Adı lazım değil

  • GİRİŞ27.03.2009 08:40
  • GÜNCELLEME27.03.2009 08:40
Anlatacağım olay bundan iki yıl önce Mersin Limanı'nda yaşanmıştı.
Mersin Gümrük Müdürlüğü elemanları, Mısır'dan deniz yolu ile Mersin Limanı'na gelen ve Mersin'den de Irak Kürdistan'ına gönderilecek olan içinde akaryakıt rafinerisi parçalarının bulunduğu 35 parça kargo yükünün üzerinde 'Kürdistan' yazılarının olduğunu tespit ediyorlar. 'Kürdistan' isminde bir ülke olmadığı için de bu kargoların Kuzey Irak'a çıkışına izin vermiyorlar. Yükler, rıhtımdan boş bir alana indirilerek bekletilirken, 'Kürdistan' yazılarının üzeri siyah boya ile kapatılıyor. Sonra Ankara ile temas kuruluyor gelen malların Mısır'a geri gönderilmesi isteniyor.
"Cumhurbaşkanı Gül Kürdistan dedi mi, demedi mi" tartışmalarını okurken iki yıl önceki bu traji-komik haber geldi aklıma.
"Hadi bakalım," dedim içimden, "kargonun üstündeki yazıya sürdünüz siyah boyayı... Cumhurbaşkanı'nın ağzına da mı süreceksiniz!"
                           x                 x                    x
Sayın Gül böyle bir şey demediğini söylüyor.
Keşke söylemiş olsaydı... Cesur bir tutumla var olan bir şeyin adını telaffuz etmiş olurdu. Zaten şimdi söylemediyse de üç beş ay içinde eli mahkum söyleyecek. İlanihaye "hani şu bölge, adı lazım değil" diye idare edecek değil ya...
İşin en komiği de, bu inkar komedisi sürerken Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile devletin birçok kurumunun aylardır yoğun bir temas içinde olmaları... Hükümet görüşüyor, Dışişleri görüşüyor, MİT yetkilileri görüşüyor, askeri yetkililer görüşüyor; ama görüştükleri, pazarlık ettikleri, birlikte PKK'yı tasfiye planı yaptıkları yönetimin adını anma yasağı sürüyor.
Böyle bir ikiyüzlülüğün adı da devlet politikası oluyor.
Artık anlamış olmamız gerekir ki -başka birçok konuda olduğu gibi- Kürt meselesinde başımıza ne geldiyse gerçeklerle yüzleşememek yüzünden geldi.
Bundan yıllar önce Türkiye'nin en büyük gazetelerinden birinin manşetinde "Sözde Kürt Sorunu" diye bir ifade vardı.
İşte bu inkarcılık politikasıyla gele gele nereye geldiğimize bir bakın.
O zamanın inkarcılık şampiyonu kuvvet komutanları sıraya girmiş özeleştiriler yapıyorlar, biz Kürt sorununu inkar etmekle hata yaptık diye. Ve Türkiye hâlâ o "sözde" sorunla başa çıkmak için uğraşıyor; öyle girift bir hale gelmiş ki neresinden başlayacağını bilemiyor. 
Şimdi, aynı hatayı Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ni inkar ve reddetmeye çalışarak tekrarlamanın bir alemi var mı?
Neden korkuyoruz?
Irak'ta merkezi devletin yetkilerini yerel unsurlarla paylaşması, oradaki Kürtlerin siyasi karar alma mekanizmalarında daha etkili olması, kendi federe devletlerini oluşturmaları Türkiye için neden tehlikeli olsun?
Irak petrolünden pay almaları, mali kaynaklara kavuşmaları; ülkelerini mamur ve müreffeh bir hale getirmeleri neden bizim için tehdit oluştursun?
Aslında biliyoruz bu sorunun cevabını: Irak tarafındaki Kürtlerin işleri ne kadar tıkırındaysa, hayatlarından ne kadar memnunlarsa, bizimkilerin de onlara özenmesi, bizden ayrılıp o tarafa katılmaya niyetlenmesi o kadar kolay olur, korkusu yatıyor bunun altında ve ben Kürdistan fobisinin alevlendiği işgal günlerinden beri aynı şeyi söylüyorum:
"Peki biz asırlar boyu böyle bir fobiyle mi yaşayacağız?
Türkiye Cumhuriyeti üniter yapısını sınırları dışında yaşayan Kürtlerin geri yoksul ve baskı altında yaşamasına mı borçlu olacak?
Irak'taki Kürtler ne kadar ezilir, aç ve sefil olursa, bizim üniter yapımız da o kadar güvenlik altında olacak...
Böyle bir güvenlik anlayışı olamaz. Başkasının felaketine endekslenmiş bir güvenliğe nereye kadar güvenebilirsiniz? "Ya kalkınırlarsa, ya petrol sayesinde zenginleşirlerse, ya devlet kurar ve bir cazibe merkezi haline gelirlerse" diye yürek çarpıntıları içinde yaşanır mı?
Sınırlarımızın dışında yaşayan Kürtlerin mutsuzluklarına, yoksulluk ve sefaletlerine bel bağlamak yerine, sınırlarımızın içinde yaşayan Kürtlerin, bizim Kürtlerimizin hayatlarından memnun olmasına bel bağlamamız daha insani olmaz mı?"
                              x                    x                      x
Hayat, gerçeklere aykırı bir biçimde çizilmiş kırmızı çizgileri silip süpürüyor; yasakları deliyor; tabu sözcük dinlemeden kendi doğal seyrinde akıp gidiyor.
Şu anda PKK sorununun çözümünde son derece kritik bir aşamadayız ve cesarete her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Zihinlerimize konmuş ipotekleri çözmenin, serbest düşünmeye çalışmanın ve pragmatik davranmanın zamanıdır.
Yarın öbür gün af gündeme gelecek. Ve bizler yapmak durumunda olduğumuz bu affa "af" dememek için bin bir dereden su getirecek, abuk subuk isimler takacak, sıkıntı içinde kavranıp duracağız.
Ne gerek var bu kadar sıkıntıya?
Ne gerek var birbirimizi kandırmaya çalışmaya?
Üstelik de kimseyi kandıramıyorken...
Gülay GÖKTÜRK - BUGÜN
gokturkgulay@yahoo.com

Yorumlar4

  • Acarbey 16 yıl önce Şikayet Et
    Bu kafayla, Çok Zor. Irak devleti anayasasının tanıdığı kürt yönetimi, amerikanın kurdurduğu kürt yönetimi, ve avrupanın tanıdığı kürt yönetimini yani kürdistanı türk yetkililer ve basını hala bu nu kabul etmiyor ve telafuz etmiyorsa,kürt sorununu nasıl çözecekler.herkes yine zamana oynuyor.bu inkar sürdükçe pkk nın da tasfiye olacağını sanmıyorum.ve bir gün gelecek bakın göreceksiniz,her şey daha berbat olacak. bu kafayla çok zor, zamanla kürtlerin eli daha güçlenecek ve o zaman türkiye bazı şeyleri kabul etmeye mecbur olacak
    Cevapla
  • dürdane doğrusöz 16 yıl önce Şikayet Et
    uyarı!!!. mehmet barlasın yazısı açılmıyor sayın editör, ana sayfaya geri dönüyor...
    Cevapla
  • sherlock holmes 16 yıl önce Şikayet Et
    ne yigit bir yazarsin sen..... gercekten de hak,hukuk, adalet kavramlara onem veren ve bunlari haykirmaktan korkmayan ender yazarlardansin.. Korku, korku nereye kadar...
    Cevapla
  • serkan tekin 16 yıl önce Şikayet Et
    Özal. Bence Özal'ın bölgesel yönetimi içimize alma formülü gündeme gelmeli!
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat