6 Ocak 1926 (MİT) Millî İstihbarat Teşkilatı’mızın kuruluşu ve efsâne lideri Kuşçubaşı Eşref

  • GİRİŞ06.01.2024 10:14
  • GÜNCELLEME06.01.2024 10:14

MİT Müsteşar Yardımcısı Saygıdeğer Sebahattin Asal Beyefendi yazmış olduğu; “Ekonomik İstihbarat Kapsamında Endüstriyel Espiyonaj” adlı kitabını bana hediye ettiğinde önce meraklanmış, daha sonra içindeki derin bilgileri okuyunca kendisini bir kez daha takdir etmiştim.

İstihbaratın; sadece bildiğimiz klasik çalışmaların ötesinde hayatımızın her yönünü ilgilendirdiğini, içeriğinde endüstriyel casusluğun stratejik öneminden bahseden kitabı okuyunca anlamıştım. 

Espiyonaj; operasyon yapma, operasyon çekme  deyimi olarak kullanılırken, espiyonaja karşı koyma faaliyeti yerine de kontr-espiyonaj deyimi kullanılmaktadır. Karşı istihbarat servislerinin, espiyonaj faaliyetlerini ortaya çıkarmak, etkisiz hale getirmek veya tamamen boşa çıkarmak için icra edilen faaliyetler kontr-espiyonaj olarak adlandırılıyor.

Türk Tarihi üzerinde istihbaratın kuruluşuna baktığımızda ise, beş bin yıllık Türk Tarihi’nin her safhasında yer almış Türk istihbaratçılığını görürüz. MİT’in kuruluş tarihi ise 6 Ocak 1926’dır. Bu tarihte Mareşal Fevzi Çakmak tarafından yazılı emirle kurulan “Millî Emniyet Hizmeti Riyâzeti” Millî İstihbarat Teşkilâtımız tarafından kuruluş tarihi olarak baz alınır.

Çünkü; İstanbul İngilizler tarafından işgâl edilmeden önce son olarak Talat Paşa’nın talimatı ile kurulan ve kurucu en aktif iki elemanı Kurmay Albay Kara Vasıf ve 1. Dünya Savaşında İâşe Nâzırlığı yapan Kara Kemal Bey olan “Karakol” adı verilen cemiyet bu işi yapıyorken işgâlle birlikte bâzı aksamalardan dolayı boşluk oluşmuştu.

Karakol’un başlıca görevi; İstanbul Hükümeti tarafından ve hükümetin Harbiye Nâzırı Fevzi Çakmak organizasyonu ile Anadolu’da başlatılan millî mücadele için gönderdiği silah, cephane, para, subay gibi yardımlar “Karakol” üzerinden yapılıyordu.

Ancak bir müddet sonra Karakol’un önemli kilit noktası İzmit’te Yahya Kaptan gibi önemli elemanlarını suikastla kaybedince ciddi bir boşluk oluşmuştu.

O sıra; 13 Ocak 1917’den beri tutuklu bulunduğu Malta Sürgününden dönen Enver Paşa’nın kurduğu “Teşkilât-ı Mahsûsa” adlı dünyanın en iyi istihbarat biriminin reisi Kuşçubaşı Eşref Sencer, yağmurlu bir günde kendisini Malta’dan getiren gemi Karaköy Rıhtımına yanaşmadan gemiden sıvışmış, kendisini hergün imza karşılığı gözetim altında tutacak İngiliz askerlerine yakalanmadan vatan savunmasına koşmuş ve doğruca Yahya Kaptan’ın öldürülmesinden sonra aksayan en önemli Darıca, Hereke, İzmit hattındaki kilit boşluğu doldurmaya çalışmış, ancak Ankara Hükümeti Eşref’le çalışmak istemeyince istihbarat kesintiye uğramıştı.

Halbuki; Yemen’deki ordumuza 300 bin altın yardım götürürken Hayber'de 13 Ocak 1917’de pusuya düşürülerek esir edilen Kuşçubaşı Eşref, (Altınlar yaveri Zenci Musa tarafından sâlimen Yemen’e Ali Said Paşa’ya ulaştırılmıştır) Türk esirlerin tutulduğu Malta'dan döndükten sonra Millî Mücadeleye katılmış, İstanbul'dan silah, cephane ve asker sevkıyatıyla görevli "Karakol Cemiyeti'nin" öldürülen İzmit Bölge Sorumlusu Yahya Kaptan'ın yerini almış ve önemli icraatlara imza atmıştı.

En önemli icraatlarından birisi 16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan İngilizlerce basılınca, milletvekillerinin Ankara'ya sevkini gerçekleştirmiş, İstanbul'da basılan Millet Meclisi 37 gün aradan sonra 23 Nisan’da TBMM adıyla Ankara'da açılmıştı.

Yine aynı günlerde ani bir baskınla Maltepe'deki kışlada ele geçirdiği cephaneyi, 93 kağnı arabası ve 150 at yüküyle birlikte güvenli bir şekilde Ankara'ya nakletmesi olmuştu.

Ama kendi başına buyruk hareket etmesi, doğru bildiğinden sapmaması birilerini rahatsız etti. Ve Ankara'ya yaptıkları asılsız ispiyonlar işe yaradı. Eşref yargılanmak ve hesap vermek üzere çağrıldığı Ankara'ya gitmedi. Şimşekleri üzerine çektiğini anlayınca yurtdışına çıktı. Ancak çöllerden kopamadı. Bâzen "Seyyar" ismini verdiği devesiyle Mısır’da 45 güne varan çöl yolculukları yaparak stres atardı. Lozan'dan sonra 150'likler listesine dâhil edilince vatandaşlıktan çıkarıldı.

1950'lerde, çıkarılan afla yaşadığı Mısır'dan 25 Ağustos 1950’de yurda döndü. Önce İzmir Güzelyalı’da oturan eşinin yanında kaldıysa da bir müddet sonra çiftliğinin bulunduğu Söke'ye yerleşti. 1964 senesinde vefât edene kadar orada yaşadı. Sevenleri tarafından sık sık ziyâret edildiği, bizim de ziyâret ettiğimiz Söke'deki Granta kabristanına defnedildi. 

İstihbarat Başkanımız çok kıymetli Sayın İbrahim Kalın Beyefendi’den istirhamımız, yarısı kırık mezar taşı ile birlikte kabrinin onarılarak anıt mezar yapılması ve her yıl anma programları düzenleyerek onun nezdinde bütün âhirete irtihâl etmiş ve şehit düşmüş kahraman istihbaratçılarımız adına mevlüt okutulması olacaktır. Mekânları cennet olsun. 

KUŞÇUBAŞI EŞREF’İN HAYATINA KISA BİR BAKIŞ

Eşref Sencer Kuşçubaşı'nın hayatına kısaca bakacak olursak; babası Osmanlı Sarayının Kuşçubaşısı Mustafa Nuri, Kafkas göçmeni Çerkes. Annesi, soyu Selçuklu Sultânı Sencer'e ulaşan bir aileden geldiği için asil bir insan.

Kuleli Askeri Lisesi mezunu, Harb Okulunda ilki Edirne, ikincisi ailesiyle birlikte Arabistan'a sürgün yemesinden dolayı Harp Okulunu bitirmeden bırakmak zorunda kalsa da 1908'de kendisine jandarma kuvvetlerinde makam verilen özel kişi.

Kendisi gibi Çerkes olan Osman Ferit Paşa'nın Serencebey'deki Konağında Enver Paşa’nın talimatı ile kurduğu Teşkilât-ı Mahsûsa’yı ete-kemiğe büründüren büyük teşkilatçı.

Teşkilât-ı Mahsûsa döneminde bütün dünyadan anında haberdar olmasından dolayı, bu haberleri kendisine kuşların getirdiğine inanıldığı için bir ismi "Kuşların Şeyhi", yaptığı operasyonlarda çok hızlı hareket ettiği için ve 182 bin kişilik ordusuyla Süveyş Kanalına mevzilenmiş İngilizler’in arasından sızarak Süveyş'in batısına geçmiş, Enver Paşa’nın İngiliz Ordusu hakkında istediği raporları bizzat Teşkilât-ı Mahsûsa elemanları Eczacı Vedat (Yalıntürk), Arap Kâmil ve Münime teyzeyle görüşerek elden aldığı için de "Uçan Şeyh" lakaplı.

1911 Eylül'ünde Libya'nın İtalya tarafından işgâl edilmek istendiğinde Enver Paşa'nın talimatıyla "Fedâi Zâbitan" ekibini organize ederek Trablusgarb ve Bingazi’yi İtalyanlara dar eden yiğit adam.

Libya’da iken; Enver Paşa’nın Ayn el- Mansur’daki Karargâhında Enver Paşa ile görüştükten sonra kendisine teslim edilen Ömer Muhtar’a gerilla eğitimi vererek yetiştiren hocaların hocası.(Ayrıca Ömer Muhtar, Enver Paşa’nın bizzat öğrettiği şekliyle kuvvetlerini 100 ve 300 kişilik gruplara ayırarak yaptığı baskınlarda çok etkili olmuştur.)

Libya’ya götürdüğü “Fedâi Zâbitan” ekibinden olan Mustafa Kemal’in sol gözünden ciddi şekilde yaralanınca, Libya dönüşü Viyana’ya götürerek tedâvi ettiren vefâkar insan.

Akabinde Balkan savaşlarına katılarak, kardeşleri Hacı Sami ve Ahmet'le birlikte yaralanan kahraman bir Gâzi… Edirne'yi Enver Paşa ile birlikte kurtaran mücahid bir fâtih. Yine Enver Paşa’nın talimatıyla Batı Trakya'yı büyük devletlerin müdahalesine rağmen kurtarmış ve Süleyman Askerî ile birlikte Batı Trakya Türk Cumhuriyetini kuran bir devlet kurucusu.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Hint Devrimci Cemiyetinin temsilcileriyle görüşmek için Avrupa'ya gitmiş, Enver Paşa'ya önemli raporlar aktarmış, akabinde Orta Asya ve Hint bölgelerinde önemli icraatları yönetmiş büyük operasyonel adam.

Bütün Arap Coğrafyası ve Kuzey Afrika'yı dolaşmış, Osmanlı Devletiyle bağları zayıflamış aşiretleri, yeri gelmiş Bedîüzzaman Said Nursi'yle, yeri gelmiş Mehmet Akif Ersoy gibi şahsiyetlerle ziyaret ederek gönüllerini ısındıran gönül elçisi.

Esir hayatı yaşadığı Malta dönüşünde Millî Mücadeleye yaptığı katkılardan dolayı büyük kahraman… Hayatı; sayamadığımız daha nice kahramanlıklarla dolu istihbaratımızın efsâne lideri Eşref Sencer Kuşçubaşı’na binlerce rahmet olsun.

Kuşçubaşı Eşref’ten sonra sekteye uğrayan İstihbarat çalışmaları, Fevzi Çakmak Paşa’nın 20 Nisan 1920’de İstanbul’dan Ankara’ya intikal ederek millî mücadelenin başarılmasından sonra, yine Fevzi Çakmak tarafından 6 Ocak 1926 tarihinde verdiği talimatla “Millî Emniyet Hareketi Riyâzeti” adıyla yeniden kurulmuş ve kesintisiz bir şekilde günümüze kadar gelmiştir.

Günümüzde ise Milli İstihbarat Teşkilatımız, Devlet İstihbarat ve Millî İstihbarat Teşkilâtı kânunu’na göre; Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenligine, Anayasal düzenine ve milli gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında milli güvenlik istihbaratını Devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı devletin en üst birimine ulaştırmak asıl amacı olarak çalışmalarına devam etmektedir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hiçbir fedâkarlıktan kaçınmadan yaptığı destekle, Başkanı Sayın Hakan Fidan Beyefendi ile pek çok reforma imzasını atarak ihtişamlı dönemini yaşayan istihbaratımız, Sayın İbrahim Kalın Beyefendi ile emin ellerde, yurtiçi ve yurtdışında özellikle Ortadoğu, Asya, Kuzey Afrika’da birbiri ardına yaptığı günlük operasyonlarla göz kamaştırmaya devam etmektedir. 

Milletimizin kalbine taht kurmuş gözbebeğimiz Millî İstihbarat Teşkilâtımızın ilk başkanı Bosna’nın güneyindeki Trebinye (Trebinje) şehrinde 1886 tarihinde doğan ve 1926’daki kuruluşundan 1941 Temmuz’una kadar bu görevi yürüten Albay Şükrü Ali Ögel’den, günümüzde görev yapan herkese bizde şükranlarımızı sunuyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz… 

Halit Kanak / Yeni Akit Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat