Hayatımızı gasp edenler
- GİRİŞ07.12.2025 09:29
- GÜNCELLEME07.12.2025 09:29
Necip Fazıl, muhteşem ‘Kaldırımlar’ şiirini, 1927 yılında Paris’te yazmış. Demek ki o tarihte Paris’te kaldırım varmış. Bizde o kadar yaygın değil çünkü henüz o kadar çok otomobil yok.
“Peki ya atlı araba” diye soranlar olabilir… Atlı araba dünyasına kaldırım büyük bir zorunluluk olmayabilir. Çünkü at, insandan daha az tehlikeli bir varlıktır. Otomobil direksiyonunu tutan bir adam, sarhoşluktan, dikkatsizlikten veya sırf dangalaklıktan dolayı başka bir insanı ezebilir. Bir atınsa bunu yapması neredeyse imkansızdır. Meğer ki bir insan tarafından işkence edilerek psikoloji bozulmasın.
Her neyse… Eskiden bizim de hayatımızda “kaldırım” adı verilen bir medeniyet mefhumu vardı. Şimdi hatırlamakta zorlanıyor olabilirsiniz ama, çok da uzak olmayan bir geçmişte her sokakta değilse bile hiç değilse her caddenin iki yanında kaldırımlar uzanırdı.
Kaldırım… Yani yollarda sadece ‘yürüyen insanlara’ ayrılmış bölümler.
Bir zamanlar basının “Ak Partili belediye kaldırımları yeşile boyadı” diye flaş haber girdiğini, ardından “yoksa bunlar şeriatı mı getirecek” diye akla ziyan bir tartışma çıktığını hatırlıyorum.
Bugün böylesine gerzekçe tartışmaları bile özlüyoruz. Çünkü rengini tartışacağımız bir kaldırımımız bile yok!
İstisnalar bir yana, belediyelerin yıllardır doğru düzgün bakım yapmadığı kaldırımlar dökülüyor.
Bazı yerlerde inşaat kamyonları yüzünden yerle bir olmuşlar veya şantiyeler yüzünden tamamen sökülüp atılmışlar.
Hala bir yerlerde kalan bir miktar kaldırım varsa o da park eden otomobiller tarafından işgal edilmiş. Şaka gibi ama gerçek, dünyada kaldırımlara otomobil park edilmesine ses çıkarmayan tek ülke biz olabiliriz. Kaldırım işgalcileri sadece otomobiller de değil, en küçük aralıklar bile park etmiş skuterler, motosikletler ile dolu.
Hepsinden yaman bir işgalci ise esnaf. Evet, allayıp pulladığımız, geleneğine ahlakına övgüler düzdüğümüz esnafımız var ya, onlardan söz ediyorum.
Esnafın hepsi kendi gücünün yettiği kadar kaldırım işgal ediyor. Manav, market, hırdavatçı, kuruyemişçi, oto galerici… hepsinin mutlaka bir miktar işgal alanı var. Ama tabi aslan payı kafelerimize, lokantalarımıza ve otellerimize ait. Büyükşehirlerin bazı semtleri tamamen açık hava diskoteğine dönmüş halde. Tüm kaldırımlarda masalar sandalyeler…. Onlar yetmezmiş gibi bir de mekanlarının valelerinin bıraktığı müşteri otomobilleri.
Tüm bu işgalin arasında diyelim ki üç adım yürüyecek bir kaldırım buldunuz. Yürürken çok dikkatli olmanız lazım. Çünkü, kaldırım sizden önce yemek kuryesi motorcuların, skuter ile sürat yapanların hakkı.
Uzun lafın kısası, artık şehrin hak sahipleri listesinde ‘yürüyen insan’ yok!
Yaşadığımız şehirler, adım adım bizden çalındılar. Daha çok para, daha çok rant için daha az yaşama rıza gösterdik. Ticaret, rızk kazanılan masum bir faaliyet olmaktan çıkıp bir tür yağma mekaniğine dönüştü. En kolay yağmalanan ise tabi ki halkın ortak malı olan şehirler, parklar, sokaklar, kaldırımlar oldu.
İnsan, paraya denk düşen bir değer ifade etmiyorsa eğer… yani alan - satan değilse, ‘mekancı’ değilse, tüccar değilse, müşteri değilse, şehrin sırtındaki bir yük gibi muamele görmeye başladı.
Dikkat ederseniz yukarıda hiç “yaya” sözcüğünü kullanmadım, bunun yerine “yürüyen insan” dedim. Çünkü çarpık bakış açımız yüzünden “yaya” adeta bir teknik terim haline geldi. Şöyle söyleniyor: “Trafikteki yayalar ve otomobiller… ” Çok tuhaf bir detay bu: “Yayalar ve otomobilli insanlar” denilmiyor, “yayalar ve otomobiller” deniyor.
Oysa yaya dediğiniz şey bir insan, otomobil ise bir makina!
Nasıl olur da insan ile makineye adeta haklarda eşitmiş muamelesi yapabiliriz?
Efendim? ‘Otomobili insan kullanıyor’ mu dediniz?
Otomobilin bir insan tarafından kullanılması ona özel bir ayrıcalık vermiyor. Aynı şekilde otomobilin içindeki insanın da herhangi bir ayrıcalığı olmuyor. Aksine, -medeni açıdan bakarsak- yaya iken var olan ayrıcalıklarını kaybediyor, otomobile binerek buna razı geliyor.
Daha büyük garabet ise otomobilin, içinde insan yokken de özel bir saygı görmesi. Demin söyledim ya hani, içinde insan falan olmayan ‘salt makineler’ insanın kendi şehrinde yürüme hakkını gasp ediyor. ‘Yürüyen insana’ ait olan kaldırım, makineler tarafından ÇALINIYOR.
Bir toplumun yaşam kalitesi en iyi sokaklarına bakarak anlaşılır. Sessiz işgalciler tarafından çalınan şeyin sadece kaldırımlar olduğunu sanıyorsanız yanılırsınız.
Aslında çocuklarımızın geleceği, engellilerin yaşam hakkı, yaşlılarımızın güvenliği ve bir bütün olarak hayatımızın kalitesi çalınıyor.
Yorumlar11
-
Ayarcı
1 saat önce
Şikayet Et
Yine güzel bir yazı ... ellerine sağlık...
Beğen
Cevapla
-
1.Vatandaş
3 saat önce
Şikayet Et
Evet doğruya doğru..Eline koluna yüreğine sağlık
Beğen
Cevapla
Toplam 2 beğeni
-
Vatandaş19
3 saat önce
Şikayet Et
Bizim belediye başkanı kaldırım işgallerine karşı mücadele etti.Esnafla karşı karşiya geldi.STK lar ve dıger siyasi partiler destek olmak yerine başkana saldırıya geçtiler şov yapıyorsun diye işi sulandırdilar esnaf dalkavukluğuna geçtiler
Beğen
Cevapla
-
Sebahattin
4 saat önce
Şikayet Et
buna sokak köpeklerini ekleyelim. Kaldırımları geçtim. Hanımlar çocuklar yalnız sokağa çıkamaz hale geldi. Valilik belediyeye, belediyeler valiliklere atıyor. Kanun var uygulayan kurum yok. buna zorba insanların evlerde, asansörlerde, sokaklardaki kedi köpeklerini de ilave edin. Her yer pis kokuyor. Anadolu da öyle. Artık devlet bunlara baksın. Ülkemi seviyorum. Ancak, yaşanmaz halde
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
-
Osman Nuri Yazıcı
5 saat önce
Şikayet Et
Cemil MERİÇ'in tespiti; İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmaları.
Beğen
Cevapla
Toplam 1 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle