Batı bölünürken Doğu kenetleniyor
- GİRİŞ20.09.2025 09:15
- GÜNCELLEME20.09.2025 09:15
Yoğun bir haftayı daha geride bırakıyoruz. Her geçen gün daha da gerginleşen daha da keskinleşen ilişkiler görüyoruz devletler arasında.
Dünya artık eski dünya değil. Batı’nın tek sesli, tek merkezli düzeni çatırdıyor. Doha’da Arap liderleri açıkça İsrail’i “düşman” ilan etti, Suudiler Amerikan kalkanını bırakıp Pakistan'ın nükleer şemsiyesine sığındı. Aynı günlerde Ankara ile Kahire, 13 yıl aradan sonra Doğu Akdeniz’de yan yana tatbikat kararı aldı.
Washington ile Londra, İsrail'in geleceği üzerinden birbirine girmiş durumda. The Economist kapağında “İsrail Amerika’yı kaybediyor” yazıyor. Küreselciler Netanyahu yönetiminden vazgeçmiş sinyalleri veriyor.
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Batı çözülüyor, İsrail yalnızlaşıyor, pusula Ankara’yı ve Doğu'yu gösteriyor net olarak…
DOHA ZİRVESİ YENİ BİR DÖNÜŞÜMÜN BAŞLANGICI MI?
Pazartesi günü, Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleşen İslam İşbirliği Teşkilatı-Arap Ligi Olağanüstü Zirvesi, bölgenin seyrini değiştirebilecek kırılmanın habercisi oldu aslında. İsrail'e yönelik söylemler oldukça sertleşmişti. Mısır, İsrail'i "düşman" olarak tanımladı. 1978'de imzalanan Camp David anlaşmasından bu yana hiçbir Mısır yöneticisinin ağzına almadığı bir kelimeydi İsrail için "düşman" ifadesi.
Söylem bazında zayıf kaldığı malum zirvenin. Ancak sonrasında atılan adımlar ve atılması muhtemel adımlar az önce zikrettiğimiz gibi ciddi bir değişimin ayak izlerini taşıyor.
Örneğin Suudi Arabistan, zirvenin hemen ardından Pakistan’ın nükleer şemsiyesi altına girdi. Bu adım, Washington'un tüm hesaplarını altüst eden bir gelişme oldu.
ABD’nin güvenlik garantilerine duyulan güvensizlik, artık Arap başkentlerinde yüksek sesle dile getiriliyor. Körfez’de ABD’ye yaslanmış güvenlik doktrinleri çökerken, yeni arayışların adresi Türkiye'ye kayıyor.
Suudilerin Pakistan'a yönelmesi, Türkiye ile bölgede girilen rekabetin doğal sonucu. Katar zaten Türk üssüne ev sahipliği yapıyor. BAE, Kuveyt ve Umman da bu süreçten ders alarak Türkiye'ye yaklaşmakta. Artık tablo için, "ABD’nin gölgesinde yaşanan “suni güvenlik” dönemi bitti, yeni bir dönüşüm başladı" yorumunu yapabiliriz.
DOĞU AKDENİZ’DE DİRENÇ EKSENİ KURULUYOR!
Doha zirvesinin saha yansımalarından biri de İsrail'e düşman diyen Mısır'ın, 13 yıl sonra Türkiye ile ortak tatbikat yapacağı duyurusu oldu. "Dostluk Denizi" tatbikatı, 22-26 Eylül'de gerçekleşecek. Tatbikata Türk Hava Kuvvetleri de katılacak. Bu, sadece bir askerî tatbikat değil, jeopolitik bir manifesto aslında.
Türk Boğazları ile Süveyş Kanalı’nı kontrol eden iki devletin aynı cephede buluşması, İsrail’in tüm planlarını boşa çıkaracak caydırıcı bir denklem anlamına geliyor. Doğu Akdeniz’de Mısır ve Türkiye’nin birlikteliği, hem Gazze’deki katliama hem de İsrail’in enerji ve deniz stratejilerine karşı güçlü bir direnç hattı oluşturuyor. İsrail saldırganlığı ve dünyanın sessizliği, iki ülkeyi yeniden aynı rotaya sokmuş durumda.
ABD–İNGİLTERE KAVGASI İSRAİL’İ NASIL ETKİLEYECEK?
Coğrafyamızda iyimser bir hava yakalanmış diyebiliriz. Peki batı cephesinde durum ne?
Hızlıca özetleyelim.
İsrail sadece bölgede değil, Batı’da da gözden çıkarılıyor. The Economist'in kapağında mesaj çok açık şekilde verildi. Hem de Trump'ın İngiltere ziyareti sırasında... “İsrail Amerika’yı kaybediyor.”
ABD’de kamuoyu İsrail karşıtlığıyla kaynarken, İngiltere Başbakanı Starmer, Filistin'i tanımaya hazırlanıyor. Trump ve Starmer arasındaki görüş ayrılığı, ABD–İngiltere hattında derin bir fay kırığına işaret ediyor.
Burada aklımıza, "Yahu nasıl görüş ayrılığı, daha geçen gün Katar'ı İsrail-ABD-İngiltere ortaklığı bombalamadı mı?" sorusu gelebilir. Pek tabii bu görüş de kabul edilebilir. Bu argümanın yanıtı ise yine soruyla, Hangi Amerika, Hangi İngiltere?
Bugün artık tek akıllı, yekpare bir Batı yok. Amerika'dan tek bir ses çıkmıyor, sahada bir yaptıkları diğer yaptıklarıyla paralellik göstermiyor. Keza İngiltere içinde de mücadele olduğu apaçık ortada.
Ürdün ve Katar'a yönelik saldırılar, Filistin'i tanıma ve İsrail yönetimini yalnızlaştırma hamlesine kalkışan, Ukrayna'daki görüş ayrılığı nedeniyle ABD'ye sopa atmak isteyen İngiltere'nin, İsrail eliyle ABD tarafından cezalandırılması olamaz mı?
İkisi kavgaya tutuşa dursun, ABD mutlak hegemon ülke diyebilir miyiz hala? İçeride küreselci kanatların kavgaya tutuştuğu, sağ–sol, siyah–beyaz çatışmasının derinleştiği bir ülke görüyoruz. Charlie Kirk suikastı sonrası ABD’nin daha da derin iç karışıklıklara gebe olduğunu söylemek hayalperestlik mi?
Sizce de Batının çözülüşü, ortak hareket edemeyişi, toplumsal olaylar, bölgenin dönüşümünü mü hızlandırmıyor mu?
HRİSTİYANLAR TÜRKLERİ BEKLİYOR!
Geçtiğimiz haftaya dair önemli bir anekdot ile tamamlayalım.
Kudüs Patriği’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Dolmabahçe'de Hz. Ömer’in emannamesini hediye etmesi dikkat çekiciydi. Kudüs'teki Hristiyanlar kutsal mekanların korunması adına Türkiye'ye duyduğu güveni gösterdi. Etki alanı güçlü bu mesaja karşı peş peşe kontralar geldi Washington ve Tel Aviv'den.
Fener Rum Patriği Bartholomeos Beyaz Saray’da Türkiye'yi şikayet etti, Hristiyanların zulme uğradığını söylemeye kalktı.
Daha sonra Netanyahu çıkıp "Kudüs Bizimdir" dedi.
Türkiye'nin Kudüs üzerinden Müslümanları ve Hristiyanları ortak bir paydada buluşturabilecek yegâne aktör olması nasıl da paniğe sürükledi siyonist evanjelist odakları.
Aslında İsrail’in en büyük kâbusu bu. Çünkü, tarih boyunca zulme sessiz kalmadı. Zulmün sonunu getirecek kutup noktasının Ankara olduğu gerçeğiyle yüzleşmek rahatsız ediyor onları…
H. Akif Küçükal / Haber7
Yorumlar22