Katsayı kırımı bitti, darısı türbanın başına

  • GİRİŞ26.07.2009 09:15
  • GÜNCELLEME26.07.2009 09:15

İleride birileri Türkiye'de gençliğin tarihini yazmaya kalkarsa, 1999 yılında üniversite sınavına giren gençleri "kayıp kuşak" olarak adlandıracak herhalde...

Felaket 1998 yılı Temmuz ayında geldi başlarına. Büyük depremin tarihi YÖK'ün 1998 Temmuz toplantısıydı.

28 Şubat'ın paşaları buyurmuşlardı ya, lafı mı olurdu; yüksek öğretim kurumumuzun saygıdeğer üyeleri toplandılar ve birkaç saat içinde on binlerce gencin geleceğini ellerinden aldılar.

O gün o toplantıda yapılan değişikliklerin hepsi korkunç derecede yanlıştı; orta öğrenim başarı puanının olağanüstü etkili hale getirilmesi, çift aşamadan tek aşamaya geçilmesi...

Ve malum katsayı kıyımı...

Evet, yeni sistemin en gaddarca ezdiği kesim meslek okulu mezunlarıydı. YÖK'ün tamamen politik nedenlerle -İmam Hatip mezunlarının önünü kesmek için- yaptığı değişiklikle (orta öğrenim başarı puanı katsayısını 0.5'ten 0.2'ye indirivermesiyle) binlerce meslek okulu mezununu "ağızlarıyla kuş tutsalar" dört yıllık bir fakülteye giremez hale getirmek, hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği kadar büyük bir haksızlıktı. Ve en akıl almazı da bu değişikliğin önceden uyarılmadan, geçmişe dönük bir biçimde yapılmasıydı.

Yapılan korkunç yanlışlar on yıl boyunca milyonlarca genci kırdı geçirdi. Geleceklerini kararttı, bütün hayallerini, devlete olan güvenlerini yok etti. O gençler hayatlarının en önemli dönemecinde, henüz on sekizinde devlet babadan yedikleri bu şiddetli tokadı hayatlarının sonuna kadar unutmayacak, hep bu güvensizlik ve kahır içinde yaşayacaklar.

Tarihe not düşelim: YÖK'ün başında Kemal Gürüz, Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda Hikmet Uluğbay, Başbakanlık koltuğunda da Ecevit oturuyordu. Gürüz 28 Şubat'a çoktan gönüllü yazılmıştı zaten. Ne Uluğbay, ne de halkçı Ecevit, halk çocuklarına karşı girişilen bu düşmanca saldırıya ses çıkardılar.

Bu sorumlular yüz binlerce gence karşı suç işlediler.

Eğer Türkiye'de birey haklarının zerre kadar değeri olsaydı, o gün bu ülkede yer yerinden oynardı. Ama hiçbir şey olmadı. Yüz binlerce gence konan ömür boyu üniversite yasağı gazetelerde küçük bir haber olarak geçti.

Neden biliyor musunuz?

Bunun cevabını kararın hemen ardından 1998'de yazdığım bir yazıda şöyle vermiştim:

"Eğer bu sistem, Robert Kolej, Alman, Avusturya Lisesi, Kadıköy ya da Anadolu Lisesi gibi İstanbul'un seçkin okullarını vursaydı, siz o zaman seyredecektiniz gümbürtüyü...

Şu anda, böylesine ağır ve böylesine kitlesel bir haksızlığa karşı pek ses soluk çıkmıyorsa, yeni uygulama gariban okulları vurduğu içindir. O gariban okulların velilerinin güçlü lobileri olmadığı içindir."

X x x

Bazıları bugün hâlâ utanmadan, yapılan değişikliğin imam hatip mezunlarının önünü açtığını söyleyerek akıllarınca "değişikliğin ardındaki gizli amacı" deşifre ediyor.

Onların gözünde, imam hatipli çocuğun önünü kesmek o kadar meşru bir tutum ki, önünü açanları "suç üstü" yakalamış gibi davranabiliyorlar.

Sanki imam hatipler illegal bir biçimde faaliyet gösteren okullar! Sanki bu okullara giden çocuklar (28 Şubat'ın jargonuyla söyleyecek olursak) "İç düşman" ve sanki bu çocukların üniversiteleri bitirip bürokrasi içinde yükselmeleri, düşman ajanlarının devleti içeriden ele geçirmelerine eşdeğer bir tehlike...

Kanadoğlu gibi kimileri kalkmış yapılan değişikliğin yasalara ve Anayasa'ya uygun olmadığından, Danıştay'a götürülmesi gerektiğinden söz ediyor.

Aslında bu başvurunun şimdi değil, 1998'de yapılması gerekiyordu. Çünkü asıl Anayasa'da yer alan eğitimde fırsat eşitliği ilkesini yerle bir eden, o değişiklikti. Bazı okulların -çoğunlukla da yoksul halk çocuklarının gittiği okulların- mezunlarını diğerleri karşısında baştan yenik hale getirmekti asıl eğitimde fırsat eşitliğini ayaklar altına alan...

Neyse, böylece 28 Şubat'ın bir tahribatı daha onarılmış oldu; geride kanadı kırık kuşlar gibi umutsuz bir yığın genç bırakarak...

Ne diyelim; darısı üniversite bahçelerinin demir parmaklıkları dışında çaresiz bir halde bir gün o binalara girebilmeyi hayal eden türbanlı kızların başına...

Gülay GÖKTÜRK - BUGÜN
gokturkgulay@yahoo.com

Yorumlar41

  • Osvajac 16 yıl önce Şikayet Et
    ... Rumeli kökenli cumhuriyetten anadolu kökenli cumhuriyete geçiş bir nevi doğru olabilir lakin bu cok abartılı bir yaklaşım..Siyasette çerkez kökenliler daha etkin olmuştur,rumeli kökenliler ise askeri alanda daha etkindirler.. şimdiye kadar ki tüm genelkurmay başkanlarının asgari bir tarafı rumeli kökenlidir..Özlem madinin bu tür yaklaşımı rumeli kökenli 25 milyon Türkiye vatandaşının az da olsa sitemini haketmiştir..Sebebi ise böyle bir ayrıma tabi tutup tefrikaya yol acabilir olabileceğini düşünememesidr
    Cevapla
  • NİYAZİ KARACA 16 yıl önce Şikayet Et
    BİZİM EN KÖTÜ TARAFIMIZ DÜNÜ HEMEN UNUTUVERMEMİZ. Biz artık katsayı meselesi çözüldü diye gevşersek diğerleri en ufak bir fırsatta hemen daha gaddarını geri getirecektir. Yapılan değişiklikleri anayasa ile güvenceye almadıktan sonra hiçbirşey gözülmüş sayılmaz.
    Cevapla
  • Rota.Sakarya 16 yıl önce Şikayet Et
    "Hurşit Dilaver'e;ÖKKEŞ ŞENDİLLER ÇOK HAKLI.(2). Özlem Madi; “Yeni sınıfın ortaya çıkması ile derin bir sınıf mücadelesi oluyor; çevreden gelen çalışkan ve yükselen muhafazakâr sınıf; tembel, şımarık ve motivasyonunu kaybetmiş eski merkez sınıfı yerinden etmeye çalışıyor.Bu süreçte yeni sınıf kendi değerlerini merkeze taşıyacak ve merkezdeki eski değerlerin bir kısmını olduğu gibi tutacak ve bir kısmını da dönüştürecektir.Belki bu abartılıdır,ama bence bir anlamda Rumeli kökenli Cumhuriyet'in Anadolu kökenli Cumhuriyete dönüşüm sürecidir."diyor.HAKLI DA
    Cevapla
  • Gürsel ŞAHİN 16 yıl önce Şikayet Et
    abrakadavra!ya sorun. Avrakadabra(kadavra)sen bu ajanlık işlerinden çok anlıyorsun galiba yoksa senin babnda mı onlardan.Bizim bildiğimiz ajanların ajan olduğunu çok önemli mevkilerde ve bu işlerle içli dışlı olan görevliler ancak biliyor. senin gibi kıytırkların böyle işlerden haberdar olman imkansız.Anlaşılan sen de çağdaş! laiklerdensin.
    Cevapla
  • Rota.Sakarya 16 yıl önce Şikayet Et
    "Hurşit Dilaver'e;ÖKKEŞ ŞENDİLLER ÇOK HAKLI.AYRICA.... Bugün Vakitteki yazısında Serdar DEMİREL çok güzel bir alıntı yapmış.Akşam Gzt.de Özlem Madi ile yapılan soyleşide onun;" Bugün yaşadıklarımız, “Rumeli kökenli Cumhuriyet'in Anadolu kökenli bir Cumhuriyet'e dönüşme sürecidir" dediğini yazıyor.Bu tesbite katılmamak elde mi? Unutmayalım ki 28 şubatta köfteciler bile YEŞİL SERMAYE olarak adlandırılıp DİNDAR İNSANLARIN kurduğu firmalar ve ürettikleri mallar kara listeler alınıp BOYKOT edilmedi mi? Asıl sebep İstanbul Dükalığının Anadolu'ya düşmanlığındadır.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat