İslamcı trajedist hareket
- GİRİŞ06.03.2013 08:05
- GÜNCELLEME06.03.2013 08:05
İnsanın trajedisi düşüncelerimin merkezini teşkil etse de İslam toplumlarının sosyo-psikolojik halleri; üyesi olduğum o toplumun iyiliği, düşüncelerimin daima bir parçasıdır.
İslam toplumlarında olmaması gerekenler: ekonomik gerilik ve adaletsizlik, tekelcilik, bencillik, üretim eksikliği, ırkçılık, ayrımcılık, adam kayırma, güçsüzün ve işçinin ezilmesi, emeğin değersizleşmesi, sosyal güvenlikten yoksunluk, sağlıklı ve yeterli beslenememe, çevrenin kirletilmesi, denizlerin kirletilmesi, yeşilin azalması, yerlere tükürülmesi ve sümkürülmesi, yardımlaşmanın olmaması, sevgisizlik, insan haklarında gerilik, yaşlıların ve çocukların korunmaması, kadınların erkek ile eşit bir birey olarak görülmemesi, cinayetlerin artması, kadın cinayetlerinin artması, insan bedenine saygısızlık, insan ticareti, kadın bedeninin satılması, hayvanlara eziyet, diktatörler, emperyalist tutsaklık, düşünsel eksiklik, akletme potansiyelinin yok edilmesi… Ve bunlar çoğaltılabilir.
Tüm Modern İslamcı Hareketler bu sorunlarla yüzleşmek ve bu kötü halleri düzeltmek için düşünceler ve eylemler üretmek zorundadırlar. Kur'an'ın ana meselesi bunlardır. Benim İslamcılık anlayışım budur.
Sosyolog Ferhat Kentel “İslamcılık: hareket, düzen ve parçalanma” adlı makalesi üzerinden bir konuşma ve değerlendirme yapmak istedim.
Yusuf Akçura, Osmanlı imparatorluğunun dış güçler tarafından parçalanma sürecinde “üç tarzı siyaset”ten bahseder. Bunlar, Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılıktır.
Bunların hepsi aslında “kurtuluş ideolojileri”dir. Ve hepsi bir sınıf zemininden yoksundur.
Ferhat Kentel, o zamanlar için sınıfsız olan bu siyasi tarzlar, ideolojilerden 20. yy'ın başındaki İslamcılık hareketini, 1980 sonrası ortaya çıkan yeni “İslamcılığı” ya da “İslami Hareketi” değerlendiriyor.
Yukarıdan aşağı modernleştirme, sekülerleştirme ve uluslaştırma hareketine karşı bu yeni İslami hareket sınıfsal olarak ortaya çıkıyor.
Demokrat Parti döneminde, nispeten daha özgür bir dönem; Anadolu halkı, büyük şehirlere göç ediyor ve yeni bir kentli sınıf ortaya çıkıyor. Bu yeni kentli sınıf, tepeden inme, seküler devlet modernleşmesi karşısında farklı, alternatif, seküler olmayan bir modernleşme meydana getiriyor.
Ferhat Kentel değerlendirmesinde bu “yeni modern kentli sınıfın” meydana getirdiği ‘İslami harekete' “20. yüzyılın başındaki ideolojilerden farklı olarak cemaatten toplumsal aktöre evrilen toplumsal kesimlerin siyasal, kültürel, ekonomik hareketidir” diyor ve “gerçek anlamda bir ‘toplumsal hareket'” olarak kabul ediyor.
Gerçek bir toplumsal hareket tabandan gelir.
Kentel, İslami Hareketi kendi içinde “çoğul ve heterojen bir tabana sahiptir” diyor. “Müslüman bileşeni” tabanda oldukça heterojendir. Mesela;
“1990'larda yapılan çeşitli araştırmalara göre, RP'ye oy veren kesimler arasında üç ana damar dikkat çekiyordu. Bunlardan birincisi, MSP'nin toplumsal tabanında neredeyse tek ve en güçlü bileşen olan ve daha çok Orta Anadolu'daki kasaba nüfusuyla sembolleşen mütedeyyin, geleneksel ve muhafazakâr kesimlerdi. İkinci damar, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki Kürt nüfustan, üçüncü damar ise kırsal bölgelerden koparak, göç sonunda büyük kentlerin çeperlerine, gecekondu bölgelerine yerleşmiş olan alt sosyal sınıflara mensup kesimlerden oluşuyordu.”
Dolayısıyla bu üç ana damarın “homojen seküler ulus devlet kimliği”ne ve düzenin baskısına karşı refleksleri onları bir “kimlik” etrafında yoğunlaştırıyor ve bir toplumsal harekete dönüştürüyor. Yeni toplumsal bir dil icat ediyor.
“İslamî toplumsal hareketin dilini icat etti. Bu dil, "ötekileşmiş" toplumsal kesimlere "aktör" olma potansiyeli sağladı, enerji verdi; onlara mücadele edilebilecek bir "öteki" hedef inşa etti. İslamî hareket, zamanın ruhuna uygun, "devrimci" bir meydan okuma ve gelecek hayalini bir araya getirdi.”
İslami hareketler zamanın ruhunu yakalamalı. Zira İslam her çağın ruhundaki hastalıklara şifadır.
Bu yazısında Ferhat Kentel İslami hareket için şu evreleri tespit ediyor:
“Müslümanların normalleşmesi”
Bu evreye etkisi olan ‘28 Şubat post modern darbesi'dir. “28 Şubat'ın akabinde İslamî hareket, topluluk kimliğinin rejimle sürtüşmesini asgariye indirerek ve uyumu ön plana alarak aşınmayı azalttı; ancak bireysel alanda teslim olmayan, ekonomik, siyasal, kültürel faaliyet alanlarında hareketi beslemeye devam etti.”
AB ile müzakereler, Kürt açılımı ve demokratikleşme için atılan adımlar bu normalleşmenin tezahürleri olarak ön plana çıkmaktadır. Tabii bu uyum sürecini yöneten ve yönlendiren Ak Parti'nin güçlü iktidarıdır. Kentel “İktidarı devlet elinden alan, kansız bir ‘burjuva demokratik devrimi”ni gerçekleştirdiklerini söylüyor.
Kentel diğer evreyi “Uyum ve direniş” evresi olarak kabul ederken İslami hareket içince Kapitalist sisteme uyum sağlayanlar ile ona cevap üretenlerin olduğunu; Kalkınmacılık adı altında kapitalist müteahhitleri, Ala dergisini, Devrimci Müslüman'ları, Anti-kapitalist, Müslümanları, milliyetçileri, tüketimle kendisini tanımlayan orta sınıfları…
Makalesinde “bugün İslamî hareket paramparça” derken; Müslümanlar ya da Müslüman olmayanların ya da herkesin artık normal olduğunu söylüyor.
“Uyum da her yerde, direniş de…” diyor.
Tüm bu tablo karşısında kendime benimsediğim, keşfettiğim ve adını koyduğum tek hareket “İslamcı trajedist hareket”tir. Önce insanın trajedisini keşfetmek, onu daima aşkın olan ile anlamak, çağın ruhunu aydınlatmak.
Hacer Aydın - Haber 7
aceraydin@hotmail.com
https://twitter.com/hacer_aydn
Yorumlar10