657’ye dokunmak...

  • GİRİŞ14.11.2015 11:49
  • GÜNCELLEME14.11.2015 11:49

Memurların işten çıkartılmasını neredeyse imkânsız hale getiren düzenlemelerin değiştirilmesi söz konusu. 
Aslında bu hikâyenin uzun bir geçmişi var.

Devlet personel rejiminde köklü bir reform yapmak AK Parti’nin 2002’de iktidara geldikten sonra ilk el attığı işlerden biriydi.

2004 yılında yeni bir Devlet Personel Kanunu Tasarısı hazırlandı ve ana hatları basına açıklandı.

O zamanlar büyük bir heyecanla ama aynı zamanda kuşkuyla karşılamıştım bu tasarıyı. O günlerde yazdığım bir yazıda “Kıyametin büyüğü asıl şimdi kopacak” diye uyardığımı hatırlıyorum. Zira taslak kırk yıllık “devlet memuru” tanımında çok köklü bir anlayış değişikliği getiriyordu.

Eğer tasarı yasalaşırsa, 2 milyon olan memur sayısı 500 bine inecekti. Üst düzey bürokratlar, askerler, hâkim ve savcılar başta olmak üzere devlet hizmetlerini sürekli yürüten 500 bin kişilik bir grup devletin devamlılığı ve istikrarı açısından “çekirdek kadro” olarak saptanıp memur olarak bırakılacak, bu çekirdek grup dışında kalan 1,5 milyonluk büyük kesim ise memur olmaktan çıkarılıp sözleşmeli personel haline getirilecekti. Bu, son derece cesur ve bir o kadar da olumlu, devrimsel nitelikle bir reformdu.

Ama çok büyük bir dirençle karşılaşacağı da baştan belliydi. Devlette çalışmayı ömür boyu iş garantisi olmaktan çıkarmak; kapağı devlete attığı andan itibaren “Bundan sonra çalışsam da, yan gelip yatsam da, bu devlet bana bakacak” diye düşünen 1.5 milyon insana “Artık pabuç pahalı, verimsizleşirsen sözleşmen yenilenmeyecek ve kapı önüne konacaksın” demek kolay değildi.

Ama öte yandan kesinlikle gerekliydi. Verimsiz devleti verimlileştirmek, şiştikçe şişen devleti optimum boyutlarına getirmek için olmazsa olmaz bir tedbir, “memur zihniyetiyle” mücadelenin en etkili yoluydu.

Tasarının pratik faydalarından daha da önemli yanı, memurluk kavramına getirdiği yeni bakış açısıydı. Tasarı, 2 milyon olan memur sayısını 500 binle sınırlamakla, sadece tasarruf ve verimlilik sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda kamu görevi yapan her insanın “memur” sayılamayacağını kabul etmiş oluyordu. Memuriyet tanımını, devletin asli görevlerine ilişkin ve süreklilik gerektiren görevlerle sınırlıyordu.

Tasarı tahmin edildiği gibi kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı ve çıkamadı. Sadece 2004 çalışması değil, ondan sonra girişilen bütün diğer teşebbüsler de yarıda kaldı.

Toplum, “657’ye dokundurtmam” dedi, başka bir şey demedi! 
İlk bakışta şaşırtıcı bir tablo... Nihayetinde, 78 milyon içindeki 2 küsur milyonluk bir azınlıktan, hadi aileleriyle birlikte 10 milyonluk bir kitleden söz ediyoruz. Bu 10 milyon, 68 milyonun lehine olacağı besbelli bir değişikliği nasıl olup da bloke edebiliyor, diye sorulabilir.

Bence cevap şu: Çünkü 657’ye sadece şu anda devlet memuru olanlar sahip çıkmıyor. Kendisinin ya da çocuklarının bir gün “kapağı devlete atması” hayali kuran herkes savunuyor bu yasayı. Ki, bunlar da toplumun büyük çoğunluğunu oluşturuyor!

yazının devamı için tıklayınız

Yorumlar1

  • görüş 8 yıl önce Şikayet Et
    tamam da oluşacak keyfiliği ve mağduriyeti nasıl önleyeceksin... bu durumda bile amirler fikrinden dolayı bir çok insanı mağdur ediyor ve idari mahkemelerde sorun çözülüyor...
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat