Bir siyasi intihar hikayesi

  • GİRİŞ26.10.2008 07:04
  • GÜNCELLEME26.10.2008 07:04

Erkan Mumcu siyaseti bırakıyormuş. Zaman Gazetesi'ndeki söyleşi acıklı bir söyleşiydi.

Kendini ifade etmekte hiçbir zaman hiçbir sıkıntı çekmeyen, hatta söz ustası denebilecek kadar iyi konuşup yazan bir insandan böyle mantık bozukluklarıyla dolu acemice savunular dinlemek; bulanık, ne dediği anlaşılmayan cümleler okumak üzüntü veriyor insana.

Oysa yaptığına kendi kendini ikna etmiş olsaydı, bize gümbür gümbür cümlelerle anlatmayı gayet iyi bilirdi Erkan Mumcu. Ama pozisyonunuz kötüyse belagatiniz hiçbir işe yaramıyor işte... Mumcu, siyaseti bırakma kararında toplumla ayrı düşmesinin etkili olduğunun altını çiziyor: "Sorunları aynı gözle görmüyoruz, çözümlerimiz ortak değil. Geriye iki seçim kalıyor; ya kendi akledişimi değiştireceğim -ki bu ihanet olur- ya da temsil etme iddiamdan vazgeçeceğim."

Tabii bu sözlere hak vermemek mümkün değil. Toplum dediğiniz yekpare bir bütün değildir ve siyasetçinin "toplumdan" değil, toplumun sadece bir kesiminden destek alması da siyasete devam için yeter, ama bu kesimin de kayda değer büyüklükte bir kesim olması gerekir.

Yoksa gerçekten de temsili vasfını tamamen kaybetmiş demektir ve siyasete devam için bir neden de kalmaz. Sorun burada değil; sorun Mumcu'nun toplumsal desteğini kaybettiği olayı yorumlayışında...

367 krizindeki tutumunu savunmaya çalışırken "Bir politisyen olarak baksaydım o gün Meclis'e girmem gerekiyordu. Fakat vicdanımı dinlediğimde 'Bu adamlara beytül mal emanet edilemez' dedim ve girmedim" diyor. Yüreği gümbür gümbür Meclis'e gitmesini ve Meclis'in iradesine karşı yapay engeller yaratanların karşısında durmasını söylemiş ama nasıl olmuşsa vicdanı buna elvermemiş, böyle söylüyor. Oysa. vicdanın yüreğe yakın bir yerlerde konuşlandığını düşünmez miyiz genellikle?

Aslında Mumcu'nun tutumunun siyaseten yanlışlığı bizleri en az ilgilendiren, en önemsiz bölümüydü. Asıl affedilmeyen şey, yaptığı şeyin vicdanen kabul edilmez oluşuydu. Vicdanımız ilkelerimizdir bir bakıma...

Kısa siyasi geçmişinde milli iradeyi kararlılıkla savunmayı, askeri vesayete karşı çıkmayı ilke edinmiş bir politikacının, birdenbire milli iradeyi hiçe sayanlarla aynı safta durmayı vicdanına -ilkelerine nasıl sığdırdığını ne o zaman anlamıştım, ne de bu röportajı okuduktan sonra anlayabildim.

Ama her neyse, bütün bunlar artık geride kaldı. Siyaset onu zaten bırakmıştı, şimdi yerinde bir kararla o da siyaseti bırakıyor. Şimdi, bu veda söyleşisini okurken ben onu 28 Şubat'ın en karanlık günlerindeki cesur ilkeli ve ateşli politikacı olarak hatırlamak istiyorum daha çok. O günlerde birlikte katıldığımız bir televizyon programından sonra, bu genç politikacının Türk politikasında çok iyi şeyler yapabileceğini düşünmüştüm içimden.

Sonra, Milli Eğitim Bakanı'yken yeni bir YÖK Yasası çıkarmak için YÖK'le giriştiği kahramanca mücadeleyi hatırlıyorum. Kültür bakanıyken, kendi bakanlığının gereksiz olduğunu ve pekala kaldırılıp işlerin bir genel müdürlükle yürütülebileceği söyleyecek kadar radikal fikirleri dillendirdiği zamanki hayranlığımı hatırlıyorum.

Statükonun acımasız çarkları istikbal vaat eden genç bir politikacıyı daha parçalayıp un ufak etti. Belki de kader kurbanı demeliyiz ona da... Dileyelim bundan sonraki yolu açık olsun.


Gülay GÖKTÜRK / Bugün
gokturkgulay@yahoo.com

Yorumlar18

  • mehmet öztürk 17 yıl önce Şikayet Et
    meclise girmemek neticesi itibariyle hayır gibi gözüküyor. aslında şimdiden geriye baktığımda anap'ın cumhurbaşkanlığı seçiminde meclise girmemesinin hayırlı olduğu kanaatindeyim.mumcu girmeyerek hata etti ama kader o hatayı millet için hayra çevirdi.çünkü o olaydan sonra akp cumhurbaşkanını halkın seçmesini getiren yasayı çıkardı.seçimden sonra da abdullah gül cumhurbaşkanı seçildi.yani millet adına bir kayıp olmadı.aksine kazanç oldu.artık ebediyen sol zihniyetli biri cumhurbaşkanı olamaz.çünkü artık halk seçecek.yani 367 yi çıkaranlar çok büyük hata yaptılar.
    Cevapla
  • Serdar YILDIRIM 17 yıl önce Şikayet Et
    Servet de Biter Misyon da. Cehaletim için özür diliyorum arkadaşım. Ama sende de bir ilmi ışık göremedim. Sen de mi aklını kiraya verenlerdensin. Tekrar oku yazdıklarımı. Özal'lı ANAP bu Ülkeye çağ atlattı. Özalsız da hayatiyetine devam edemedi. Benim vurguladığım şey, muhalefetin basiretsizliğidir. Düzgün politika yapmadıkları için ömrü billah başarı sağlayamayackalarını vurguluyorum. "Alimi-i Cihan" arkadaşım.
    Cevapla
  • servet mustafa 17 yıl önce Şikayet Et
    . aklınızın almadığı su:anap bir ara dönem partisiydi kendi koşullarında ortaya çıktı ve basarılı oldu..bütün mesele bu diger liderler politikaya dönünce herkes kendi mecrasına aktı ve anapında tarihsel politik misyonu bitti..surda olur olmaz yorum yapıp cehaletinizi göstermeyin....
    Cevapla
  • Serdar YILDIRIM 17 yıl önce Şikayet Et
    Ne olur iyi anlayın beni. Katı Bir partizanlık değil bu söylediklerim. Bir parti 7 yıldır iktidar ve durmadan oylarını yükseltiyor. Size soruyorum. AK Parti oylarının ne kadarını icraatları sonucu, ne kadarı muhalif olanların yaptıkları sonucu artırıyor? Bu soruya tarafsız, partisiz olarak cevap verin ve AK Parti'ye yani millete vurmayı bırakın. Biz başka iktidarlar, başka başarıulara imza atan liderler de görmek istiyoruz. Ey muhalfete bizi AK Parti'ye ve R.T.Erdoğan'a mahkum etmeyin.
    Cevapla
  • Serdar YILDIRIM 17 yıl önce Şikayet Et
    AK Parti bugün var yarın yok.. ANAP'ı hatırlayalım. Özal gücünün kırılmasının mümkün olduğunu söyleyenlerin aklından şüphe edilridi o zamanlar. Elbette AK Parti için de öyle olacaktır. İmparatorlukların devrildiği dünyada AK Parti'nin esamisi okunmaz. Ancak burada AK Parti bir parti olarak ortaya çıkmamıştır. Millettir öteki adı. Yani ona vurulan her kroşe milletin ensesinde patlamış ve millet de bunları nakavt etmiştir. Ben ahala anlyamıyorum muhalifkeri. Hepsinin gizli birer AK Parti'li olduklarını düşünmeye başladım.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat