Silah tüccarları kana doymuyor…

Washington'dan hafta içinde gelen açıklamalar, yaşanan hadiseler, Amerika kıtasında tansiyonun giderek yükseleceği sinyalini verdi.

Latin Amerika'nın kalbindeki bu yeni fırtına, akıllara Amerikan hükümetinin Irak işgalini getirmiyor değil.

GERİLİM NASIL ARTTI!

Amerika, hafta başında bir süredir yaptığı gibi yine uyuşturucu yüklü tekneyi havaya uçurduğunu duyurdu. Denizde gerçekleşen operasyon ABD başkanı Trump tarafından övüldü. Venezuela bu saldırıyı, "işgale zemin hazırlamak" şeklinde yorumladı. Ardından Washington'dan kara harekatı sinyali geldi. CIA'e Venezuela içinde gizli operasyon yetkisi tanındı.

B-52 bombardıman uçakları Venezuela sahiline yakın uluslararası hava sahasında devriye atıyor. Trump bu uçuşlar için "Denizi kontrol altına aldık, şimdi karadan durduracağız" dedi. Sadece bu cümle bile Amerika'nın sıradan bir uyuşturucu operasyonu değil de askeri hamle hazırlığında olduğunu göstermiyor mu bizlere?

ABD VENEZUELA YÖNETİMİNİ DEVİRMEK İSTİYOR!

Denizden başlatılan gövde gösterisi, karaya yönelen tehditlerle birleştiğinde Venezuela üzerindeki baskının artık bir "rejim değişikliği planına" dönüştüğü açıkça görülüyor.

Dün Irak'ta "kitle imha silahları" bahanesiyle başlayan gizli görevlendirmeler, bugün Venezuela'da uyuşturucu trafiği ve güvenlik gerekçesiyle gerçekleştirilme hazırlığında. Muhtemelen devamında da Beyaz Saray'ın söylemi, demokrasi, barış, özgürlük gibi ifadelere kayacak. Yıllardır askeri planlar bu ifadelerle maskelenmemiş miydi zaten.

Amerika açısından Venezuela, Latin Amerika'da enerji dengelerini belirleyen en stratejik ülke konumunda. Devlet Başkanı Maduro'nun devrilmesi, ABD yönetimine avantajlar sağlayabilir.

Örneğin, petrol üzerindeki kontrolü yeniden Amerika ele alabilir. Venezuela, rezerv miktarı olarak dünyanın en zengin petrol ülkesi. Bu açıdan körfezden daha ciddi bir potansiyele sahip. ABD'nin bu zenginliğe sahip olma isteğinin altında küresel rekabet gerekçesi yatıyor elbette. Çünkü Çin ve Rusya'nın bölgede artan nüfuzu kırılabilir askeri hamle ile. Ayrıca Venezuela'nın Rusya ile ilişkileri, Panama ve Meksika gibi Latin Amerika ülkelerinin Çin ile olan iş birliği dikkate alınınca ABD kendisini çevrelenmiş şekilde görmek istemiyor.

OLASI ASKERİ MÜDAHALE HANGİ SONUÇLARI DOĞURUR?

Venezuela'nın işgali, Latin Amerika için şüphesiz yıkıcı sonuçlar doğurma ihtimalini taşıyor.

Yeni bir mülteci dalgası, silahlı grupların yeniden güçlenmesi, bölgesel istikrarsızlık ve anti-Amerikan dalganın büyümesi kaçınılmaz olacaktır. Washington’un kısa vadeli kazancı, bölge halkları için uzun vadeli bir enkaz anlamına gelir.

Burada mevcut Amerikan yönetiminin bu kriz ortamını neden önemsemediği, kıymetli bir soru.

Çünkü Trump’ın dış politika vizyonu, geleneksel Amerikan diplomasi anlayışından çok bir "iş adamı mantığına" dayanıyor. Trump'a göre diplomasi, kazananın kaybedeni ezdiği bir ticari rekabet alanı. Venezuela gibi ülkelerde insani bedeller, ekonomik ve stratejik kazançların yanında değersiz kalıyor.

Trump, bu tür krizleri "güç gösterisi" olarak da kullanıyor. Hem iç politikada seçmenine kararlılık mesajı vermek, hem de Latin Amerika'da ABD'nin yeniden baskın güç olduğunu göstermek istiyor. MAGA sloganını her anlamda hayata geçirmek amacında.

Sözün özü küresel sonuçları ne kadar ağır olursa olsun, Trump Venezuela hamlesiyle oluşacak kaosu değil, kendi prestijini hesap ediyor.

ABD'NİN VENEZUELA PLANLARI VE NOBEL ÖDÜLÜ

İşte tam bu ortamda, muhalif lider María Corina Machado'ya neden Nobel Barış Ödülü verildiği daha bir anlam kazanıyor sanki. Batı medyası artık Machado'yu "demokrasi savunucusu" olarak tanıyor. Her ne kadar geçmişi bu imajla çelişse de.

Machado'nun ABD ile ilişkisi ülkesinin faydalarını pek gözetmediğini gösteriyor esasen. USAID ve National Endowment for Democracy gibi, ABD destekli kurumlarla yakından çalıştığı biliniyor. 2002’de Hugo Chavez’e karşı düzenlenen darbe girişimini destekleyen çevrelerle de temas hâlindeydi. ABD'ye "petrolümüzü siz alın, her şeyi özelleştireceğiz" demesi, tüm hikayeyi tamamlamakta.

Parçaları birleştirince, ABD'nin Venezuela'ya saldırı hazırlığı yaparken, bir yandan da Machado'yu "yeni lider" olarak hazırladığı hissediliyor.

Machado'ya verilen Nobel Ödülü, sadece bir "barış ödülü" değil, aynı zamanda uluslararası bir meşruiyet enstrümanı olabilir. Bu ödülle Machado dünya çapında tanınırlık kazanırken, Batı kamuoyuna "Maduro sonrası Venezuela'nın makul yüzü" olarak sunuluyor.

Bir soruyla nihayete erdirelim yazımızı…

Geçmişte Irak'ta Ahmet Çelebi'nin parlatılmasıyla ne kadar benzer bir süreç değil mi?

Hüseyin Akif Küçükal / Haber7