Tehlikeli sular

  • GİRİŞ07.08.2009 06:39
  • GÜNCELLEME07.08.2009 06:39
Ahmet Taşgetiren dünkü sütununda CHP'ye ve orduya kendi ifadesiyle "şaşırtıcı bir çağrı" yaptı.
Taşgetiren yazısında Kürt sorununun her gün biraz daha etnik zemine doğru kaydığı ve bu durumun ayrışma kaygılarını artırdığı varsayımından hareketle, sorunun etnik zemine kayması tehlikesine karşı İslam'ın birleştirici gücünün devreye sokulması ve İslam'ın Türkiye için stratejik anlamının masaya yatırılması çağrısı yapıyor.

Türk-Kürt kardeşliğinin laik mantığın arayış yöntemleri içinde çözülemeyeceğini; laik sistem "din"den hareket etmediği için onun yerine bir başka ortak payda üretmeye yöneldiğini, onun adının da "Türklük" olduğunu ama Türklük telkininin gittikçe daha çok karşı aidiyetlerin güçlenmesine hizmet ettiğini söyledikten sonra, çözümün tek adresinin İslam ortak paydasının ön plana çıkarılması olduğunu öne sürüyor.

Ve mealen, "AK Parti de biliyor çözümün burada olduğunu ama statükonun laik kuşatması yüzünden bu çözüme yönelemiyor; bunu siz yapın" diye sesleniyor CHP'ye ve orduya...

Taşgetiren'in bu çağrıyı yaparken taşıdığı iyi niyetten ve samimiyetten kuşkum yok. Öte yandan bu çağrının, yapıldığı cenahta herhangi bir titreşim yaratma ihtimalinin sıfır olduğundan da kuşkum yok.

Dolayısıyla bu çağrı pratikte fazla bir önem taşımıyor. Ama yazıda dile getirilen görüş dindar kesimde çok uzun süreden beri çok yaygın bir "çözüm formülü" olarak görüldüğü için önemli ve irdelenmesi gerekiyor.

Bugünkü yazımda Taşgetiren'in "sorunun giderek etnik zemine kaydığı" ve ayrışma eğilimlerinin ortaya çıktığı tespitleri ne kadar gerçek, ona bakmaya çalışacağım. "Çözümün tek adresinin İslam olduğu" görüşünün eleştirisini ise bir dahaki yazıya bırakacağım.

Aslına bakarsanız, sorun daha en başından bu yana zaten etnik zeminde cereyan etmekteydi. Hem PKK hem de devlet tam olarak etnik siyaset yapmaktaydılar; ama bu etnik siyaseti şiddet yoluyla yapmaktaydılar. Şimdi farklı olan, bu etnik siyasetin şiddetten arındırılarak barış zeminine kaydırılması çabasından başka bir şey değil ve zaten bu sayededir ki, dile getirilen "ayrışma" endişelerinin tam tersine; bugün Türkiye'de son 25 yıl boyunca hiç olmadığı kadar bir "birleşme" havası yaşanıyor.

Yıllardır ilk defa bölge halkı umut içinde birlikte yaşamayı mümkün kılabilecek demokratik reformları bekliyor. Ne için bekliyor bunları? Ayrılmak için mi; yoksa birlikte yaşamaya devam etmek için mi?

Cumhuriyet tarihinde ilk defa, bir başbakan Kürtler'in meşru siyasal temsilcisi ile kafa kafaya verip bu sorunu nasıl çözeriz diye konuşuyor. Hasımlığın yerini işbirliği isteği alıyor.

Yine yıllardır ilk defa, Ergenekon soruşturmasının Fırat'ın ötesini aydınlatma ihtimali Kürtler'i umutlandırıyor; bu devletin onların da hakkını, hukukunu savunan bir devlet olabileceği umudu yeşeriyor.

Gerek PKK gerek DTP uzun zamandır her ağızlarını açtıklarında bağımsız devleti düşünmediklerini, federasyon da istemediklerini bas bas bağırıp duruyorlar. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yoluyla bölge yönetimine yerel katılımın artırılması dışında bir şey isteyen yok.

Ne Amerika ne Avrupa Kürtler'in ayrılıp ayrı bir devlet kurmasından yana. Tam tersine, kendi stratejik çıkarları da bugünkü sınırları içinde birleşik güçlü ve istikrarlı bir Türkiye'den yana. Yani dış konjonktür de ayrışmayı değil birleşmeyi teşvik ediyor.

Bırakın bizim Kürtler'in ayrılmasını, bugün Kuzey Irak'taki Kürtler Türkiye'yle bir biçimde birleşme hayalleri kuruyor.

Meseleye uzun vadede baktığımızda da, kaygılanmaktan çok iyimser olmak için sebepler var. Çünkü zaman, bölünmenin değil, birliğin lehine çalışıyor. Hem Türkiye'nin kendi iç entegrasyonu, hem global dünyayla ilerleyen entegrasyon, etnik temelde bölünmeyi daha da imkansız hale getiriyor. Evet, bu entegrasyonun, ekonomik ve sosyal gelişmenin çifte etkisi var etnik milliyetçilik üzerinde.

Globalleşme ve dünyayla artan iletişim bir yandan ekonomik ve sosyal entegrasyonu güçlendirirken, bir yandan da etnik aidiyet bilincini güçlendiriyor, bu doğru... Ama unutmayalım ki, gelişmişliğin bu düzeyinde ortaya çıkan etnik aidiyet bilinci hiçbir zaman kendini şiddetle ortaya koymaz, hiçbir zaman ırkçı fanatizme dönüşmez; etnik kimliğine sahip çıkma bilincini demokrasi mücadelesi içinde yürütmeyi seçer.

Bütün bu olgular alt alta konduğunda Taşgetiren'in "meselenin giderek etnik zemine kaydığı" ve ayrışma yaşandığı endişesini anlamak kolay değil.

İşin kötüsü bugünlerde bu fiktif "endişeleri" en yüksek sesle dile getirenlerin Kürtler'in temel haklarının karşılanmasından rahatsız olanlar ve demokratik reformların önünü kesmeye çalışanlar olduğunu da biliyoruz.

Dolayısıyla, Ahmet Taşgetiren gibi, Kürtler'in temel haklarının karşılanmasına karşı olmayanların "ayrışma tehlikesi" söylemini kullanırken, statükonun aynen devamını savunanların değirmenine su taşıma tehlikesine de dikkat etmesi lazım.

Gülay Göktürk - Bugün
gokturkgulay@yahoo.com

Yorumlar17

  • Unknown 16 yıl önce Şikayet Et
    Ne ümmetçilik Nede Milliyetçilik( devamı 3). Devlet devlet olacak sıfatları taşımadıktan sonra halkını ayakta tutmak için yapabileceği en kolay iş biz türküz biz güçlüyüz biz zekiyiz beraber olmalıyız beraber çalışmalıyız nidalarına sarılacaktır.Bence bu düşünce sistemi artık ömrünü doldurmuştur.İnsalar artık sadece çıkarları için beraber olur hale gelmiştir.Devletinde artık insanların çıkarların birleştiği bir çatı olmaktan başka bir rol üstlenmesi ne kalıcı nede sağlıklı olacaktır.
    Cevapla
  • Unknown 16 yıl önce Şikayet Et
    Ne ümmetçilik Nede Milliyetçilik( devamı 2). Bence devlet ve vatan bireylerin ortak çıkarlarının birleştiği bir noktaya gelirse ne türkü ne kürdü ne müslümanı ne ataisti için hiç bir fark kalmamıştır.Aynen amerikada olduğu gibi insanlar hangi milletten olursa olsun hangi dinden olursa olsun develtin her bir bireyinin çıkarını gözettiği için dünyada yaşanabilecek gözde bir yer olmuştur.
    Cevapla
  • Unknown 16 yıl önce Şikayet Et
    Ne ümmetçilik Nede Milliyetçilik( devamı). Yani nasıl bir işçi çalıştığı fabrikadan aldığı maaşı yeterli,çalışma koşulları iyi ise hem ailesinin hemde kendi refahı için iş yerinin kapanmaması için elinden geleni yapar.Aynı şekilde devletin veyahut vatanın varlığı da insanların hayatta kalabilmeleri ve hayatlarını devam ettirebilmeleri için esastır.Eğer devlet her bir vatandaşının gerekli her türlü ihtiyaçını adil ve düzenli bir biçimde karşıladığı zaman her bir birey devlet denen o çatının hep ayakta kalması için zaten çalışacaktır.
    Cevapla
  • Unknown 16 yıl önce Şikayet Et
    Ne ümmetçilik Nede Milliyetçilik. Küresel dünyada artık ne ümmetçiliğin ne de milliyetçiliğin önemi kaldı.Bu düşünceler sadece geri kalmış toplumların kurtuluş için gördükleri ve bağlandıkla son kurşunları olmuştur.Aynı zamanda da geri kalmış kendini yenileyemen toplumları kullanmak için düşmanları tarafından yararlanılan çok iyi bir araç olmuştur.Bizlerin bu vatanı sevmemiz, sahip çıkmamız ve birlikte huzur içinde yaşamak için artık esas olan devletin büütn vatandaşlarına sahip çıkıp özgürlükleri vermesiyle olacaktır.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • begoviç 16 yıl önce Şikayet Et
    imtiyazlı imtiyazından vazgeçer mi?. Yazar Mustafa İSLAMOĞLU çeyrek asırlık bu soruna ilişkin bir tebliğinde şöyle demişti. :''Bazı Kürtler ve bazı Türkler sorun çıkarıyor.''Şimdi yapılansa bazı kürtlerle bazı türkleri barıştırma ameliyesi...Niyet samimi ama o bazıları kimlikler üzerinden elde ettikleri imtiyazlardan vazgecerler mi bilinmez.Umarız zaman eski imtiyazların yeni imyiyazlarla değişimine tanıklık etmez.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat