Makro miliyetçilik
- GİRİŞ17.08.2008 08:05
- GÜNCELLEME17.08.2008 08:05
Evet o yazı “Baş olayım da isterse soğan başı olayım ihtirasıyla bir kasaba nüfusundan yeni bir devlet yaratmaya çalışanları kendi ihtiraslarıyla baş başa bırakamadıkça da savaşlar bitmiyor.” cümleleriyle bitiyordu. Ayrıca, “Osetya halkı bir türlü kafasını o endoktrinasyondan kurtarıp da, ‘Özerk olmuşum, bağımsız olmuşum; Gürcistan’ın parçası olmuşum, Rusya’nın parçası olmuşum, benim için fark etmez; ben bunun için ölmem ve öldürmem’ diyemiyor” da deniliyordu. Ama hemen arkasından da şu satırlar geliyordu: “Gürcüler de çıkıp ‘Osetya’nın statüsünden bize ne? Ne isterse öyle olsun, biz bunun için savaşmayız, bizi bizim özgürlüğümüz ilgilendirir’ diye diretemiyor.”
Demek istediğim, o yazının amacı, “makro milliyetçilik”le “mikro milliyetçilik” arasında taraf tutmak değil, devletin bölünmezliği, sınırların değişmezliği, ya da bağımsız devlet sahibi olma ihtiyacı gibi ideolojik şartlanmaları sorgulamaktı.
Ama doğrusu eğer bir öncelik tercihi yapmak zorunda kalsaydım; yani hakim devlet şovenizminin eleştirisini mi, yoksa mikro milliyetçilik akımlarının eleştirisini mi daha önemle ele alayım diye düşünseydim; insanları ille de kendi devletini kurmaya iten ruh halini öne almayı tercih ederdim. Çünkü malum, hakim devlet şovenizmi yeteri kadar teşhir edilmiş durumda. Çok uzun bir süreden beri, bütün uluslararası toplum tarafından kınanıyor. Ama ikincisine karşı hâlâ çok yaygın bir sempati ve destek var.
Madem konu açıldı, ayrılıkçı hareketlere neden sempatiyle bakmadığımı bir kez daha anlatayım.
Siyaset literatüründe “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” diye bilinen kavram, bir zamanlar her derde deva bir formül olarak ortaya atılmış bile olsa, gerçekte sorunu teorik planda bile çözemedi. Çünkü daha en başında, hangi etnik toplulukların “ulus” olarak tanımlanmayı hak ettiği, hangilerinin etmediği konusunda fikir birliği sağlamak mümkün olmadı.
Ama tanım kargaşası bir yana, sağduyulu insanlar farkına vardı ki, bölünmenin sonu yok. Yeryüzünde kurulu bütün devletler içinde farklı etnik kökenleri, farklı dinleri, farklı dilleri, farklı kültürleri, farklı ekonomik çıkarları olan topluluklar cirit atıyor. Bazı ülkelerde bu farklılıklar bir arada yaşamaya engel olmazken, bazılarında oluyorsa, sorun farklılıkların varoluşundan çok, rejimlerin niteliğinde gizli demektir. Mesela İsviçre’de ya da Amerika’da farklı milletlerden insanlar kökenlerini bilmelerine rağmen ortak bir kimlikte -İsviçrelilik ya da Amerikalılıkta birleşebilirken başka bazı ülkelerde böylesi bir farklılık bitmek tükenmez bilmez kanlı savaşlara sebep oluyor.
Aradaki fark, birlik içinde çeşitliliğe imkan tanıyan yollar yordamlar bulmuş olup olmamak
Ayrılıkçılar, bir ülkede huzurun ancak homojenleşme ile sağlanabileceğine inanıyorlar. Ne boş bir hayal. Etnik olarak homojen olsa ne olacak; bütün diğer farklılıklar, çelişkiler ne olacak? Homojen, çelişkisiz bir toplumun varolabileceğini düşünmek, bütün sinirleri alınmış vücudun canlı kalabileceğini hayal etmeye benzer. Toplumlar farklılıklarıyla birlikte bir arada yaşamayı beceremedikçe bölünmenin sonu gelmez. Her bölünmede yeni bir devlet aygıtı daha yaratır ve böylece bir devletin yükünü daha taşırız, tabii şiddetini ve baskısını da Oysa dünyada ayrılmak ve kendi devletini kurmak için harcanan çaba, mevcut devleti sınırlamak, o ülkede yaşayan bireyleri ve farklı grupları daha özgür kılmak için harcansaydı, dünya çok daha kansız ve mutlu bir yer olurdu.
Bütün mesele toplumların çeşitliliğini korumaya yarayacak yollar, formlar, farklı federalizm çeşitleri, yaratıcı özerklik denemeleri, bulmak, yaratmak, eskiden bulunanları revize etmek, ama farklılıklarımızla birlikte yaşama konusunda kolay kolay pes etmemek.
Gülay Göktürk - BUGÜN
gokturkgulay@yahoo.com
Yorumlar9
-
doğrucu davut
17 yıl önce
Şikayet Et
serdar calp. o beğenmediğin yazar var ya,en demokratım diyen adamı 50 kere cebinden çıkarır.kirli medyanın temiz kalemlerinden biridir.inandığı şeyi yazar.28 şubat sürecine kafa tutmuş nadir kalemlerden biridir.beğenmiyorsan okumazsın olur biter.
Beğen
Cevapla
-
seref sivritas
17 yıl önce
Şikayet Et
.... problem şurdaki ; birlikten, bir olmatan bahsedip, arka tarafta başörtüsü ayrımcılığı yaparak bu ülkede ayrılıklar ortaya çıkarmalarıdır. ne sölediklerinin farkında değiller artık bunlar.
Beğen
Cevapla
-
emrullah tan
17 yıl önce
Şikayet Et
sogan basi. "bas olayim da isterse sogan basi olayim".ben bu ifadeyi cok sevdim.
Bir cok insanin icinde bulundugu halet-i ruhiyeyi cok iyi yansitiyor.
ilk yorumu yapan arkadas...yazinin nesini begenmemis anlayamadim. tabii herkesin begenmeme hakki var ama...
yazar kendi goruslerini dile getirmis ve gorusunu destekleyecek argumanlari da acik bi sekilde saglamis.problem yazinin neresinde?....
Beğen
Cevapla
-
Cemaleddin Nuri
17 yıl önce
Şikayet Et
Edibe Sözen Yazısı Vesilesiyle. Gülay Hanım, bu yazınızda dinsiz felsefenin size verdiği bakış açısının meyveleri göze çarpıyor. Doğrusu özgür bir düşünce yapısına sahipsiniz ve çok güzel fikirler üretiyorsunuz. Fakat hiçbir insan mutlak gerçeği kendi dehasıyla tam olarak kuşatamaz. Özellikle ahlak konusu insanların zekalaryla çözüp ittifak edebilecekleri bir konu değildir. Çünkü ahlak ruh terbiyesi demektir. O ruhun yaratıcısını tanımadan ve onun ahlaka dair emirlerini anlamadan bu iş çözülemez. Bu daSizin en büyük eksiğiniz.Arayanbulur
Beğen
Cevapla
-
Cemaleddin Nuri
17 yıl önce
Şikayet Et
İleri Görüş. Uzun lafa gerek yok. Akl-ı selim mahsulü güzel tesbitler. Gülay hanım siz Serdar Bey gibilere aldırmayın. Herkesin düşünce ufku sizin yüksek zirvelerinize ulaşamaz. Kafaları çalışsa bile zihinleri özgür değil. İdeolojik prangalarla zincirlenmiş böyle zihinlerin itirazlarının hakikat noktasında bir kıymeti harbiyesi yoktur. Selamlar ve tebrikler.
Beğen
Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle