Kânûni ‘nin Vefâtı ve Zigetvar Zaferi (6 Eylül 1566)

  • GİRİŞ04.09.2021 10:25
  • GÜNCELLEME04.09.2021 10:25

Kânûni Sultân Süleyman, 13. Seferini Almanya üzerine açtığında 71 yaşına basmıştı. 1 Mayıs’ta İstanbul’dan hareket edildi. Tatarpazarcığı’nda mola verdiğinde İstanbul’dan hareket edeli tam bir ay olmuştu ki, Manisa Sarayından bir ulak geldi huzura çıktı. Veliaht Şehzâde Selim’in oğlu Manisa Sancak Beyi Şehzâde Murad’ın bir oğlunun dünyaya geldiğini ve kendisinden bir isim talep edildiğini saygıyla söyledi.

Türk Hâkânı muhteşem otağının uzak noktasına bir kaç saniye baktı. Aklına ecdâdı büyük atası Fâtih’in babası Sultân Murad Hân geldi. Öyle ya, torunu Şehzâde Murad’la adaştı. O nasıl ki Edirne Sarayında doğan sonradan Fâtih ünvânı alacak olan oğluna Mehmed ismini koyduysa, torunu Murad’ın yeni doğan şehzâdesine aynı ismi vermeli diye düşündü. Belki bu yeni doğan şehzâdede birçok fetihlere imza atarak “Fâtih” ünvânı alabilirdi. (Sultân III. Mehmed sanıyla tahta geçen bu yavru 30 yıl sonra Eğri Kalesini alacağı gibi pek çok başarılara imza atacaktır.)

Sonra haberciye döndü. “Ecdâd-ı Kirâmımızda Murad oğlu Mehmed olagelmiştir, bunun da nâm-ı şerîfi Mehmed olsun.” Haberci ismi alır almaz acele Manisa’ya yetiştirmek için yedeğindeki atlarla dörtnala fırladı gitti.

Kânûni yoluna devam etti. Bir an önce Budapeşte’nin kuzey doğu ucunda bulunan Eğri Kalesine ulaşmak, O’nu fethettikten sonra Osmanlı Toprakları içine kama gibi girmiş Viyana yolu üzerindeki Zigetvar’ı almak istiyordu. Yerleşim merkezlerini at üstünde geçiyor, diğer yolları arabada katediyordu. Filibe üzerinden Belgrad’a geçerek Zemlin Sahrasında otağını kurmuştu ki, Zigetvar Kale komutanı Nicolas Zrinyi’nin, Tırhala Sancakbeyi Mehmed Bey’i Şikloş civarında oğlu ve muhafızlarıyla pusuya düşürerek şehid ettiği haberini aldı. (Macaristan şehri Şikloş’ta Malkoç Bey Camii Bosna savaşında gelen mülteciler tarafından ibâdete açılmış hâlen kullanılmaktadır.)

Derhal kararını değiştirerek daha sonra Eğri’ye uğramak üzere 10 yıl önce kuşatılmasına rağmen düşürülemeyen Zigetvar’a yöneldi. Zaten bu sefere, Almanların zaptettiği ve uyarılara rağmen iade etmedikleri Tokay ve Serencs Kalelerini geri almak üzere çıkmıştı.

Sigetvar önlerine gelindiğinde tarihler 5 Ağustos 1566’yı gösteriyordu. Önden giden İsfendiyaroğlu Şems Ahmed Paşa 90 bin askerle üç gündür buradaydı. Ayrıca Anadolu Beylerbeyi Zal Mahmud Paşa ile Erzurum Beylerbeyi Dulkadiroğlu Mehmed Paşa’da buradaydılar.

Kânûni vakit kaybetmeden muhasara düzenindeki orduyu at üzerinde teftiş ettikten sonra ilk ateş emrini verdi. Top seslerinden yer gök inlemeye başladı. 13 Ağustos’ta Eski Zigetvar’a, 19 Ağustos’ta Yeni Zigetvar’a girildi. Ancak çok sağlam olan kale direniyordu.
Kânûni ilk genel hücum emrini 26 Ağustos’ta, ikinci hücum emrini 29 Ağustos’ta verdi ve aynı gün muhasara saflarını bizzat teftiş etti. Ancak otağına dönünce yatağa düştü. 1 Eylülde Pertev Paşa’nın Gyula Kalesini fethettiği haberini aldı. Bu habere sevindiyse de düzelemedi.

Asker, gittikçe ağırlaşan hükümdarlarına Zigetvar’ı bir an önce hediye ederek O’nun iyileşmesini istiyordu. Bunun için 2 Eylül’de şiddetli yağmura rağmen, üstelik bataklığa dönüşen arazide canını dişine takarak öyle bir hücuma geçti ki üç gün üç gece sonra 5 Eylül’de Zigetvar Kalesi düştü. (Zigetvar Kuşatması’nı konu alan ve Macar edebiyat tarihinin en önemli destanı olarak kabul edilen “Szigeti Veszedelem” (Zigetvar Tehlikesi) adlı eser bu kuşatma üzerine yazıldı.)

Bir gün sonrada kale komutanı Zrinyi’nin çaresizce savunduğu iç kale ateşe verildi. Fakat o gece ağırlaşan Türk Hâkânı Sultân Süleyman 46 yıldan sadece 15 gün eksik sürdürdüğü Cihân Padişahlığının sonuna gelmiş ve son nefesini vermişti.

Kânûni’nin iç organları kalbiyle birlikte çıkartılarak vezirlerin, Anadolu ve Rumeli Beylerbeylerinin, Hasoda Subaylarının, tabî ki Hekimbaşı Bedreddin Mehmed Çelebi ile Hünkar Baş İmamı Derviş Efendi’nin nezaretinde otağının içine gömüldü.

Sonradan II . Selim tarafından türbe yapılan bu mekân 150 yıl sonra elimizden çıkınca müştemilatıyla birlikte yıktırıldı. TİKA’mızın gayretleriyle Üzüm Tepesinde Kânûni’nin otağını kurduğu yerdeki türbe, külliye, cami, tekke ve karakol kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkartıldı. Yeniden aslına uygun olarak inşa çalışmaları sürdürülmektedir.

Başarılı çalışmalar yürüten TİKA’mızdan bir isteğimiz de; Enver Paşa’nın Yusuf Akçura’yı görevlendirerek Türk Askerinin ayak bastığı her yeri dolaşmasını, nerede esir asker ya da şehid asker kabri varsa tesbit etmesini hiç bir masraftan kaçınmamasını söyleyerek envanter için görevlendirdiği gibi görevlendirmeler yaparak, İngiltere’den Japonya’ya, Açe’den Galiçya’ya, Myanmar’dan Fas’a kadar şehid kabirlerinin bulunarak imar ve ihya edilmesidir.

Bu hayırlı çalışma, şehitlerimizin hakkını ödeme noktasında gelecek nesillere iyi bir vefâ örneği olacağı gibi, az da olsa bu asil milletin vicdanını rahatlatması açısından faydalı olacaktır..

YENİAKİT

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat