Mafya değil, aile işletmesi
- GİRİŞ19.11.2025 08:57
- GÜNCELLEME19.11.2025 08:57
Son yazımızda yeme-içme ve turizm sektöründeki mafyalaşmaya parmak basmıştık. Meğer parmağı bastığımız yerde patlamaya hazır bir cerahat varmış!
Abartmadan söylüyorum, onlarca değil yüzlerce mesaj aldım. Kafeler, lokantalar, eğlence yerleri, oteller, plajlar… Türlü çeşitli mafyavari adamların kontrolünde. Seyyar satıcı tezgahlarında bile mafya var.
Özellikle sektör çalışanlarından gelen mesajların her biri ayrı bir araştırma konusu olur. Her fırsatta zenginliği ile övündüğümüz mutfağımız, dillere destan misafirperverliğimiz yarı-kriminal şebekelerin yağması altında.
Çıkar birlikteliği ile kurulan bu organizasyonlar, daha ziyade hemşeri bağları üzerinde yükseliyor. Aynı memleketten veya aynı aileden/aşiretten gelen tipler belirli bölgeler veya belirli sektörleri parselliyor. Oraya bir “yabancının” girmesinin imkanı ihtimali yok.
Çünkü bu şebekeler hem tedarik zincirinde hem de perakende satış noktalarında tek hakim konumunda. Başka biri girmeye kalktığında ticari olarak aşılmaz engeller ile karşılaşıyor. Diyelim ki bu engelleri aştı; bu sefer tehdit, haraç, kaba kuvvet devreye giriyor!
Tüm bunlardan öte, mafyanın elinde hepsinden daha kuvvetli bir silah var: siyaset.
İzmir’den yazan bir okuyucum “Ege’deki belediye meclislerinde beldenin yerlisi olan üyelerin oranı nedir hiç baktınız mı?” diye soruyor.
Siyasete sızan mafya şöyle çalışıyor: Belediye başkanı genellikle beldenin yerlisi oluyor. Ama geri kalan yöneticiler, hemşeri gruplarına ve çıkar şebekelerine göre belirleniyor.
Türk turizminin içinde debelenip durduğu çukur işte böyle bir şey. Misal, Kuşadası’nı, Didim’i, Marmaris’i, Bodrum’u orayla hiç ilgisi olmayan, en çok yirmi otuz yıl önce gelip yerleşmiş bir grup adam yönetiyor.
“Yönetiyor” dediğimize bakmayın canım, düpedüz yağmalıyor. Küçükkuyu’dan Fethiye’ye kadar Ege sahilleri beton bir duvarı andırıyor. O beton duvarın en “kaymaklı” yerleri aynı türden adamların elinde pahalı lokantalara, kazıkçı kahvelere, ne idiği belirsiz otellere ve paralı plajlara dönüşüyor.
Ege’deki durumun bir benzeri İstanbul’un İzmir’in Antalya’nın rantı yüksek yerlerinde yaşanıyor. Türkiye’nin en güzel kentleri vurgun şebekelerinin kar hırsına kurban ediliyor. Belediyelerimiz, hizmet kurumları olmaktan çıkıp rantı bölüştüren yapılar haline gelmiş durumda.
MAFYA - AİLE FARKI
Yunanistan’a gidenlerin oranın lokantalarını, kahvelerini, pansiyonlarını övdüğünü görüyorsunuz ya hani, şaşırmayın. Gerçekten de bizden daha iyi durumdalar. Hem fiyatları daha uygun hem hizmet kaliteleri bizden yukarıda.
Sebebi bizden daha iyi yemeklere sahip olmaları mı dersiniz? Kesinlikle hayır. Yunan’ın yemekleri bizim mutfak zenginliğimizin yanından geçemez. Yunan’ın baklava diye, imam bayıldı siye sattığı beceriksiz kopyaları görseniz gülmekten karnınız ağrır. Ama sorun şu ki onların üç kuşaktır süren aile işletmelerinin karşısında bizim daha dün kurulmuş mafya mekanlarımız var!
Namusu ile para kazanan gerçek bir ailenin mafyadan farkı nedir anlatmaya gerek var mı?
Çok şey söylenebilir ama şunu bilmek bile yeter: Aile, geleceğini kurmaya, çocuklarına güzel bir öykü bırakmaya çalışır. Mafyanın amacı ise kısa yoldan vurgun yapmaktır. Hangisi daha iyi hizmet üretir, hangisi ülkesine daha faydalıdır, hangisi daha kalıcı olur…? Varın siz karar verin.
Peki kentlerimizin, beldelerimizin bu şebekelerden kurtarılması mümkün mü dersiniz?
Doğrusu, akıllıca yöntemler kullanmak kaydı ile mümkündür.
Suç ile mücadele bir noktaya kadar sonuç verir. Çünkü bu şebekeler, genellikle kanunun gri alanlarını kendi lehlerine kullanarak büyürler. Açık açık suç işledikleri nadiren görülür, en iyi özellikleri “işi kitabına uydurmaktır”.
Bunun için olayın köküne inmek daha doğru sonuç verebilir. Köküne, yani paraya.
Mafya sadece yüksek karın, yüksek rantın olduğu yere gelir. Biz yeme içme ve turizm sektörlerini kısa yoldan köşe dönülecek alanlar olmaktan çıkarırsak mafyanın oluşumunu da engelleriz.
Turistik bir yerde lokanta açıp iki sezonda milyonlar kazanan vurguncunun hikayesinin yerine rızkı ve değerleri için çalışan esnaf ailesinin öyküsünü koyabildiğimiz gün sosyal yaşamımızda bambaşka bir sayfa açabiliriz.
Yorumlar21
-
Hayrettin Uslu
1 saat önce
Şikayet Et
Tebrikler Gaffar Bey. Harika tespitler.
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
-
FERYAT
1 saat önce
Şikayet Et
Tespitler için teşekkürler.
Eline kalemine yüreğine sağlık.
Vesselam.
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
TÜRK
1 saat önce
Şikayet Et
Bu yeni değil yıllardır var ama dile getirdiğiniz içinde ayrıca teşekkür ediyorum. Bende yıllar önce Antalya Side de bir otelde çalışıyordum otel in yanında su sporları işleten bir firma vardı mafyalar oralara kadar el atmışlardı. Devlet ime güveniyorum sonuna kadar bu rantçılara fırsat vermeyecektir.
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
Misafir
1 saat önce
Şikayet Et
Ülkemiz perakende market sektöründe "KOOP" zincilrleri, gerekli ve mantıklı bir alternatif oluşturuyor. Bu örneğin bir benzeri Bakanlıklarımızın denetiminde. Gıda ve Lokantalar Kooparatifleri Birlikleri kurulmasıdır. Yeterlilikleri sağlayan ve üye olan esnafa, yer tanzimi, alt yapı ve diğer destekler verilir. Hatta bu Kooparatif toptan mal alımında da esnafa büyük avantajlar sağlar.
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
ali bey
1 saat önce
Şikayet Et
Gaffar bey , ne diyeyim. eline sağlık. konu, bu kadar güzel ve açık anlatılabilir. Çok doğru bir tesbit. bataklığı tarif etmişsiniz. Lütfen vazgeçmeyin. 3 gün sonra unutulmasın. İlave bir şey söylemeliyim. Bizdeki enflasyonun bir sebebi de bu aç gözlülük. Dünyanın en pahalı döneri bizde. İstanbul da kilosu 6-7 bin tl ye döner satılıyor. 100 tl ayran.
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle