Bırakın etkilensinler
- GİRİŞ16.07.2008 07:48
- GÜNCELLEME16.07.2008 07:48
Yargıya intikal etmiş davalara uygulanan yayın kısıtlaması konusu da böyle. Mutlaka yakından bakılması ve irdelenmesi gereken bir yasak
Soruşturma sürecinde, delillerin korunması ve zanlıların kaçmasının engellenmesi, hazırlık soruşturmasının zarar görmemesi açısından konan yasağı dışında tutarak söylüyorum; bugünlerde pek sık hatırlatılan bu yasak hem anlamsız görünüyor bana, hem de imkansız
İmkansız, çünkü mahkeme heyeti üyeleri de sosyal çevreleriyle, siyasi çevreleriyle bu toplumun bir parçası ve onları her türlü dış etkiden izole etmek -istediğiniz yasağı koyun- zaten imkansız.
Anlamsız; çünkü mahkeme heyetini toplumda yapılmakta olan tartışmalardan izole etmek, onları fakirleştirmek; onları, işlerini yaparken toplumda sürmekte olan zengin tartışmayla beslenmekten mahrum etmek demek.
Zaten çok sesli bir basının varlığı söz konusuysa, bu etkilenme de tek yönlü değil, çok yönlü olacaktır (şu anda Türkiye’deki gibi) Yani, davanın bütün boyutları basında her yönüyle tartışılacak, herkes kendi bulunduğu noktadan eleştirecek, dolayısıyla her türlü görüş ve eleştiri ortaya dökülecektir. Ve bütün bu görüş ve eleştiriler, savcıyı da, mahkemeyi de elbette etkileyecektir. Ben böyle bir etkilenmenin bir hakimin kendi belki de- katılaşmış bakış açısı, ön yargıları ya da fikri angajmanları ile baş başa karar vermesinden daha olumlu olacağını düşünüyorum.
Hepimiz, bütün fikir oluşturma süreçlerimizde kendi dışımızdaki çevrelerle iletişim içine giriyor, bu iletişim süreci içinde etkileniyor ve etkiliyor, sonuçta ne kadarı bizim, ne kadarı başkalarının olduğunu asla bilemediğimiz fikir üretimleri yapıyoruz.
Mahkeme heyetlerini eğer önlerindeki yasaların mekanik uygulayıcısı olan teknisyenler olarak görmüyorsak, hukuk teorisini ve tekniğini bildikleri kadar sosyoloji, siyaset ve tarih de bilen fikir üreticileri, yorumcular, içtihat yaratıcıları olarak görüyorsak kararlarını tamamen izole bir şekilde, kimseden etkilenmeden almalarını beklemenin hayal olduğunu da biliriz.
Bunları genel olarak, bütün ülkeler ve bütün davalar için söylüyorum.
Ama bir de Türkiye’ye gelirsek, basının sürmekte olan davalara “burnunu sokması” çok daha hayati bir önem taşıyor. Çünkü basın tarafından deşifre edilmeyen hiçbir “derin” faaliyet, savcıların gündemine gelemiyor. Tersten söylersek, savcıların paçaları ancak basın olayın ipliğini pazara çıkardıktan sonra tutuşuyor.
Bunun sayısız örneği var. Ama biz sadece şu önümüzdeki davaya bakalım. Nokta Dergisi’ne yollanan Darbe Günlükleri’nin Nokta’ya gelene kadar devletin bütün üst katlarını dolaştığını; neredeyse herkes tarafından bilindiğini, ama Nokta’da yayınlanana kadar kimsenin gıkını çıkarmadığını biliyoruz. Yine, bugün önümüzde olan Ergenekon adlı yapılaşmanın şemasının, bundan beş yıl önce MİT tarafından bütün devlet yetkililerine gönderildiğini, yani bu yapının varlığını ve yediği haltları halkımız dışında bütün devletin bildiğini de öğrenmiş bulunuyoruz.
Şimdi, beş yıldır bütün bu bilgilere sahip olduğu halde kıllarını kıpırdatmayanlar, olayı açığa çıkaran basını “bilgi kirliliği” yaratmakla suçluyor; “basın sussun, söz yargının” diye sözde yargının tarafsızlığını sağlamaya çalışıyor.
Eğer sizin o “bilgi kirliliği” adını koyduğunuz cesur yayınlar olmasaydı, Ergenekon denen örgütle ilgili bilgilerin ilelebet devletin gizli arşivlerinde uyuyacağını, klikler arası güç savaşlarında şantaj unsuru olarak kullanılmaktan başta işe yaramayacağını bilmiyor muyuz?
Özetle söyleyecek olursak, özellikle bizde, yürümekte olan davalarla ilgili yayın kısıtlamaları, zaten basının çabalarıyla zar zor açılmış davaları kamuoyunun gözünden ve vicdanından kaçırmak için kullanılıyor. Kamuoyu bilgisiz ve dolayısıyla ilgisiz bir halde köşesine çekildi mi, dava önce usulünce soğutulup bir müddet sonra da sessizce “öldürülüyor”. Basının böylesi önemli davalarla ilgili yayın yapması ise, davanın sağlıklı ilerlemesini engellemiyor; aksine davanın kamuoyuna mal olmasını sağlayarak hasır altı edilmesini imkansızlaştırıyor ve bir bakıma davayı kurtarıyor.
Şu günlerde bazılarının Ergenekon Davası’nın aslına gösterdikleri ilgiden çok daha fazlasını “kim sızdırdı” meselesine göstermeleri de bundan olsa gerek
Yorumlar7
-
mustafa pergel
17 yıl önce
Şikayet Et
etkilenme. Niye etkileneceklermiş hakimler,savcilar.Yazılanlara bakacaklarsa işmi yaparlar.Kim neyazarsa yazsın. Bunun önüne gaçilemez.Onlar kanunlarla hareket etmiyorlarmı. Kimin ne yazdığı karar vermelerine etkimi yapar sanmıyorum.Bu ancak yetersiz hakim ve savciler için geçerli olur.
Beğen
Cevapla
-
Metin Yazar
17 yıl önce
Şikayet Et
Hakim,hakem. Farklı gibi görünseler bile ikisinin yaptığı iş aynı.İkisi de karar veriyor.Hakimler etkilenecek diye yayın yasağı koyulacaksa,hakemler için de yayın yasağı konmalı.Maç başlamadan günler hatta haftalar önce televizyonlarda,gazetelerde maç ve hakemler hakkında bir sürü yazı çıkıyor.Anlı şanlı spor yazarları falan futbolcu kendini yere atar,hakem bunu dikkat etsin derler.Hakem bundan etkilenmez mi:)
Beğen
Cevapla
-
Metin Yazar
17 yıl önce
Şikayet Et
Gülay Göktürk yerden göğe kadar haklı. .Bu yayın yasağı bana çok saçma geliyor.Teknolojinin bu kadar geliştiğı,insan ilişkilerinin bu kadar çeşitlendiği bir zamanda yayın yasağının uygulanma şansı yok gibidir.Bu yasak sadece Yasağın çiğnenmesine sebep olur.Bırakın millet herşeyi olduğu gibi görsün.Türk milletinin gerçeklerden haberdar olması kimi niye rahatsız etsin.Göktürk'ün dediği gibi etkilenme olursa,bu tek taraflı olmaz.Etkilenecek hakim Savcı veya sanık avukatından da etkilenir.Onları da mı yasaklayalım
Beğen
Cevapla
-
modern müslüman
17 yıl önce
Şikayet Et
BASIN İŞİNE GELENİ YAYINLARSA GÜVEN BİTER. Dkkat edin Doğan Medya işine geleni yayınlama konusunda birinciliği kimselere kaptırmıyor, 3 maymunu oynuyor. Hal böyle olunca halk bu gazeteleri sadece piknikte kullanıyor.
En net örnek Adnan OKtar davası, olumsuz her türlü haber çıkıyor ama tek bir tane olumlu, kazanılmış davası, Yaratılış Atlası haberi yayınlanmıyor, bunun adı psikolojik propagandadır.
Beğen
Cevapla
-
fevzi demirci
17 yıl önce
Şikayet Et
bazı yasakların nedeni başka.. bu yasaklara uyulamayacağı biliniyor. `gerektiğinde` kullanmak üzere yapılıyor. işlerine geldiğinde bu yasağı bahane ederek hasmın canı yakılıyor.
Beğen
Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle