla Toplam 12 beğeni
  • Karakli 20 saat önce Şikayet Et
    Verilen haklar doğru ve yerinde ,ancak suistimalleri engelleyici tedbirlerde gerekli
    Cevapla Toplam 8 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat