Yeni dönemin kapıları aralandı: Türkiye'nin geleceğine neden umutla bakmalıyız?
- GİRİŞ12.07.2025 08:32
- GÜNCELLEME12.07.2025 09:20
Tarihi günler yaşıyoruz. Yıllardır Türkiye'nin enerjisini tüketen önemli bir meselenin tarihe karışmasına dair bir başlangıç olacak inşallah Süleymaniye süreci. Rabbim ülkemizi birlik içinde kalkındırmayı nasip etsin.
YENİ DÖNEMİN KAPILARI ARALANDI!
Beş aşamalı barış sürecinin üçüncü etabı başlamış durumda. Sembolikti tabii ki, koca bir devlet PKK terör örgütüne bağlı 30 kişilik grubun silahlarını yakmasıyla sürece ikna olmuş değil elbette. Önümüzde silah bırakma hadisesinin nihayete ermesi için belirlenen bir süre var ve Türkiye bu süreci takip edecek. Atılacak tüm adımlar da örgütün samimiyetine göre atılacak hiç şüphesiz. Nitekim devlet büyüklerimizden de terör örgütünün tehdit olmaktan çıkana dek teyakkuz halinde kalınacağı vurgusu yapılıyor.
Süreci biraz daha geriye sardığımızda, yani bir, bir buçuk yıl kadar önce, neredeyse her gün bir terör örgütü mensubunun MİT-TSK tarafından gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda ya etkisiz hale getirildiğini ya da yakalandığını görüyorduk. Son dönemde Kuzey Irak'ta, 2017'den bu yana ise Suriye'nin kuzeyinde terör örgütünü ağır mağlubiyete uğratmış bir orduya sahibiz. Bugün de gördüklerimiz, silah bırakmaktan başka çaresi kalmayan örgütün yapması gerekenlerden ibaret aslında. Son dönemde ne eleman temin edebiliyorlardı ne de propaganda yapabiliyorlardı.
Türkiye, terör sorununu yok etmeli artık. Terörsüz Türkiye hedefine bir an önce ulaşılmalı. Bölgenin hâli ortada. İsrail'in saldırganlığı, dünyanın sessizliği, uluslararası kurumların yetersizliği, komşuların ikiyüzlülüğü. Kaybedecek bir dakika vakti yok Türkiye'nin. Hele hele bölgesel güç olmuşken.. Çevresinde yaşanan tüm krizlere müdahale edebilme kabiliyeti geliştirmiş, küresel sorunların çözümüne yardımcı olmuş, savunma sanayinde üst düzey atılım yapmışken..
TÜRKİYE OYUNA MI ÇEKİLİYOR?
Bu konuda ısrarla Türkiye'nin kandırıldığını ve PKK'nın zafer elde ettiğini öne süren fikirler ortaya atılıyor. Kuzey Irak'ta söz dinlemeyen ve silah bırakmayı reddeden teröristlerin Suriye'ye kaçtıkları yönünde haberler görüyoruz. Gelin bir de PKK-YPG'nin ahvaline bakalım.
Batı, PKK-YPG'yi DEAŞ ile mücadele bahanesiyle aklamaya çalışmış ve örgütün Suriye kolunun PKK ile bağlantılı olmadığını ileri sürmüştü. Şimdi dile getirilen senaryo, PKK-YPG'ye Suriye'de özerklik tanınacak, Türkiye müdahale etmek istediğinde "Sizin PKK sorununuz kalmadı" denilerek, müdahale engellenecek deniyor. Türkiye, 2016'da darbe girişimi yaşadıktan hemen sonra askeri bir operasyonla bölgeyi kendi lehine dizayn etmesini bildi. En güçlü olduğu şu dönemde mi istediğini yapamayacak?
Bir de işin Suriye bağlamı var. Şimdi bu örgüt uluslararası kamuoyuna hangi isimle pazarlandı? "Suriye Demokratik Güçleri" ismiyle. Bu örgüt, devrim sonrası özerklik talebinde bulundu mu, bulundu. Bu konuda ayak diretti mi, diretti. Türkiye ne dedi? "Şam gereken adımı atacaktır, atılmazsa devreye gireriz"
“Şam adım attı mı” diye bakalım hemen. SDG'nin bağımsız bir güç olarak orduya katılma önerisi reddedildi. Mart ayında varılan anlaşmaya uyulması çağrısı yapıldı SDG'ye. Rejim kalıntıları temizlenip Suriye halkının desteğini almışken, Türkiye ve Körfez ülkelerinin desteğini hisseden Şam, SDG'ye rahat hareket etme fırsatı tanıyacak mı?
"O işin bir de Amerika kısmı var" diyenler için de ABD'nin Ankara büyükelçisi ve Suriye özel temsilcisi Tom Barrack'tan gelsin şu ifadeler.. "SDG'ye tavsiyem süreci hızlandırıp orduya entegre olmaları. Suriye'de federalizmin işlemeyeceğini ve bağımsız bir devlet kurulamayacağını gördük"
Yani, söz konusu teröristler, Türkiye'nin Suriye'de gerçekleştirdiği operasyonlar sırasında, Amerika-Rusya-İran ve Şam tarafından destekleniyorlardı. Şimdi sahada onları destekleyecek kim kaldı? Görüldüğü üzere Amerika bile sattı SDG maskeli YPG-PKK'yı. Yahu iki gün önce el ele diz dize olan bu ikilinin arası öyle bozulmuş ki teröristler Büyükelçi Barrack'ı MİT ajanı bile ilan etmişler.
TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNE NEDEN UMUTLA BAKMALIYIZ?
Bugünlerin “hayır mı şer mi” getireceğini kısa zaman içerisinde göreceğiz. Umutlu olmamak için sebebimiz yok çünkü kırk yıldır kanayan yaramıza tedavi bulduk. İlaç işe yarar-yaramaz, bunu zaman gösterecek. Ancak yaramazsa zaten ameliyatla kesin çözümü olacak Allah'ın izniyle.
S-400 alamadığı için F-35 projesinden çıkarılan Türkiye'nin geldiği noktaya bakın. KAAN Asya pazarına satıldı. Türkiye hem kendi güvenliğini sağladı hem de Asya ile askeri işbirliğini güçlendirdi.
İspanya ile Avrupa'nın en büyük uçak gemisi inşaatı başlatıldı. 10 yıl sonra Türkiye'nin savunma sanayisindeki zenginlik, ABD ve Çin ile yarışacak seviyeye gelecek inşallah. NATO'da, Akdeniz'de, Karadeniz'de etki alanımız daha da genişleyecek. Güney Avrupa'nın önde gelen gücü olacak.
Akdeniz'deki enerji mücadelesinde kozlarını güçlendirmesi gerekiyordu, Libya ile anlaşıldı. Son imzalanan askeri işbirliği anlaşması ile Yunanistan ve Rum-İsrail ortaklığı ofsaytta bırakıldı.
Keza Mısır'la, Körfez'le krizleri aşması gerekiyordu, aştı.
Suriye ile normalleşmesi gerekiyordu, devrim oldu, bir anda Körfez yolu açıldı.
Aynı şekilde Kalkınma Yolu Projesi, Türkiye-Irak işbirliğini artırdı.
Türk Devletleri ile işbirliği, Azerbaycan'a verilen destek, Ermenistan ve İran'ı Türk tezlerine ikna olmak durumunda bıraktı. Paşinyan çatışma yerine işbirliğini seçti ülkesi için. Jeopolitik gerçekliğe göre hareket etmeye başladı Ermeniler.
İran desek, Zengezur koridoruna ket vuruyordu. İsrail ile yaptıkları 12 günlük savaş sonrası, İran Cumhurbaşkanının, Türk ve Azerbaycan liderleri ile Hankendi'de verdiği poz, Türkçe konuşması, bu noktada Tahran yönetiminin de Erivan gibi jeopolitik gerçekliğe ikna olduğunun işareti değil mi?
Tüm bunlar yaşanırken, "Terörsüz Türkiye" yolunda yeni bir güne başlamışken, olumsuz düşünmek yerine neden umudu öne çıkarmayalım?
Akif Küçükal / Haber7
Yorumlar8