Akil toplum

  • GİRİŞ03.11.2015 09:40
  • GÜNCELLEME03.11.2015 09:40

O çoğunluk ülkemizin sigortası... 

O çoğunluk demokrasimizin yegâne güvencesi... 

1 Kasım’da gereken balans ayarını yine o yaptı. 

Kaos heveslilerine, iç savaş kışkırtıcılarına; her Allah’ın günü Türkiye battı-batacak diye baykuş gibi konuşanlara; NATO’yu müdahaleye çağıranlara, yabancı gazetecilere tehdit mektubu yazdıranlara ağzının payını verdi. 

Hiçbir taşkınlık yapmadan sabırla olan biteni izledi, dinledi, bekledi ve sonunda büyük bir ağırbaşlılıkla söyleyeceğini söyledi: “Hele durun bakalım, ben daha ölmedim, buradayım.” 
* * *
Yüzde 49.5 gibi kimsenin beklenmediği bir sonuca yol açan etkenleri iki gruba ayırabiliriz: AK Parti’nin yaptığı düzeltmeler ve muhaliflerinin yaptıkları hatalar... 

7 Haziran’da AK Parti’yi ikaz etmek amacıyla başka partiye oy veren – ama daha çok sandığa gitmeyen - kesim, daha 8 Haziran sabahı ikazın ayarının kaçtığını ve hiç istemedikleri bir sonuç doğurduğunu görmüştü zaten. 1 Kasım onlar açısından bir “düzeltme” şansıydı, ikazları baki kalmak kaydıyla AK Parti’ye geri döndüler. 

AK Parti’nin “çözüm sürecini koruma” uğruna kendilerini sürece kurban ettiğini ve bölgeyi PKK’ya terk ettiğini düşünüp kızan ve MHP’ye kayan kesimler de hükümetin PKK’ya karşı kararlı ve başarılı mücadelesini görünce sakinleştiler ve yeniden yanında yer aldılar. 
Beş aylık o zorlu dönem boyunca herhangi bir iktidar boşluğu yaratmadan ülkeyi dirayetle yönetmesi ve salimen seçime götürmesi de AK Parti’ye olan güveni arttırdı. 

Bu etkenlere AK Parti teşkilatının 7 Haziran’dan çok daha iyi çalışmasını, listelerde yapılan hataların düzeltilmesini, Davuoğlu-Erdoğan arasında daha uyumlu bir ilişkinin kurulabilmesini, Erdoğan’ın 7 Haziran’a göre daha geri planda kalmasını ve akçeli konularda kesenin ağzının açılmasını da ekleyebiliriz. 
Ama yüzde 49.5 mucizesini doğuran asıl etken muhalefetin korkunç zaafları ve hatalarıydı. 
Her şeyden önce toplum, muhalefet blokunun yıkmayı bildiğini ama yerine bir şey kurmayı asla bilmediğini gördü. 

Bu zaten tek başına yeterdi. Ama bu kadarla kalmadı. 

HDP’ye Kürt meselesinin siyaset yoluyla çözümüne destek olsun diye oy verenler, verdikleri oyu PKK’nın hanesine yazıldığını ve onu cesaretlendirdiğini gördüler. Beş aylık süreç HDP’nin asla bağımsız bir aktör olmadığını, PKK’nın kuyruğuna takılmaktan başka bir şey yapamayan aciz bir “uzantı” olduğunu açıkça ortaya koydu. Sandıktan çıkan sonuç, Kürtlerin PKK’nın şiddete geri dönüşüne ve bütün o “özyönetim” saçmalıklarına verilen tok bir cevap oldu. 

MHP ise Bahçeli’nin beş ay boyunca hiçbir sorumluluk almayan, bütün çözümleri tıkayarak siyaseti kilitleyen tutumuyla en ateşli destekçilerini bile isyan ettirdi. Bu yanlışının bedelini de sandıkta ödedi. 

CHP’ye gelince... 

Öylesine silikti ki, onu ancak bir şey yapmamakla ve bir şey yapacağı konusunda umut vermemekle eleştirebiliriz. Birkaç defa heyecanlı çıkışlar yaptı ama hepsi de ya Paralel Yapı’nın ya da Doğan Medya’nın zora düştüğü zamanlarda ona arka çıkmaya koşmak şeklinde oldu. Sonuçta, kuyruk gibi ne uzadı, ne kısaldı; olduğu yerde kaldı. 

yazının devamı için tıklayınız

Yorumlar1

  • misafir 8 yıl önce Şikayet Et
    Güzel bir tahlil. teşekkürler.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat