İki kaza bir final: 'It is Turkish'
- GİRİŞ16.05.2012 10:10
- GÜNCELLEME16.05.2012 17:05
1996 senesinde akrabalarımı ziyaret ve harçlığımı çıkarmak amaçlı üç aylığına Almanya'ya gitmiştim... Para birimi olarak henüz 'Mark' kullanılıyor ve Avro'nun esamaesi dahi okunmuyordu. Bugün bir çoğu patron olan ama o gün angarya işlerde istihdam edilen Türkler Almanlar için sadece 'pis', ağır ve zor işlerin yapılması için getirilen mültecilerden ibaretti.
Türkler o dönemde Almanya için 'emek' kavramının bizzat kendisiydi. Almanların emekçi misafirleri yalnız Türkler değildi. SSCB'nin dağılmasından sonra Çekoslavaklar, Polonyalılar da o dönem Almanya için önemli işgücüydü. Hatta Türkler bu milletlerden olanlara piyasayı kırdıkları, saatlik yevmiye ücretini düşürdükleri için çok kızıyorlardı.
Almanya şimdi de aynı mıdır bilmiyorum ama o dönemde iş yapışı ve iş ahlakı anlamında çok sağlam bir işleyişe sahipti. Yapılan işler usulune uygun, yasalar çerçevesinde ve en ince ayrıntılarına kadar planlanmış olarak gerçekleşiyordu. Nadir olsa da tıkandığı durumlarda da kabulleniliyordu. Polonyalı ve Çekoslavakyalı işçilerin de bu sürece adaptasyonu pek zor değildi.
Ama Almanya'daki Türklerin iş yapış şekli Almanlar tarafından hem hayret ediliyor hem de bir deyişin konusu oluyordu: 'Turkish'! Almanlar Türk usulü iş yapış şeklini zamanla benimseme başladılar... Çıkmaz sokaklarda bir yol bulunabiliyorsa bu Türklerin keskin zekasının ürünüydü. Bu bakış açısı pozitif olandı. Diğeri ise uyanıklık, cin fikirlik duvara tosluyorsa bunun adı da Turkish'ti ama bu kez istihza eden bir deyiş oluyordu... Zamanla bu yöntemleri ya da daha doğru bir ifade ile cin fikirliliği Almanlar da benimsedi... Bazen de bir anlam veremedikleri kararlara bu adı veriyorlardı...
Benzer bir olayı da bugün Kocaeli'de yaşadım...
Kocaeli'de düzenlenen kitap fuarına benim gitmem icap etti. Önce küçük bir vasıta sorunu yaşandı. Son olarak beni otogara bırakmaya karar verdiler. Yolda talihsiz bir kaza yaşadık. Kurum aracına arkadan çarptılar ve fuara gidişim bir hayli gecikti. Neyse taksi-otobüs taksi derken fuar alanına ulaştım. Fuarın da tadı yoktu desem yeridir...
Aksilikler birbirini izler derler çıkış saatime sağanak bir yağmur denk geldi. Kendime bir taksi zor buldum... Tam Kocaeli Otogarı'na yaklaşmıştık ki bindiğim taksiye bir araç arkadan çarptı... Bir günde 8 saat arayla ikinci olayı yaşayınca gerildim. Sağanak yüzünden araçtan inme imkanım da olmadı.
Taksi şoförü bir hışımla dışarı çıktı söylene söylene arkadaki araca gitti. Bir 15 dakika uğraştı döndüğünde ise az önce yukarıda tarif ettiğim Turkish hadisesi başladı. Sağanak nedeniyle araçtan inemediğimden hasar hakkında bilgi sahibi değildim. Taksicinin uğraşına bakınca bizim araçtaki hasarın büyük olabileceğini tahmin ediyordum. Arkadaki aracı ise camdan seçebiliyor fazla bir hasar olmadığını görüyordum. Taksici araca ilk döndüğünde morali çok bozuktu çünkü çarpan adam yabancıydı. Türkçe bilmiyordu.
Taksici bir hışımla çıktı yeniden döndü bu sefer adamın ruhsatını almıştı. Taksici bana dönüp 'polis' çağırmak istediğini anlatıyor bir taraftan da yeğenini arıyordu. Ortalık tam bir panik havasıydı. Sonrasında çarpan aracı kullanan yabancı taksiye geldi. Taksiciye bir şeyler anlatıyor ama taksici hiçbir şey anlamıyordu. Sonunda araca binmeye ikna ettik.
Adam taksiciye 'evraklarımı versin sigortamı arayacağım ve polise haber vereceğim' diyordu. Taksici allem edip kallem edip adamdan ruhsatı aldığını anladım. İki araç arasında 'git-gel'ler tıpkı yağmur gibi kesilmiyordu. Sonunda taksicinin yeğeni geldi. Duruma baktı. Kaza tespit tutanağını getirdi. Taksiye çarpan yabancının söylediklerini tercüme ettikten sonra taksiciyi sigortayla görüşmeye ikna ettik. Sigorta da bu kez evrakları doldurun fotoğrafı çekin ve gönderin diyordu. Yabancının kullandığı araç kiralıktı ve sorun da burada çıkıyordu.
Taksici ve yeğeni kendi aralarında müzakere yapıyorlardı ama sonuç bir türlü çıkmıyordu. Sonunda tutanaktan vazgeçtiler... 100 lira tamir masrafı alıp yoluna devam edeceklerdi. Bu kez yine yabancıyla görüşmeler başladı. Bu esnada arada tercüman olmuştum... Adama 100 lira deyine ısrarla polis diyordu. Sonra dayanamadı ve yanıma gelip 'eğer ben para verir git dersem bu kez benim başım Rent a Car ile belaya girer' dedi.
Kriz üstüne kriz derken son olarak Taksici ve yeğeni karar verdi. Alacaklarından da vazgeçmişlerdi, sigortadan da sonra adamın evraklarını teslim ettiler ve son olarak gitmeye karar verdiler. Yabancı bir şaşırmıştı. O yağmurda tam 1,5 saat süren tartışmada yüzde 100 haklı olan taksici bir an önce gitmek daha doğrusu kaçmak istiyordu.
Yabancıya söylediğimde yüzü garip bir hal aldı. Şaşkınlığı sürerken taksici yola devam kararı vermişti. Olanlara anlam veremeyen yabancıya kapıyı açıp seslendim: Ne sigorta istiyor ne de para yalnızca gitmek istiyor diye... Gülerek baktı ve ben de seslendim 'It is Turkish'
Kaza tespit tutanağı büyük kolaylık getirdi ama küçük hasarlarda insanı canından bezdiriyor... Kaskolarda belli bir hasar maliyetine kadar istisnai uygulama getirilse hiç de fena olmaz! En azından bir havuz oluşturulsa ve bütün sigorta sirketleri küçük hasarlar için belli bir miktar koysa bu havuzlara, masrafı düşük olan kazalarda hem sigortaların hem de araç sahiplerinin başı ağrımaz...
Hakan Göksel / Haber 7
twitter.com/hakan_goksel
hakan.goksel@haber7.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol