İç Güvenlik Paketi

  • GİRİŞ21.02.2015 12:02
  • GÜNCELLEME22.02.2015 09:43

İç Güvenlik Paketi’nin kabulüyle birlikte doludizgin faşizme doğru koşacağımızı; çocuklarımızın ceplerindeki bir taş yüzünden sokaklarda sapır sapır vurulacağını; boynundaki kaşkolü yüzüne biraz fazla dolayanın hapislerde çürüyeceğini filan söylüyorlar. 

Öyle bir açık arttırma başladı ki, otoriterleşme, diktatoryal eğilimler gibi ifadeler kesmiyor artık. Koyu bir faşizmden azını söyleyen  “Tayyipçi” sayılacak neredeyse... 

İnanılır gibi değil... 

Toplumsal olaylarda maske takmanın ya da molotof taşımanın önlenmesi için cezai müeyyide konmasına açıkça itiraz edilebilen tek ülke Türkiye’dir herhalde! 

Polis şüphelileri savcı izni olmaksızın 24-48 saat gözaltına alma yetkisine sahip olunca ülkeye faşizm gelmiş olacağı “analizi”nin yapıldığı tek ülke de Türkiye’dir. 

Düşünsenize, polisin “makul şüphe” ile bir ya da iki gün gözaltına alması – AK Parti’nin yaptığı düzenlemeyle verilen kısa arayı saymazsak – kendimizi bildiğimizden beri süren bir uygulama...  O zaman Türkiye’nin ezelden beri faşizmle yönetilen bir ülke olduğunu mu söylüyorsunuz? Polisin gözaltı yetkisine sahip olduğu bütün o Avrupa yönetimleri de faşist mi oluyor bu durumda? 

Yüzsüz bir istismarla karşı karşıyayız. “Demokratik mücadele” kavramının bu kadar kötüye kullanıldığı; bu kadar araçsallaştırıldığı örnek çok az bulunur. Aslında kör olmayan herkes görüyor ki, halkı sokaklara çağıranların çıkacak olan yasa hiç umurlarında değil; getirdiği maddelerden hiçbirine aldırdıkları yok. Kendi söylediklerine kendileri de inanmıyorlar. Tasarıyı “büyük tehlike” gibi göstermek için açıkça tahrifat yapmaktan, tasarıda olmayan şeyleri varmış gibi göstermekten çekinmiyorlar. “Faşizm geliyor” çığlıklarının arka planında sadece ve sadece umutsuz bir çırpınış var. Seçim yaklaşıyor ve İç Güvenlik Paketi, kaybetmeye mahkûm olanların sarıldıkları son umut haline geldi. Umut bu ya, faşizm geliyor korkutmacalarıyla halkı sokaklara dökebilir, aralarına provokatörler katıp olayları çığrından çıkarabilir, iktidarı ölçüsüz şiddete sevk edebilirlerse, “bir şeyler” olabilir belki! 
Beklenen “şey”ler olmayacak elbette. Ama bu arada, olan başka bir şey var: Yaratılan bu iklim, tasarı üzerinde normal bir tartışmayı, konuşmayı, eleştiri ve düzeltmeyi imkansız hale getiriyor. Gürültücülerin amacını teşhir etmek, hazırladıkları tuzağı boşa çıkarmak o kadar ön plana çıkıyor ki, birçok insan bu gürültüye pabuç bırakmamak için eleştirisini doğru dürüst dile getiremiyor. 

Mesela benim, anayasal düzene karşı suçlarda somut delile dayalı olma şartı aranmadan dinleme ve teknik takip yapılması noktasında endişelerim var. Bundan çok kısa bir süre önce sınırlanan teknik dinleme imkanlarının şimdi tekrar önünün açılmasını doğru bulmuyorum. Daha başka eleştiriler de sayabilirim. 

Bütün bunlar Meclis’te gündeme getirilip üzerinde tartışılarak düzeltilebilecek noktalar. Nitekim Davutoğlu da böyle bir çağrı yaptı. Muhalefet bu kadar kötü niyetli olmasa, Meclisimiz normal meclisler gibi yasa yapma görevini yerine getirebilse, üzerinde uzlaşma sağlanamayacak pürüzler değil bunlar. 
Yeter ki, polisin caydırıcı olabilmek için elbette güç kullanacağı, esasen varlık sebebinin bu olduğu konusunda prensipte anlaşalım. Kötüye kullanılabilir gerekçesiyle yetkilerini kuşa döndürüp kendini korumaktan aciz bir polis teşkilatı yaratmak gibi bir lüksümüzün olmadığını; önemli olanın yetkisini kötüye kullananları tespit edip cezalandırabilecek bir mekanizma oluşturmak olduğunu kabul edelim. 

Tabii, bir noktada daha anlaşmamız gerekiyor: Kitle hareketlerini şiddetten arındıracak bir yasaya olan acil ihtiyacımız… 

yazının devamı için tıklayınız

Yorumlar1

  • MAÖ 10 yıl önce Şikayet Et
    Daha delikanlı yazı gözlemledim, evet polisin yetkileri kuşa çevrilmiş ve kendisini bile koruyamayacak halde, bunun istismarının önlenmesi de yine adam gibi maddi manevi eğitimden yani edepten geçer
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat