Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa’nın şehâdeti ve hizmetleri (19 Ağustos 1691)

  • GİRİŞ19.08.2023 09:12
  • GÜNCELLEME19.08.2023 09:12

Ağabeyi IV. Mehmed’in tahttan indirilmesiyle yerine tahta oturtulan Sûltân II. Süleyman döneminde bir taraftan Almanya ve Venedik cephelerinde felâketli savaşlar devam ediyor, diğer taraftan zorbalar ocaklara Hâkim olmuşlar, Yeniçeri Ağası Harputlu Ali Ağa zorbalara söz geçiremiyor, asker kafasına göre hareket ediyordu.

Sûltân II. Süleyman’ın durumu düzeltmesi için Sadrâzâm Siyavuş Paşa’ya baskısı, Siyavuş Paşa’nın bütün gayretine rağmen başıbozukluğun düzeltilememiş olması ve ardından bir ihtilâlin patlak vermesi Siyavuş Paşa’nın azledilmesi için yeterli oldu.

Ancak Siyavuş Paşa ihtilâlcilerin hışmından kurtulamadı. Sarayı basıldı.

Paşa, kendisini korumakla görevli 150 kişiyle birlikte elinde kılıcıyla şehit oldu. Konağı döşemelerine kadar talan edildi. Ayrıca o güne kadar hiç görülmemiş bir şekilde edeb sınırları aşılarak harem halkıda bu çapulculardan nasibini alınca artık daha fazla dayanamayan esnaf sokağa döküldü. Süleymaniye Vâizi Osman Efendi esnafın başında Topkapı Sarayına kadar yürürken onbinlerce halk arkasına düştü.

Padişah ta Sancağ-ı Şerif’i çıkartıp sarayın önüne dikince zorbalar dağıldı. 

Yeni Sadrâzâm Ayaşlı Nişancı İsmail Paşa, ertesi gün yağmaya katılan Rum ve Yahudiler de dâhil yağmacılardan bulduklarını idam ettirdi. Ancak Eskişehir’de Yeğen Osman Paşa isyanıyla birlikte Anadolu’da celâli isyanları yeniden alevlenince, bu kez de iki aydır görevde olan İsmail Paşa’nın yerine Çanakkale muhafızı Bekri Mustafa Paşa sadârete getirildi. Fakat isyanlarda devam ediyordu.

Bu kez Girit’in başkenti durumundaki Kandiye Garnizonundaki askerler isyan ederek Komutanları Zülfikar Paşa’yı öldürdüler.

İsyan Hanya’da bulunan Köprülü Vezir Mustafa Paşa tarafından bastırıldı.

Fakat bu arada cephelerden iç açıcı haberler gelmiyordu.

Almanların ilerleyişi sürüyordu. 91 yıldır elimizde olan Budapeşte’nin yaklaşık 100 km. kuzeydoğusundaki Eğri Kalesi düşmüştü. Bunu 8 Eylül 1888’de Budapeşte’nin 50 km. güneybatısında önemli bir şehir olan İstolni-Belgrad’ın düşmesi takip etti.

Zâten Barden Prensi Ludwig Bosna sınırına pekte uzak olmayan Gradiska’yı, General Caraffa da Lippa’yı almıştı. Ayrıca Tuna’nın doğu kıyısında bulunan Balkanlar’la Orta Avrupa’yı birbirine bağlayan Semendire ile Sava Nehrinin kuzeyinde kalan Osiyek dâhil bütün topraklar Almanların eline geçti.

Yetmedi, İstolni-Belgrad’ın düşmesinden iki gün sonra Belgrad da düştü.

Türk askerî garnizonuyla birlikte halk dâhil kılıçtan geçirildi. 100’den fazla cami yıkıldı, kalanlar kiliseye çevrildi. Bunlar da yetmezmiş gibi 4 Eylül 1688’de Banyoluka, 4 Ekim’de Zvornik Almanlar tarafından işgâl edildi.

Buradan kurtulan dört bin Boşnak Saraybosna’ya sığındılar. Bu arada Bihaç da kuşatma altına alınmıştı. Ancak Bosna Beylerbeyi Vezir Mehmed Paşa Bihaç’ı kuşatan düşmanı bozunca Sava Nehrinin bir kolu olan Una Nehri sınır boyunca tutulmuş oldu. Düşman Hırvatistan’ı geçemedi. 

Bu duruma çok üzülen Sûltân II. Süleyman İstanbul’dan Edirne’ye geldi. Yapacak bir şey kalmamıştı. Ordunun başına geçecek yâ olacak, ya ölecekti. Ancak hastaydı. Edirne’de iken Eğriboz (Ağrıboz) Adası Zaferi’nin müjdesi kendisine ulaştı, morali biraz düzelmişti.

Mora ve Atina kaybedildikten sonra Eğriboz’da destan yazarak Venedik gücünü kıran Kaptân-ı Deryâ İbrahim Paşa 7 Aralık 1688’de Eğriboz muhafızı yapıldı. Padişah kışı Edirne’de geçirdi. Ancak hastaydı.

Hastalığına aldırmadan Selim Giray Hân’ı Edirne’ye çağırarak yazla birlikte 6 Haziran 1689’da Alman cephesine hareket ettiler. 25 Haziran’da Sofya’ya geldiğinde hastalığı artmıştı. İleriye gitmesine izin verilmedi. Çünkü cephelerde tam bir felâket yaşanıyordu. 

Zâten Rumeli Beylerbeyi iken ordunun başına serdâr yapılan Recep Paşa çok dirayetsiz ve beceriksiz çıkmıştı. Almanları durdurmaya muktedir değildi. Nitekim Almanların önünü kesmek için Alacahisar’dan çıkmış, batıya doğru yol almış, Morova Irmağı’nı geçerken Alman Ordusunun yaklaştığını duyunca yeniçerileri ordugâhta bırakarak yalnızca atlı birliklerle hücuma geçmişti.

Fakat 30 Ağustos 1689’da Niş’le Belgrad arasında Batucina’da düşmana yenilerek kaçtı. Bunu haber alan yeniçeriler kendi ordugâhlarını, düşman ordugâhı gibi yağmalayarak Niş’e doğru çekildiler. 203 top, yüzlerce katır yükü cephane ile bin deve yüküyle birlikte Almanların eline geçti. Bir de tuğ bırakmıştık ki, yüzyıllarca bunu sergileyecek olan Vatikan’da Papa’ya hediye edildi.

Alman ordusu vakit kaybetmeden Niş’in üzerine yürüdü. Recep Paşa kısa bir direnişten sonra yine kaçınca, böylece Batucina’dan sonra Almanlar 24 Eylül’de boşaltılmış Niş’e girdiler. Sûltân Sadrâzâm Tekirdağlı Bekri Mustafa’yı serdâr tayin etti. Bekri Mustafa ilk iş olarak Recep Paşa’yı idâm ettirdiyse de, kendisi de bir başarı gösteremedi.

Fethülislâm Kalesini de alan Almanlar Bulgaristan’a iyice sokulmuşlar, Padişahın bulunduğu Sofya’ya 100 km. kadar yaklaşmışlardı. Vezirler hasta Padişah’ı derhal Edirne’ye kaçırdılar. Gerçekten durum oldukça vahimdi 

KÖPRÜLÜ FÂZIL MUSTAFA PAŞA SAHNEYE ÇIKIYOR

Sûltân II. Süleyman Edirne’de topladığı olağanüstü Saltanat Şûrâsı üyelerine tek tek fikrini sormuş ve düşmanın Balkanlar’da hızla ilerleyerek Rumeli Beylerbeyliğinin merkezi konumundaki Sofya’ya yaklaşmasının nasıl çözüme kavuşturulacağı konusunda çözüm istemişti. Şûrâ’dan çıkan ortak karar, Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa’nın acele sadârete getirilmesinin şart olduğu yönünde olmuştu. 

Eğer düşman durdurulamazsa 300 yıldan fazla vatan toprağı konumundaki Balkanlar elden çıkacağı gibi, İstanbul’da tehlikeye düşecekti. Derhal bir ferman hazırlandı. Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa, takvimler 25 Ekim 1689’u gösterdiğinde âcil koduyla sadârete dâvet edildi. 51 yaşını biraz geçmişti ve Sakız Adası Muhafızı olarak görev yapıyordu. Fâzıl Mustafa Paşa gelen fermandan konunun ciddiyetini anlamıştı.

Vakit kaybetmeden hemen Edirne’ye geldi mühr-ü hümâyun’u öperek aldı göreve başladı…

Önce, kapanın elinde kalan neredeyse bütün makamlardaki basiretsiz komutan ve yöneticileri değiştirdi. Güvendiği ehil insanları önemli yerlere getirdi. Sonra Alman ve Venedik cephelerinden kaçarak çarşı pazarda serkeşliğe başlayan, can’a, mal’a, namus’a musallat olan Kapıkulu Ocaklarını hizaya soktu. 

Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa bununla da kalmadı. Devletin bütün meselelerine el attı. Ağır savaş vergilerini kaldırdı. Köylülere bedava tohum ve hayvan dağıtımı yaptırdı. Bununla kalmadı o güne kadar kimsenin cesaret edemediği bir karar aldı.

Bu karar gereği görevini kötüye kullanarak haksız mal edinenlerin bütün mallarına el koydu, hazineye devretti. Yetmedi kendi konaklarında eşya olarak altın gümüş ne varsa darphaneye gönderdi. Bunu gören zengin aileler de Fâzıl Mustafa Paşa’nın yaptığını yaptılar. 

Devlet kendine gelmişti ki, 20 bin kişilik bir Alman Ordusunun Kosova’ya girdiği görüldü. Artık cepheye dönebilirdi. Derhal Selim Giray Hân’a düşmanı son ferdine kadar imha et emrini verdi. Dirayetli Sadrâzâm’dan bu emri bekleyen Selim Giray Hân yıldırım gibi yetişti. Yakaladığı Alman ordusuna öyle bir saldırdı ki, yarım günde imha ettiği ordudan sadece iki kişi kurtulabildi.

Diğer taraftan Dukagin yakınlarında görülen ve üzerlerinde haç işlemeli görkemli zırhlar bulunan çok iyi eğitilmiş 8 bin kişilik ordunun üzerine Kırım Veliahtı Kalgay Devlet Giray’ı gönderdi. Devlet Giray’da yanında Dukagin Sancak Bey’i Mehmet Paşa olduğu halde şimşek gibi düşmana daldı. Neye uğradığını şaşırarak büyük bir bozgun yaşayan Almanlar Niş’e kaçtı.

Sadrazâm Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa hazırladığı ordusuyla düşmana kesin darbe vurmak üzere 13 Temmuz 1690’da tekbirlerle Edirne’den hareket etti. Serdâr-ı Ekrem’lik sıfatını da üzerine almıştı.

Bir an önce elimizden çıkan yerleri yeniden fethetme sabırsızlığı ile yürüdü 19 gün sonra geldiği Şehirköyü (Pirot) Kale’sini Almanlardan aldı. Hızını kesmeyen Fâzıl Mustafa Paşa yürüyüşüne devam etti. Hedefinde Niş ve Semendire vardı. Önce Niş yolu üzerinde Musapaşa Kale’sini 12 Ağustos’ta düşürdü.

Bir müddet sonra da Niş kapısına dayandı.

17 Ağustos’ta Niş’i kuşatmaya alırken Vezir Dursun Mehmed Paşa ile Mezomorta Hüseyin Paşa’ya Vidin’in kesinlikle alınması talimatını verdi. Fâzıl Mustafa Paşa 23 günde Niş’i düşürüp 25 Eylül’de Semendire’ye yöneldiğinde, Mezomorta Hüseyin Paşa 34 gemi ile nehirden, Vezir Dursun Mehmed Paşa’nın karadan saldırmasıyla Vidin’i geri aldıkları, üstelik Orşava ve Fethülislâm kalelerinin de yeniden ele geçirildiği haberi geldi. 

Bu aşkla Fâzıl Mustafa Paşa elinde kılıç sur dibine kadar gelerek askerini teşvik etmesiyle Semendire’yi iki günde aldı. Artık asıl hedef Belgrad üzerine yürüyüşe geçebilirdi. Öyle de yaptı. Ekim başında Belgrad önlerine geldi.

Bıyıklı Mehmed Paşa da 90 parçalık ince donanmasıyla Belgrad’a gelmişti. Abaza tepesine kurdurduğu otağında harp meclisini topladı. Anadolu Beylerbeyi Ahmed Paşa, Rumeli Beylerbeyi Mustafa Paşa, Sivas Beylerbeyi Süleyman Paşa, Halep Beylerbeyi Koca Halil Paşa’ya ayrı ayrı fikirlerini sordu. Paşalar da kendi emirleri altında bulunan ordu komutanlarıyla konuyu istişâre ettiler.

Çıkan sonuç Sadrâzâm’ı memnun etmedi. Paşalar ve ordu komutanları arasında, 116 kulesi olan ve 9 katlı surlarla çepeçevre kuşatılmış bulunan Belgrad’ın muhasarası kış yaklaştığı için zor olacak diye itiraz edenlerin sayısı fazlaydı. Belgrad için üç aydan önce düşmez diyenlere Paşa aldırmadı. Bütün harp meclisi üyelerini Otağı’nın önüne çıkardı. Belgrad bütün haşmetiyle karşısında duruyordu. 

Bir an gözünün önüne kılıçtan geçirilen Belgrad halkı ve askerleri geldi. Emrindeki Askerî otoritelerin en az üç ay dayanır dediği Belgrad’a içi yanarak baktı. Ve Bizans’ı tarihe gömen Fâtih Sûltân Mehmed Hân gibi dudaklarından şu cümle döküldü. “Ya Belgrad beni alır, ya ben Belgrad’ı.”

Bu kararlılık, sevdiği bâzı paşaları şehid vermesine rağmen kendisine bir haftada Belgrad’ın yeniden fethini getirdi. 8 Ekim 1690 tarihinden itibaren Belgrad’da 188 yıl sürecek Türk devri yeniden başlarken, Serdâr-ı Ekrem sıfatıyla Sadrâzâm Fâzıl Mustafa Paşa’nın emriyle Kırım atlıları Sava Nehrinin kuzeyinde Hırvatistan sınırları içerisindeki Ekslavonya’yı altüst ettiler. 

Bu arada Bulgaristan, Bosna ve Kosova’da işgâl edilen yerlerin tamamı kurtarıldı. Ayrıca Sava Nehri kıyısında bulunan ve Belgrad’ın 85 km. batısında yer alan Almanların yıktığı Böğürdelen Kalesi yeniden yapıldı. Tuna ötesi harekât kış yaklaştığı için bahara bırakıldı. 

Fâzıl Mustafa Paşa İstanbul’a dönüşe geçti. Karşılama alayları tâ Silivri’de yollara dökülmüştü. Paşa büyük bir tevâzû içerisinde geldi Hünkâr’ın karşısına çıktı tekmil verdi, adâba geçti bekledi. Sultân sırtındaki kürkünü çıkartıp Fâzıl Mustafa Paşaya duâlarla teşekkür ederek giydirdi.

Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa yarım kalan işini tamamlamak, Macaristan’ı yeniden fethetmek ve Macar Kralı Tökeli’yi yeniden tahtına oturtmak için 10 Mayıs 1691 tarihinde törenle Sancak-ı Şerif’i alarak İstanbul’dan yola çıktı. 14 Haziran’da ise Sûltân II. Süleyman tarafından Edirne’den bizzat uğurlandı.

Ancak Sultân II. Süleyman Hân’ın ömrü buraya kadardı. 22 Haziran 1691 tarihinde Edirne’de vefât etti. 3 yıl, 7 ay, 4 gündür ülkeyi yönetiyordu. Kânûni Sûltân Süleyman’ın yanına defnedildi.

Sadrâzâm Fâzıl Mustafa Paşa 28 Haziran’da geldiği Sofya’dan 4 Temmuz’da ayrıldı. Belgrad Muhafızı Vezir Kemankeş Ahmed Paşa Tuna üzerine ordunun geçeceği köprüyü kurdurmaya başlamıştı bile.

Tuna kaptanı Mustafa Paşa karşılaştığı cephane ve erzak yüklü 800 Alman Mavnasının büyük kısmını batırdı, bir kısmını da ele geçirmişti. 50 bin piyade, 50 bin süvari olmak üzere 100 bin kişilik Alman Ordusu Tisa Nehrinin Tuna ile birleştiği Salankamen’de Edirne’den itibaren takip ettiği Türk Ordusunu bekliyordu. Başlarında Prens Ludwig vardı. Ludwig’ten başka; Mareşal Kont Von Caprara, Mareşal Tinevalt, Holstein Dukası Christian ile Poettingen Kontu, Starhemberg Kontu, Kounitz Kontu, Bonqoui Kontu Alman Ordusunda görevliydiler.

Bu arada Anadolu Beylerbeyi Bekir Paşa kuvvetleriyle gelerek Fâzıl Mustafa Paşa ile birleşti. 30 Temmuz’da ise 8.000 askeriyle Macar Kralı Tökeli orduya katıldı. II. Saadet Giray Hân’ın ordusu henüz yoldaydı. 

Değirmenlik mevkiine gelince düşmanın savaşa hazır beklediği ancak taarruz için tereddüt ettiği görüldü. Gerçekten Ludwig paşadan çekiniyordu. Yapılan harp meclisinde bu durumun değerlendirilmesi için derhal hücuma geçelim fikri ağır bastı. Hatta Fâzıl Mustafa Paşa’ya yoğun baskı yapıldı. 

Köprülü yine de Kırım Ordusunun beklenilmesi gerektiği fikrinde olsa da bu gecikmeden canı sıkılmıştı. Ancak fırsatı kaçırmak istemeyen paşaların dediği oldu. Derhal savaş düzeni alındı. Fakat Kırım Ordusunun beklenilmemesi ihtiyatsızlığı pahalıya mal oldu.

Rumeli ve Karaman Beylerbeyi ile Kral Tökeli ön saftaydı.

Ortada Fâzıl Mustafa Paşa, Şam Beylerbeyi Koca Mustafa Paşa ile Maraş Beylerbeyi Yumak Mehmed Paşa ordunun gerisindeydi. Fâzıl Mustafa Paşa ikindiye kadar beklediyse de Sadâret Kedhudâsı Kör Mustafa Paşa’nın son kez baskısıyla tarihler 19 Ağustos 1691’i gösterdiğinde top atışıyla taarruzu başlattı. Aynı anda Almanlar da toplarını ateşlediler.

Bundan önce de düşmanı tazyik etmek isteyen akıncılar düşman ordusunun 700 araba eşyasını yağmalamış ve iki bin kadar esirle dönmüşlerdi. Türk topçusunun isabetli ve seri atışları karşısında Almanlar çok zayiat verdilerse de çözülmediler.

Bunun üzerine Sadrâzâm Sipahilere dört nala ve yalın kılıç hücum emri verdi. 

Ordu Kadısı, Yeniçeri Ağası ve İbrahim Paşa bu taarruzda 400 askerle şehit düştüler. Düşman toparlanmadan Sadrâzâm’ın emriyle bu kez de Karaman Beylerbeyi Çelebi İsmail Paşa ileri atıldı. İsmail Paşa’nın şiddetli taarruzu karşısında oldukça fazla zayiat veren düşman çözüldü ve geri çekilmeye başladı.

Son darbeyi vurmak için Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa harekete geçti. Askerini teşvik etmek için yine ön safa geçerek elinde kılıç saldırıya başladı. Tam bu sırada bir kurşun Sadrâzâm’ın alnına isabet etti. Fâzıl Mustafa Paşa oracıkta şehit düştü.

Kör Mustafa Paşa başta olmak üzere bâzı paşaların Sadrâzâm’ın üstüne kapanarak ağlamaya başlaması, ardından mehterin susmasından durum askerler tarafından anlaşıldı ve o anda herkes kendiliğinden savaşı bıraktı.

Prens Ludwig de durumu anlamıştı. Çözülen askerlerini birkaç saat içinde toplayarak yeniden hücuma geçti. Savaşı zâten bırakmış Türk Birlikleri Paşa’yı da alarak gruplar halinde savaş meydanını terk ettiler. 100 bini aşkın ordusundan 40 bin zayiat veren Prens Ludwig dağılan Türk Ordusunun peşine gidemedi ancak Türk Ordusundan kalan ağırlıklar eline geçmişti.

Fakat bu arada Tuna’daki Almanların ince donanması ele geçirildiği için muazzam bir ganimette Türk Ordusunun eline geçmişti. İki gün sonra ordusuyla Belgrad’a gelen Kırım Hân’ı manzara karşısında gözyaşlarını tutamadı.

Derhal düşmanın peşine düştü. Almanlar Kırım Ordusunun geldiğini haber alınca ölülerini gömmeden ve Türk Ordusundan kalan ağırlıkları götüremeyip alelacele yakarak kaçtılar. Yine de Petervaradin’e kadar takip edilmekten kurtulamadılar.

Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa’nın şehâdetinden sonra 47 yaşında göreve gelen Arabacı Ali Paşa, Salankamen hezimetine sebep olanlardan 3 vezir ile Kör Mustafa Paşa’yı idam ettirdi. İhmali görülen Kırım Hân’ı II. Saadet Giray azlederek Rodos’a sürdü. Ancak bütün bunlar Fâzıl Mustafa Paşa gibi bir devlet adamını geri getiremedi. Allah celle celâlühü Devletimize zevâl vermesin inşaallah…

YENİ AKİT GAZETESİ

Yorumlar1

  • 16brs59 8 ay önce Şikayet Et
    Amin
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat