Aylardır beklenen Epstein belgeleri sonunda açıklandı. Açıklandı dediğime bakmayın, açıklananlar neredeyse tamamen sansürlenmiş bir miktar evrak ve üç beş tane fotoğraf. The Guardian’ın haberine göre belgelerdeki sansür oranı %90’dan fazla!

Yani, ABD Adalet Bakanlığının “belgeleri açıklayacağız” kabadayılığı fos çıktı. Gerçeğin anlaşılmasını imkansız hale getirmek için elerinden geleni yapmışlar. Belli ki “en kötüsü eksik bilgidir” mantığı ile gerçeklerin üzeri örtülmek istenmiş.

Bilenler bilir, en eski karartma taktiklerinden biridir. Bir iş artık ayyuka çıkmışsa, parça bölük bilgiler yaymak inkar etmekten daha iyi sonuç verir. Böylece, kaba tabir ile “at izi it izine karışır”. Gerçeğin üzerine şaibeler, dedikodular ve tahminlerden oluşan kalın bir perde örtülür. Doğru bilgiye ulaşmak eskisinden daha zor hale gelir.

ABD Adalet Bakanlığının mahkeme dosyasında yaptığı sansürün “kurbanların iddialarını temelsiz kılma” maksadı güttüğü anlaşıyor. Bir de tabi, ABD başkanı Trump’ın adının titizlikle gizlendiği anlaşılıyor.

Öte yandan zaten hiç kimse bu belgelerde gerçeği bulmayı beklemiyor. Bunlar son tahlilde ABD mahkemelerine ait belgeler. Yani, Epstein’in nerdeyse tüm etkili yöneticileri kendine bağladığı, açılan tek ciddi davanın, sanığın şüpheli intiharı ile kapandığı ABD düzeninden söz ediyoruz. Böylesine kirlenmiş bir mekanizmadan ne kadar hakikat beklenir tartışmalı.

Dolayısı ile Epstein konusunun aslını anlamak için bugüne dek kurbanların ifadeleri ve şikayetleri ile şekillenen, gazetecilerin araştırmalarına ve kitaplara konu olan genel öyküye bakmak gerekiyor.

Epstein denilen adam, 1990‘lardan itibaren kariyer çizgisi hızla yükselen bir finansçı. Aslına bakarsınız pek de yükselecek bir tip değil. Geçmişi şaibeli, tuhaf olaylarla dolu. Sahte diplomalar, uydurma referanslar, iflaslar. Finanstan pek anlayan bir tip de değil. Ancak ne oluyorsa oluyor, arkasından öyle şiddetli bir rüzgâr esiyor ki bir anda tüm Amerika’nın en güçlü adamlarından biri haline geliyor.

Güç derken paradan maldan mülkten değil, başka tür bir güçten söz ediyoruz…

Esptein, kendine ait bir mülkte “özel misafirler” için organizasyonlar yapıyor. Dışardan bakan bir göz için sürekli olarak devam ettiği bir işi yok. Yani paranın nereden geldiği belli değil. Yıllar boyunca mesai harcadığı şey ise, dünyanın en güçlü siyasetçilerini, en zengin iş insanlarını, politik karar vericileri, hatta etkili sanatçıları, yazarları, akademisyenleri özel uçağına doldurup adasına taşımak.

Peki adada ne var? 1996 yılında yerel polise ve FBI’a şikayetçi olan genç bir kadının ifadelerine göre adada her nevi cinsel sapıklık var. Bu sapıklığın arasında özel tercih deyip geçemeyeceğimiz kriminal işler de mevcut. Misal pedofili, yani çocuklara yönelik cinsel şiddet ve tecavüz. Kölelik, zorla alıkoyma, fuhuş, sözde dini ayinler yolu ile işkence ve eziyet….

Yani Epstein adındaki canavar, “seçkinler” için dünyanın en korkunç seks turizmi tesisini kurmuş ve işletmiş. Buraya gelen kişiler, en iğrenç suçlara bulamışlar. Kurbanların neredeyse tamamı kimsesiz kız çocukları olduğu için olayların üstü kolayca örtülmüş.

Gerçi 1996’da ve sonrasındaki pek çok şikayet de takipsiz kalmış. Gizli bir el ya şikayetlerin üzerini örtmüş ya da dosyaları küçük cezalarla kapatmış.

Kurbanların seslerini duyuramaması pek de şaşırtıcı değil. Çünkü ABD’nin en güçlü adamları Epstein ile yakın dost, daha doğrusu suç ortağı olmuş. Düşünün, Epstein’in sapıklık adasını en çok ziyaret eden isimler arasında Bill Clinton ve Trump da var.

Epstein  23 yıl sonra kuyruğu gerçekten kaptırınca kodeste iken şaibeli bir şekilde intihar ediyor. İntiharın ardından ABD basınında hakkında daha çok haber yapılıyor,  diziler, belgeseller çekiliyor.

Ancak tüm bunlarda bir nokta özel olarak karanlıkta bırakılıyor. O da Mossad bağlantısı.

ABD basını bugün de Epstein’ı “alelade bir sapık zengin” gibi gösteriyor. Epstein adası denilen tezgahın aslında sapıklıklara bulaşan kişilere şantaj yapma amacı ile kurulduğunu, gizli kamera kayıtlarının İsrail’e servis edildiğini gizliyor. İnsanların “sapık adam öldü ve konu kapandı” deyip ötesini sorgulamaması isteniyor.

Oysa Epstein’ı bu denli hızlı yükselten  de koruyup kollayan da paraya ulaşmasını sağlayan da İsrail’den başkası değil. İsrail, bunca yatırımın karşılığını fazlası ile alıyor. Başkanlar, bakanlar, sanatçılar hepsi ahlaksızca görüntüleri yüzünden İsrail’in uşağı haline geliyor.

Olayın kitabını yazan Dylan Howard’a kulak verelim….

Howard, Epstein'ın bağlı olduğu Mossad yöneticisi Ari Ben-Menashe'nin açık beyanına dayanarak Epstein'in pedofili trafiğini İsrail için yönettiğini aktarıyor.

Howard’ın “Ölü Adam Hiçbir Öykü Anlatmaz” adlı kitabında verdiği bir diğer ayrıntı ise Epstein’in sevgilisi ve suç ortağı Ghislaine Maxwell’in babası Robet Maxwell ile ilgili.

Meğer Epstein, Robert Maxwell ile aynı ajan hücresinde çalışıyormuş.

Peki kim bu Maxwell? Dünyanın en büyük gazete, dergi ve kitap yayıncısı. Çok zengin ve büyük bir işadamı olarak bilinen Maxwell, aslında doğrudan Mossad’a bağlı alelade bir ajanmış!

İngiltere ve ABD'deki okul kitaplarının büyük çoğunluğunu halen Maxwell’in şirketleri basıyor. Maxwell’in hakemli akademik makale yayıncılığında da sarsılmaz bir tekeli var.

Çocuk tecavüzünden medyanın haberlerini belirmeye, oradan dünya bilim literatürünü ve eğitim müfredatını çizmeye uzanan bir ajan çarkı…. Gerçekten üzerine düşünmeye değer.