'Demokratik' özerkliğiniz bu mu?

  • GİRİŞ06.06.2014 09:05
  • GÜNCELLEME06.06.2014 10:22

Gerek PKK’nın gerek Kürtler’in, gerekse hükümetin tutumunu bu perspektiften analiz etmeye çalıştık. Bunu elbette yapmak gerekiyordu. Ne var ki, gözümüzün önündeki tablonun bir başka açıdan daha okunması mümkün ve üstelik çok önemli.

Nedir bu tablo?

PKK’nın bölgede giriştiği yol kesme, HÜDA PAR’ı şiddet yoluyla bastırma eylemleri; Kürt çocuklarını ailelerinin şiddetli itirazına rağmen dağa götürme, geçmiş döneme ilişkin intikam eylemi olarak korucu öldürme, “özel mahkemeler kurup birtakım insanları yargılama ve hatta infaz etme, iş adamlarından tehdit ve zorla “vergi” tahsil etme gibi baskı ve şiddet girişimleri...

Bütün bunlar bize şunu gösteriyor: Yarın öbür gün, şu anda tıkanan çözüm süreci bir şekilde açıldığında, PKK’nın devlete yönelik şiddet eylemleri sona erebilir. Silah bırakma ve dağdan inme de gerçekleşebilir. Ama bu, PKK’nın bölge halkına yönelik şiddetinin biteceği anlamını taşımaz. Çünkü PKK hâlâ şiddet içermeyen bir siyaset düşünemiyor. Mayasındaki şiddetten arınmak diye bir yönelimi yok. Tam tersine, bir yandan devletle pazarlıkla “demokratik özerklik” adını verdiği bir statü elde etmeye çalışırken; bir yandan da o statüyü bölge halkı üzerinde şiddet uygulayarak fiilen oluşturmaya çalışıyor. Ve biz bu vesileyle, emrivaki şeklinde kurulmaya çalışılan “demokratik özerklik”in nasıl bir şey olduğunu da görmüş oluyoruz: Bölge halkının şiddet ve baskıyla yönetildiği; muhalif siyasi hareketlerin şiddet yoluyla yok edilmeye çalışıldığı; geçmiş dönemin “hain”lerinin ölümle cezalandırıldığı; Kürt çocuklarının endoktrine edilerek kendi halkına karşı eli silahlı milisler olarak kullanıldığı, keyfi mahkemeler kurulup insanların yargısız infaz edildiği, hukuksuz, baskıcı bir yönetim... Haa, bu arada Öcalan’ın son görüşmesinde verdiği “bölgenin kapitalizmden kurtarılarak sosyalist bir ekonomi kurulması” talimatını da unutmayalım!

Açıkça söylemek gerekirse Türkiye’de buna ne Güneydoğu’da yaşayan Kürtler müsaade eder ne de Türkiye’nin geri kalanında yaşayan nüfus… Ülkenin bir bölgesinde, diğer bölgelerden farklı bir rejimin hüküm sürmesi; orada yaşayan halkın arkaik Stalinist bir baskı rejimi altında yaşaması hiç kimse için kabul edilecek bir durum olamaz.

Statü Kürtler’in değil PKK’nın talebi

“Kürtler böyle bir rejim istiyorsa, bize boyun eğmek düşer” denilebilir.

İşte buradan geliyoruz, şu anda PKK’nın peşinde olduğu “statü”nün bölge halkı açısından istenir olup olmadığına…

PKK, özerk bölge statüsünü sadece kendisinin değil, aynı zamanda bölge halkının da isteği olarak takdim ediyor. 30 yıllık savaş döneminde aldığı kitle desteğini de bunun kanıtı olarak ileri sürüyor. “Silahlı mücadele dönemi boyunca benim arkamda duran kitleler, aynı zamanda özerklik talebinin de arkasında durmuştur” gibi bir akıl yürütmeyle özerklik talebine kitlesel meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.

Oysa hepimiz biliyoruz ki PKK’nın Kürtler’den aldığı destek; devletin o dönemde uyguladığı inkâr ve asimilasyon politikasına bir tepkiydi. Kürt halkı devletin zulüm ve işkencesine karşı PKK’yı destekledi ama bu onun aynı zamanda özerk bölge ya da federasyon istediği anlamına gelmiyordu. Bu, zulüm politikalarının en yoğun olduğu yıllarda bile büyük ölçüde böyleydi. Hele hele devlet geleneksel inkâr politikasından vazgeçtikten ve ciddi reformlar yaptıktan sonra federasyon ya da özerklik tercihi, halkın talebi değil tamamen PKK’nın talebi haline dönüştü.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat